BİR ?NEO- SELEFİ? HAREKET OLARAK MÜSLÜMAN KARDEŞLER?.

BİR ?NEO- SELEFİ? HAREKET OLARAK MÜSLÜMAN KARDEŞLER?.

BİR ?NEO- SELEFİ? HAREKET OLARAK MÜSLÜMAN KARDEŞLER?.

2011?de ?Arap Baharı? hareketinin başlangıcından günümüze Suriye iç savaşına, yazılı ve görsel medyadaki dünya haberlerine dikkat kesildiğimizde, en çok kulağımıza ya da gözümüze değen ?anahtar kelimelerden!? birisi hiç şüphesiz ki  ?Müslüman Kardeşler? olacaktır. Kısa bir araştırma yaptığımızda, gerek dünyada ve gerekse İslam aleminde, 20 yy?ın en geniş kapsamlı ve en etkin İslami ?diriliş? hareketlerinden birisinin de (belki de birincisi), 1928 yılında Mısırlı bir ilkokul öğretmeni olan Hasan El-Benna tarafından oluşturulan ?Müslüman Kardeşler(İhvan-ül Müslimin)?  hareketi olduğuna hiç şüphe yoktur.?İhvan? hareketi, Türkiye, Suriye, Lübnan, Fas, Tunus, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerdeki İslami siyasal hareketler tarafından model olarak alınmış ve İslam dünyasında bir ?okul? fonksiyonunu yerine getirmiş bir İslami ?yeniden doğuş? ve ?öze dönüş? hareketidir. 1928 yılında, Mısır?ın İsmailiye şehrindeki bir Süveyş Kanalı şirketinde çalışan ve Mısır?daki İngiliz kontrolünden rahatsızlık duyan altı Mısırlı işçi, Cami hutbelerinden tutun da kahve konuşmalarına kadar halk arasındaki İslami propaganda konuşmalarıyla adını duydukları  Hasan El-Benna?ya başvurarak liderleri olmasını isterler. Aralarından birisi şunları söyler: - Kendimize ne ad vereceğiz ? Biz bir cemiyet veya bir dernek veya bir tarikat veya resmi bir şekil alıncaya kadar bu şekilde kalacak kimseler miyiz ? Ben (Hasan El Benna):-Hayır, ne bu, ne o. Şekilcilikten ve resmilikten vazgeçelim. Bu ilk toplantımızın temeli: Düşünce, maneviyat ve çalışmak olsun. Biz, İslam?a hizmet etmek yolunda kardeş olan kimseleriz. Buna göre biz: ?Müslüman Kardeşleriz?, dedim.(Hasan el-Benna, Dava Ve Davetçinin Hatıraları, İstanbul, İşaret Yayınları, 1987, s.138-139) İsmailiye?nin çeşitli okullarında öğretmenlik yapan  Benna, 19 yy?ın ünlü İslami reformcuları Cemaleddin Efgani, Muhammed Abduh ve  öğrencileri Muhammed Reşit Rıza?nın İslami reformist ve modernist fikirlerinden çokça etkilenir. Yedi kişi tarafından temeli atılan ve başlatılan ?İhvan? hareketinin üye sayısı, Benna?nın yaptığı çalışmalarla( Camilerde, kahvehanelerde gece-gündüz toplantılar düzenler, ateşli konuşmalar yapar) çığ gibi büyür: Hareket, 1936?da 800 üyeye sahipken, bu sayı 1938?de 200,000, 1948?de 500,000?e, 1950?lerin ilk yarısında 1 milyona  çıkar. Müslüman Kardeşler hareketi,  pek çok bakımdan bir ?Neo-Selefi(?Neo? öneki, Latince?de ?yeni? anlamına gelmektedir. Yani, Yeni?Seleficilik) hareket? olarak değerlendirilebilir. Hareket, 18. yüzyılda Arabistan Yarımadası?nda ortaya çıkan Hanbeli-Selefi-Harici kökenli bir hareket olan ?Vehhabilikten? de çokça etkilenmiştir. ?Hanbeliliğin?  kurucusu olan imam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını yaşamıştır. Günümüzde de etkileri devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab`dır. Bu kişi, Arabistan yarımadasında ?Vehhabilik? mezhebini ortaya çıkarmıştır. Hareketin dördüncü aşaması olarak, ?Müslüman Kardeşler? hareketi kabul edilebilir. Selefiyye, itikadi konulara aklın karıştırılması konusunda Mu`tezile mezhebinin tam tersidir. Selefiler sadece ?Kur?an ve Sünneti? temel alarak, İslamiyet?i, sahabe ve sonrasında gelen tabiyunun ?yaşadığı ve anladığı gibi?  anlayıp yaşamak isterler.  Genellikle Hanbelî fıkıh mezhebine bağlı ve itikadda Selefidirler. Mu`tezile mezhebi, aklı birinci sıraya koyarak , akıl ile naklin çeliştiği durumlarda aklı kullanarak tevile gider ve genel olarak felsefeci bir tutum benimserken, Selefiyye mezhebi,  itikadi konularda akla yer vermez, sadece nakil (Kur`an ve Sünnet) ile hareket eder. Müteşabihler konusunda ise; müteşabihi olduğu gibi kabul ederek, bu ayetlerde kastedilen manayı insanların bilemeyeceğini, konunun manasını Allah`a havale ettiklerini belirtirler. Selefiyye mezhebi, akıl ve nakil (Kur`an ve Sünnet) konusunda mutlak nakle inanır ve aklı sahih nakle tabi görür. İman esasları ile ilgili konularda Kur`an ve Sünnetteki açıklamalar ile yetinip bunları aynen kabul eder. Bu kabule müteşâbihler de dahildir, te`vîl (görünür anlam dışında bir başka anlamda kabul etme) etmemekle beraber cisimleştirme (yani tecsîm) de yapmazlar. Örneğin; Fetih suresi 10. ayette (48/10) geçen ?Allah`ın eli? ifadesinin anlamı, Hamdi Yazır`ın Türkçe Kur`an Meâlinde  şöyle verilir: "Her halde sana biat edenler ancak Allah`a biat etmiş olurlar. Allah`ın eli (kudreti) onların elleri üstündedir. Onun için her kim cayarsa yalnızca kendi aleyhine caymış olur. Her kim de Allah`a verdiği sözü yerine getirirse O da ona yarın büyük bir mükafat verecektir."  Hamdi Yazır,?eli? ifadesini Selefiyye gibi ele almayıp ?kudreti? şeklinde parantez içinde açıklamıştır. Bununla birlikte, Selefiyye gibi çeşitli mezheplerde, yukarıdaki örnekte yer alan metinde açıklandığı gibi, bu ve benzeri ifadeler daha zâhirî boyutta alınır ve aklî bir şekilde tevil edilmez. Selefiler, bu gibi müteşabih ayetleri; " Allah`ın bir eli vardır; fakat bu elin keyfiyetinin (nasıllığı)  bilinemeyeceğini, bunu Allah`a havale etmek gerektiği." şeklinde açıklarlar. Hiçbir şekilde tevile gitmezler. İhvan?ül Müslimin; ?Kur?an?ın (dolayısıyla İslamiyet?in) sadece insanın ibadet yönünü ve ahlaki boyutunu düzenleyen ?nass?lar? değil, tüm toplumsal alanı kapsayan ve düzenleyen ilkeler içerdiğini, dolayısıyla toplumsal alanı düzenleyebilmek için ?devlet aygıtını? ele geçirmek gerektiğini? ileri süren ilk modern İslami harekettir denebilir. 1931-1932 Yıllarında Müslüman Kardeşler?in Anayasası ve programı oluşturulur. Bu programda; ?(?) İslam?ın hem dünya, hem de ahiret için kuşatıcı bir düzen olduğu,  bütün Müslümanların İslam akidesi ile birbirine bağlanmış tek ümmet olduğu, Müslümanların geri kalmalarının nedeninin akidelerinden uzaklaşmaları olduğu, ıslahın esas noktasının İslam öğretilerine ve hükümlerine tekrar dönmekle gerçekleşeceği, Müslüman Kardeşler düşüncesinin bunu gerçekleştireceği? ileri sürülüyordu. <> (Alev Erkilet Başer, Ortadoğu?da Modernleşme ve  ve İslami Hareketler, İstanbul, Yöneliş Yayınları, 2000, s.240)             1948 Yılı sona ererken, İngiliz yanlısı Başbakan Muhammed Fethi en-Nukraşi, Müslüman Kardeşler?i yasadışı ilan etmesinden yirmi gün sonra, bir suikastle öldürülür. Suikastin sorumluluğunu örgüt üstlenir. Rejim intikamını, Hasan el-Benna 12 Şubat 1949?da Kahire?de bir konuşma yaparken kendi ajanları tarafından düzenlenen bir suikastle alır. Benna, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede doktorların bilinçli olarak yaralarına bakmamaları yüzünden kan kaybından ölür. Hasan el-Benna?nın Mısır Gizli Servisi?nin organize ettiği bir suikast sonucunda şehit olmasının ardından, 1950?li yılların başında İhvan?ın düşünsel önderliğini Seyyid Kutub üstlenir. İhvan?ül Müslimin hareketi içerisinde Hasan el-Benna ?karizmatik? liderliği temsil ederken, Seyyid Kutub ?düşünsel? önderliği simgeliyordu. Seyyid Kutub, kırklı yaşlarına kadar ?seküler? ve ?batı tarzı yaşam? çizgisine sahip, Batı kültürüne sempatiyle bakan bir kişi olarak biliniyordu. Hasan el Benna gibi ?Dar?ül Ulum? mezunuydu. Mısır Eğitim Bakanlığı?nda eğitim-öğretim alanında müfettişlik yaparken, Batı?nın eğitim-öğretim yapısı hakkında gözlemlerde ve incelemelerde bulunmak üzere 1948 yılında ABD?ye gönderilmesi, 1948 yılında İsrail Devleti?nin Batılı devletlerin büyük desteği sonucu kurulması, Kutub?un düşünsel yaşamında  bir dönüm noktası olur. Kutub iki yıl boyunca kaldığı ABD?de, Batı dünyasının toplumsal yapısını ve mentalitesini çok yakından gözlemleme ve analiz etme imkanı bulur.1950 yılında ülkesine döndüğünde, ?Batı Dünyası? hakkındaki düşünceleri köklü ve radikal bir değişime uğramıştır artık. ABD?deki gözlemlerini sonradan kitaplaştırır.Vardığı sonuç; ?Batı toplumunun, materyalist, ırkçı, hazcı, makyavelist bir toplum? olduğudur. İlginç bir şekilde, Seyyid Kutub ile Hasan el-Benna hiç tanışmamışlardır.1951 Yılında ?İhvan? hareketine katılan Seyyid Kutub, bu hareketin yayın dairesi sorumluluğuna getirilir. Aynı zamanda, İhvan?ın yayın organı olan gazetenin başyazarlığını da yapmaktadır. Seyyid Kutub, Hindistan Yarımadası?nda ?Cemaat?ı İslam? hareketini oluşturan  Ebul ala-el Mevdudi?den çokça etkilenmiştir. ?İslam?ın devrimci karakteri?, ?cihad? gibi anahtar kavramlarını geliştirirken O?ndan çokça etkilenir. Benna, yaşadığı toplumun bir cahiliye toplumu olduğunu( ya da Darül Harb) hiçbir zaman söylememiştir. Oysa Kutub, toplumun yeniden İslami eğitime ihtiyaç duyulacak kadar İslam dışı olduğunu (bir anlamda cahiliyye toplumu olduğunu) düşünüyordu. Kutub?a göre Cahiliyye, bir çağda olup geçen ve bir daha tekrarlanmayan tarihsel bir olay değil, bir idari sistem, bir inanç ve akide sistematiğidir. İslam?ın yeniden aslına döndürülebilmesi ve eski gücünü kazanabilmesi, sahabe?nin yolunun izlenmesine bağlıdır Sahabe, İslam?a girdiği andan itibaren geçmişindeki Cahili unsurları atmış, Cahiliye dönemiyle yaşadığı yeni hayat arasına tam bir düşünsel ayrılık koymuştu. Kutub, İslami düşünceye zamanla Grek felsefe ve mantığı, İran düşünce ve mitolojisi, Yahudi hurafeleri ve Hıristiyan metafiziği karıştığı için ( İslam Devleti?nin genişlemesinden dolayı, kendisini çevreleyen kadim uygarlıklarla yakın temasa geçtiğinden dolayı) İslami düşünceye çokça hurafe ve bidat sızdığı tespitini yapmıştır. İçine başka felsefe ve ideolojiler karışmış saf İslam?a dönülmedikçe, gerçek İslami nesiller yetişmeyecektir. O halde, İslam?ın ilk nesli gibi nesil yetiştirecek ve onlardan bir ümmet yaratacak  yeni bir İslami diriliş hareketine ihtiyaç vardır. Bunun için başvurulacak kaynak da Kur?an?dır. Kur?an, İslami diriliş hareketinin yolundaki işaretleri koyabilecek yegane ölçüdür. Cemal Abdülnasır?a düzenlenen 1954 tarihli suikast girişimi nedeniyle birçok Müslüman Kardeşler üyesi gibi o da tutuklandı. Yargılama sonunda Seyyid Kutub`a on beş yıl ağır hapis cezası verilir. Hapiste ileride büyük bir önem ve üne kavuşacak iki eseri olan, Kur`an tefsiri ?Fi zilâl-il-Kur`an? ve Kutub`un siyasi ve düşünsel görüşlerinin en son ve bütününü ifade eden ?Yoldaki İşaretleri?  kaleme almıştır. 1964`te serbest bırakıldıktan sonra, 1965`te tekrar tutuklanır. Bu kez de birçok Müslüman Kardeşler üyesi ile birlikte tutuklanır ve tutuklanma nedeni; ?devlete karşı bir darbe girişimi? olarak duyurulur. 22 Ağustos 1966`da hakkında idam cezası verilir. Kararı, Pakistan, İngiltere, Lübnan, Ürdün, Sudan ve Irak gibi ülkelerdeki birçok dini otorite ve grup tepkiyle karşılasa ve Nasır`ı kararından döndürmeye çalışsalar da, Seyyid Kutub 29 Ağustos 1966`da idam edilir. Mahkeme heyeti onu idama mahkûm ettiğinde Kutub`un ağzından şu sözler dökülür:             <<Eğer Allah kanunu ile mahkûm edilmişsem ben Hakk`ın hükmüne razıyım. Eğer batıl kanunlarla mahkûm olmuşsam, ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için batıldan ve münafıklardan merhamet dilemem. Allah`a şükürler olsun ki on beş sene cihad ettikten sonra bu mertebeye ulaştım. Ben Allah yolunda yaptığım iş için asla özür dilemem. Namaz?da Allah`ın birliğine şehadet eden parmağım, asla bir tağutun hükmünü onaylayan tek bir harf bile yazmayacaktır.>> Müslüman Kardeşler Hareketi, ?modern Firavun? Enver Sedat?ın bir geçit töreni sırasında, İsrail?le 1979 yılında ?Camp David? anlaşmasını imza ettiği için, Halid el-İslambuli?nin liderliğindeki bir grup tarafından öldürülür. Suikast sonrasında, İhvan ül Müslimin ağır bir darbe alır, olağanüstü baskılarla yüz yüze gelir, pek çok cemiyet üyesi tutuklanır, hapishanelerde öldürülür. 2011 yılında legal olarak varlığını devam ettiren ve seçimlere katılan Müslüman Kardeşler, bilindiği üzere bu tarihte Fas, Tunus ve Libya gibi ülkelerde başlayan ?Arap Baharı? hareketi sonrasında düzenlenen seçimlerin ardından iktidara gelir ve Muhammed Mursi, cumhurbaşkanlığına seçilir.

Anahtar Kelimeler: 0