BİLGİYE GİDERKEN...
Bilgi, tarihi süreçte İnsanlığın, insanlık tanımının başlıca hususlarından olmuştur. Bu kavram, bilge, bilgelik, bilgin, bilinç, bilme, bilmenin olumsuzu olan bilmemek veya bilgisizlik benzeri kavramaları da aile olarak beraberinde taşıyarak bu süreçte insanlığa eşlik etmiştir.
Bilgi sahibi olmak en önemli meşgale olaraktarih boyunca itibar görmüştür. Bilgi edinilmesi gereken bir değer olarak anlam bulmuştur. Bu bilginin edinilmesi süreci, kaynağı, kullanımı vb. özellikler bilgi ile ilgili en çok tartışılan konular olmuştur. İnsanlığın doğuşu ile başlayan süreçte bilgi ile ilgili süreçler ilminde konusu haline gelmiş, bilgi felesefesi adında bilgi ile doğrudan ilintili bir felsefe ddalı ortaya çıkmış, bilgi kuramı üzerinde kafa yorulan bir kuram olmuş, Türkiye`de son yıllarda pek seçilmese de /seçtirilmese de seçmeli ders olarak Liseler için konulan seçmeli dersler arasında yer almıştır.Çok büyük bir iddia ile bilgi çağı olarak nitelenen çağımızda bilgi, bilgi felsefesinin konularıyla ilintili olacak büyük karmaşa ve sıkıntıları da beraberinde doğurmuştur. Manipülasyon, provakasyon, spekülasyon gibi yabancı kavramalar ile dilimize ve zihin algımıza giren kavramlar bilginin sıkıntılarının bir kısmını oluşturmaktadır.
Bilginin çağımızda iyiden iyiye artan bir sıkıntısı ise alınış biçimi, yada bilgiye bakış tarzımızdır. Bilgilenme sürecini derinden etkilyen bu yapılanma bilgiyi bilmemizzin önündeki en büyük engeldir diyebiliriz. Bugün insanlar bilgileri kategorize ederek algılamaktadırlar. Müşahhas bir şekilde izah edersek: İnsanların bilgiyi kabul edip değerlendiren yapılarını ifade eden zihin, beyin, havsala, ne derseniz deyin bunların etrafında Dünya`yı saran bir Ozon Tabakası gibi bir katman vardır. Nasıl ki bu Ozon tabakasının Dünyayı zararlı ışınlardan koruduğu ileri sürülüyor sa, beynin etrafındaki bir katmanda bilinçaltında oluşan kıstaslara göre istenmeyen, ya da zararlı olarak addedilen bilgilerin beyne ulaşmadan geri gönderilmesini sağlıyor. İnsanlar çoğu kere bilinçaltlarının farkında olmadıklarından bu durumu tam analamıyla idrak edememektedirler. Beyin bu doğrultuda statükoyu korumayı öncelemektedir. Bu statüko daha çok bilgi açısından suyun çukurunu bulması ya da nihayete erişmesi olarak da tarif edilebilecek, bilgilerin donma sürecini ifade eden ideolojik yapılanmalardır. İdeolojilerin ya da izm`lerin doğası gereği-Üstad Cemil Meriç,idrakimize giydirilen deli gömlekleri olarak adlandırır bu fanileri- çoğunlukla durağandırlar ve kapalıdırlar. Avrupa`da dinin yerini alan bu ideolojiler mensuplarınca sorgulanamaz gibi algılanmaktadır. Bu özelliklerinden dolayı ideolojik kamplara bürünenlerin çoğunlukla aynı gözlükle olay ve olgulara baktığı görülür.
Diğer yandan ideolojilerle bağlantılı olarak yaşanmışlıklarla biriken algılarda bilginin kalıplaşmasında ve kamplaşmasında ısrara sebep olmaktadır. Kendi geçmişinde karşılaştığı ya da öğretildiği şekliyle baktığı için gerçeği görmekte sıkıntı çekebilir. İnsanlara ve ya belli cinslere, ırklara, memleketlilere, aileye bakışı kalıplaşabilir ki bu çok görülen, aynı zamanda kaçınılması zor olan bir durumdur.Genellikle genellemeler bu hissiyatın ürünüdür. Bazı konular ve kişilerle ilgili hassasiyeti olan kişlerin bakışları bu hassasiyetin durumuna göre bilgiyi içselleştirecektir.
Bu durmla bağlantılı bir durumda düşman üzerinden kendini kurgulamaktır. Düşman olarak görülen kişi, kurum, yapının yaptığı her şeyin yanlış görülmesi belli oranda bilgi körlüğüne sebep olmuştur. Bir ırka, dine ,mezhebe, topluluğa,kişiye düşmanlık onun yaptığı her şeyi yanlış, söylediklerini gerçek dışı olarak zihnine tanımlar ki bu tamamen bir garabettir. Yukarıda belirtilen yaşanmışlıkların etkili olduğu bu düşman üzerinden kendini kurgulama hali düşman değiştikçe ona göre bir değişimi gerektirir. Bu durum da sabitesi olmayan, kırmızı çizgileri pembeleşmiş ve gezinen, Mevlana örneğinde pergelin her iki ayağının da birleşerek hareket ettiği bir yapıyı ortaya çıkarır. Karşıdaki değiştikçe değişen bir yapı kendi olmaaktan ziyade sadece bir antitezdir ki bu taklidin tersten yapılmasıdır. Bugün kadınların erkekler karşısındaki mücadeleleri bu bağlamda eril bir yapının hakimiyetini erkek karşıtlığında tesis etmektir diyebiliriz. Kadınların erkekler ile ilgili geçmişten devşirdikleri kalıpsal ezilmişliğin ikliminde oluşturulan azınlık/alınganlık psikolojisi bir düşmanlık tasavvuru ile birlikte fikri hezeyanlara, zihinsel ve kimliksel savrulmalara yol açabilir. Bu bağlamda dini, milli, insani değerler sogulanmaktan kurtulamaz. Bilgi kırıntılarıyla ya da bilgilerin duyguların tarafgir havsalasında oluşturulan fikri yapılar ispat sadedinde, dini veya dini olmayan bir metinden bütüncül değil de kısmi alıntıların yapılmasına sebep olabilir. Prefösör edasıyla fetvalar ve dini dünyevi nasihatler verilir; yargılamalar yapılır, suçlular belirlenir, gereği istenir. Bir öfkeye kurban gitmiştir gerçek ve doğru.
Batılı bilimlerin cenderesinden geçmiş olanlar Batının sosyolojik, felsefik, tarihi ve edebi metinlerine perestiş etmişlerse kendi insanına değerlerine farkında olarak ya da olmadan oryantalist gözlükle bakarlar ve ona göre sıgaya çekerler. Son iki asırdır aydınlarımız -batılı bir kavramla ifade edelim-bu gözlüğü taktıklarından kendi değerlerini bu gözle incelemekte ve bütüncül bir şekilde afaroz etmektedirler.
Bilginin alınmasında çoğu bilimin sağlama yöntemleri vardır. Bunları öğrenmek te yetmemiştir. İnsanlar istedikleri gibi görmektedirler. Yaşadığı gibi inanmanın sac ayağı. Bu bağlamda bilgi sahibi olmak ile bilge, bilgin, alim olmak aynı şey değildir. Alim ya da bilge bilginin künhüne varmıştır. Eskiler tefekkür derler, böyle bir kavram vardır. Hayatı ve dünyayı anlama anlamlandırma diyebiliriz. Yeni deyimle resmin taamamını görmek diyebiliriz. Fil örneğinde olduğundan farklı olarak puzzle`ın parçalarını birleştirirler. Görmek ile bakmak arasındaki fark da bu durmun başka bir yönüne işaret eder. Fil örneğinde olduğundan farklı olarak puzzle`ın parçalarını birleştirirler.
Bilgi sahibi olanlar bilgiyi taşırlar ve bilinçlenemezler. Bilgi ayakları altındadır ve onu insanların üstüne çıkmak için kullanırlar. Kibrin etrafında haklı! bir eda ile ahkam keserler. Yine bu fil örneğinden yola çıkarsak bilgiyi parça parça gördiklerinden bütüne hakim değillerdir ve ne tümden gelim, ne de tüme varım sağlıklı bir şekilde gerçekleşir. Bu kadar cehalet tahsille olur sözünü haklı çıkarmaya var güçleri ile uğraşanlar da bilginin alınması ve kullanımı ile ilgili ssıkıntıları olanlardır. Bilgi diploma ile sabit değildir. Etiketten ziyade içerik keyfiyeti belirler.
Bilme bilinçli olmaya evirilmediği takdirde hiç bir işe yaramayacaktır. Zihinsel algılarımız bizi yanıltmamalıdır. Bilgi tek başına yeterli değildir. Onu yorumlayacak içselleştirecek zihinlere muhtaçtır. Bilginin başaka bir yönü ile alakalı olarak; Buhranlarımız eserinde Sait Halim Paşa "insana yön veren bilgiden çok ahlaktır" der. Bilgi ehli yolda olduğunun bilincinde cehaletinin farkındadır.