Herkesin memleketi, kendine göre dünyanın en güzel yeridir. Ancak Sivas?ın yeri gerçekten farklıdır. Neden mi? Geçmişten günümüze şehrimize bakacak olursak çok ilginç sonuçlara ulaşabiliriz.
Eski adı Sebastea, Sebasteia veya Samassia olan Sivas?ımızın, geçmişi M.Ö. 8000?li yıllara dayanmaktadır. Yapılan araştırmalarda, şehrimizin tarihin ilk dönemlerinden itibaren yerleşim birimi ve şehir merkezi olduğu ortaya çıkmıştır. Ayrıca en eski dünya medeniyetleri olan Persler, Etiler, Hititler, Asurlar Sivas`ta hüküm sürmüşlerdir.
Suşehri, Akıncılar, Gölova ve Koyulhisar ilçelerinden dolayı Karadeniz bölgesinde; Divriği ve Gürün ilçelerinden dolayı Doğu Anadolu bölgesinde de toprakları bulunan şehrimiz; 3 bölgenin (İç Anadolu bölgesi, Doğu Anadolu bölgesi ve İç Anadolu bölgesi) kültürünü yansıtan tek şehirdir.
Memleketimiz; İpek yoluna ev sahipliği yapacak kadar misafirperver, Selçuklu Devleti?ne başkentlik yapacak kadar kudretli, Osmanlı Devleti?nin medreseler kenti olacak kadar değerli, Türkiye Cumhuriyeti?nin kurucu başkenti olacak kadar güvenli bir şehirdir.
Sivas hanlarıyla, hamamlarıyla, medreseleriyle, kervansaraylarıyla, dünyaca ünlü balıklı kaplıcasıyla, kangal köpeğiyle, Divriği Ulu Camisiyle, Âşık Veysel?iyle ülkemizin en zengin kültüre sahip şehirlerinden biridir.
Bunları herkes biliyor doğru, ancak şehrimize neden hak ettiği değer verilmiyor? Asıl sorgulanması gereken ve anlatılması gereken budur. Şehir dışına çıktığımız da Sivas?ın zenginlikleriyle anlatılmasını kim istemez?
Sıraladığımız tarihi, kültürel ve turistik yerlerin yanı sıra kıyı da köşede nereler kalmış bunlar araştırılmalıdır. Bunun için öncelikle Sivas?ın il envanterinin çıkarılması gerekmektedir.
Fakat bu işi ticarete döküp, gittiği her il için mekân isimlerini değiştirip, içerik olarak aynı raporları hazırlayan firmalar yerine bunu layıkıyla yerine getirecek, kent markalaşması üzerine bilimsel çalışmalar yapmış isimler araştırılmalıdır.
Bu isimlere nereden ulaşılacak diyebilirsiniz? Yıllardan bu yana herkesin bahsettiği ve gerek kent yöneticilerinin gerek üniversite yöneticilerinin yakındığı üniversite - kent arasındaki kopukluk işte tam olarak budur !