?BÜYÜK ARAP İSYANI? CEMAL PAŞA YÜZÜNDEN Mİ PATLADI ?
<<Cemal Paşa?nın Suriye ve Lübnan?daki ?gaddarane? idaresi ve özellikle idamlar, Arap milliyetçiliğinde bir dönüm noktası oldu. İdamlardan 1,5 ay kadar sonra Mekke Şerifi Hüseyin?in kendi adına çıkardığı bir fetva ile başlayan sözde ?Arap İsyanı?, Türk tarih yazımında ?Arapların Türkleri arkadan hançerlemesi? olarak anılıyor.>>!!!!!!(Ayşe Hür, Öteki Tarih, c. I, İstanbul, Profil Yayıncılık, 2012, s.221)
Cemal Paşa, 11 Kasım 1914 tarihinden (Osmanlı İmparatorluğu?nun Almanya yanında savaşa girme tarihi) yaklaşık bir hafta sonra 18 Kasım 1914?te, Harbiye Nazırı(Savaş Bakanı) Enver Paşa tarafından IV. Ordu Komutanlığının yanı sıra Suriye, Hicaz ve Kilikya bölgeleri Genel Valiliğine atanır. Bu atamadan amaç; İngilizleri Mısır?da meşgul etmek, Çanakkale?ye bir çıkarma gücü göndermelerini engellemek amacıyla Süveyş Kanalı?na bir saldırı harekatı düzenlemekti.
Aralık 1914?te Suriye?ye gelen Cemal Paşa, başlangıçta ?şefkat ve hoşgörü? siyaseti izleyerek Arapları kazanmaya çalışır. Şubat 1915?te Süveyş kanalı harekatı yapılır. Fakat, harekat başarısız olur.1915 Baharına doğru Cemal Paşa, Araplara karşı izlediği bu hoşgörülü siyaseti terk ederek , muhaliflere ve ayrılıkçılara karşı yıldırma ve sindirme siyasetine başlar.
Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu?nun ?özel kuvvetleri? sayılabilecek Teşkilat-ı Mahsusa örgütü, Arap ayrılıkçı harekatlarını ve buna öncülük eden Arap örgütü ?El-La Merkeziye Cemiyeti?nin ayrılıkçı faaliyetlerini yakından takip etmektedir .Tam bu sırada, teşkilat, cesur bir hamleyle Şam?daki Fransız konsolosluğuna gizlice sızarak, burada ?El-La Merkeziye cemiyeti? ve diğer bazı ayrılıkçı Arap örgütlenmelerinin faaliyetleri hakkında tutulmuş çok sayıda ?gizli belgeyi? ele geçirir.Konsolosluk sızmasını, Teşkilat-ı Mahsusa?nın en önde gelen isimlerinden birisi olan Kuşçubaşı Eşref Bey şöyle anlatmaktadır:
<>
Konsoloslukta ele geçirilen bu ?çok gizli? belgelerin arasında Arapların yürüttükleri ayrılıkçı faaliyetler ve Fransız devletiyle ilişkilerini gösteren çok sayıda döküman vardı. Cemal Paşa önceleri, ele geçirilen bu belgeleri Araplara karşı sürdürdüğü iyi niyet politikasının bir gereği olarak (ayrıca İngilizlerin eline propaganda malzemesi vermemek için) yürürlüğe sokmamıştı. Fakat, Arap milliyetçileri Osmanlı Devleti aleyhinde yürüttükleri bu illegal faaliyetleri sonlandırmayınca, Cemal Paşa Fransız Konsolosluğunda ele geçirilen bu belgeleri, Aliye Divan?ı Harb-i Örfisine(Aliye Divan-ı Harp Mahkemesine) vermiştir.
Cemal Paşa?nın komutanlığını yaptığı IV. Ordu bölgesinde kurulan divan-ı harpler arasında en önemlisi ?Aliye Divan-ı Harb-i Örfisi?ydi. Anılan bu mahkeme, adını Suriye?de bir kasaba olan ?Aliye?den almaktaydı. Aliye Mahkemesi; araştırma heyeti, kadılar heyeti ve genel davalılardan oluşmaktaydı. Araştırma heyeti başkanlığını Hazım asım Bey yaparken, Mahkeme başkanlığını önceleri Fahri Bey, daha sonraları da Binbaşı Şükrü Bey, davalılar olarak da Salih Abdullah, Murtaza Efendi ve Nureddin Bey çalışmışlardır.
Bu mahkemede yargılananların büyük bir kısmı ayrılıkçı illegal faaliyetler yürüten ?El-La Merkeziye Cemiyeti? mensubu kişilerdi. Bu Cemiyet, Fransa?nın himayesinde bir manda devleti kurmak isteyen illegal ayrılıkçı bir örgüttü. Suriye?deki faaliyetlerini köylere kadar yaymıştı.Bu gizli ihtilal örgütü, Fransa?nın parası ile besleniyordu.I.Dünya savaşı başladığı zaman, Lazkiye çevresine gizlice gelen Fransız harp gemilerinin getirdiği silahlar halka dağıtılmış, Osmanlı ordusu arkadan vurulmuştu.1912 Yılında Mısır?ın Kahire kentinde kurulan örgüt, ?Suriye?nin İngiliz ve Fransız himayesi altına alınması, Mısır?da Arap hilafetinin oluşturulması? amaçlarıyla kurulan Arap ayrılıkçısı illegal bir oluşumdu.
Fransa yanlısı Maruni bir papazın ?vatana ihanet? suçuyla halkın gözü önünde asılmasını, ?Aliye Divan-ı Harb-i Örfisi?ndeki geniş çaplı yargılamalar takip eder.
Bu mahkemedeki yargılamalar 1915 yılı sonlarında başlar. Tutuklananlar Aliye Askeri Mahkemesi önüne çıkarılırken, kaçanlar ve o sırada Suriye?de bulunmayanlar da gıyaben yargılanmışlardı. Yargılamalar sonuçlanıp karar aşamasına gelindiğinde, Divan-ı Harp Heyeti, üç-dört kişiye idam , diğerlerine de ömür boyu hapis cezası verme düşüncesindeydi.Divan-ı harp Reisi Şükrü Bey, suçluların adlarının karşısına mahkeme heyetinin görüşünün yazıldığı listeyi Cemal Paşa?ya sunarak, onun onayını almak istemişti.Bu sırada Cemal Paşa, bu isimlerin karşısına kendi görüşü olan ?idam cezasını? yazmış ve uygulanmasını telkin etmişti.
Yargılamalar sırasında burada subaylık yapan Ali Fuat Erden, bu durumu anılarında şöyle anlatır:
<<1916 yılının Nisan ayı idi.Binbaşı Şükrü Bey, Şam?da Viktorya otelindeki Ordu Erkanıharbiye Reisinin (Ordu Kurmay Başkanının) odasına geldi.Suçluların yargılanması bitmiş; karar verilmek üzere imiş.Suçlular yirmi kişiydi.İçlerinde Ayan üyeleri, mebuslar, büyük memurlar, kurmay subaylar, gazeteciler vardı.Divan-ı Harb üyeleri, bunlardan üç-dördüne idam hükmü verilebileceği, diğerlerinin müebbed veya geçici kalebendlik yahut kürek cezalarıyla cezalandırılması kanaatinde imiş.Divan-ı Harb bu kararı doğrudan vermekten çekinmiş.
(?) Şükrü Bey, suçlu bulunanların isimlerinin hizasına, Divan-ı Harb heyetinin kanaatleri yazılı listeyi Cemal Paşa?ya takdim ederek; ?Divan-ı Harbin kanaati budur. Efendimize arz ve istizan için geldim? demiş. Cemal Pasa, listede yazılı notlara bakmayarak suçluların isimlerinin hizasına, kendi rey ve kanaatlerini işaret etmiş.Bu işaret bir kelime imiş ve her suçlunun hizasına, aynı kelime yazılmış.>>
Birkaç gün sonra Cemal Paşa, bu hükümleri Türk milleti adına tasdik edecek ve infazını, gene Türk milleti adına emredecekti.>>
Aliye yargılamaları sonucunda idam cezasına çarptırılan hükümlülerin infazları iki grup halinde Beyrut ve Şam?daki kent meydanlarında gerçekleştirilir. İlk hükümlü grubu, 20 Ağustos 1915 akşamı Aliye hapishanesinden alınarak, Beyrut?a getirilmiş ve mahkeme kararı okunarak 21 Ağustos 1915?te sabah dörtten sonra idam kararları uygulanmıştır.10?u Müslüman ve 1?i Hıristiyan olmak üzere 11 Arap ileri geleni, Beyrut?un ana meydanı olan el-Burç?ta asılmıştır.17?si Müslüman ve 4?ü Hıristiyan Arap liderlerinden oluşan ikinci hükümlü grubu ise 6 Mayıs 1916?da seher vakti idam edilmişlerdir.
Cemal Paşa, bir yandan güç kullanarak, bir yandan da Arap illerinde altyapı çalışmalarına ağırlık vererek Arap ayrılıkçı harekatını durduracağını düşünüyordu. Aliye Divan-ı Harb-i Örfisinde hukukun zorlanıp zorlanmadığı ya da idam edilenlerin 1913 affı öncesinde işledikleri suçlardan dolayı cezalandırıldıkları belirsizdir. Cemal Paşa bu eleştirilere cevap olarak İstanbul?da 1916 yılında ?Aliye Divan-ı Harb-i örfisinde Tedkik olunan Mesele-i Siyasiye Hakkında İzahat? adlı bir kitap yayımlamıştır.?Kırmızı Kitap? adını da taşıyan bu metin, Teşkilat-ı Mahsusa?nın Fransız konsolosluğu sızmasında ele geçirdiği ve bazı Arap liderleri ile Fransız Hükümeti arasındaki haberleşmenin belgelerini içermekteydi.
Cemal Paşa, gerek İttihat Terakki Triumvirası(üçlü yönetimi) içerisinde ve gerekse parti içinde, İmparatorluğu oluşturan Türkler dışındaki Müslüm ve Gayri müslüm unsurlara karşı (İzmir valisi Rahmi Bey ile birlikte) en ılımlı görüşlere sahip kişiydi. Nitekim, Suriye ve Lübnan havalisi valililiği döneminde(o zamanın çok kısıtlı maddi imkanları içerisinde) bu çevrelerde çok büyük bir imar faaliyetine girişilmesini sağlamış, 650 kilometre yeni yol yaptırmış, 450 kilometre eski yolu tamir ettirmişti. Cemal Paşa, ayrıca, 500 kilometre yeni demiryolu inşa ettirmiş ve Yafa-Kudüs hattını Hicaz Demiryolu?na bağlar.
Tüm bu nedenlerden dolayı, ülkemizdeki belirli çevreler tarafından üretilen ?Büyük Arap isyanının Cemal Paşa?nın idam ettirdiği Arap ulusalcılarından dolayı patladığı? yalanı, tarih biliminin ?şehir efsaneleri mezarlığı? bölümündeki müstesna yerini alacaktır.!!!!!