"O'nu ilk defa siperde gördüm.Çanakkale'de Anafartalar grubu kumandanı idi.Bizim fırkanın vaziyetini tetkike gelmişti.
Kendisi miralaydı,maiyetinde,kolordu kumandanı mirlivalar vardı.
O paşalara kumanda eden biriydi.
Çanakkale'de çarpışan Türk kuvvetlerinin başına hangi sakat endişelerle musallat edildiğini bir türlü akıl erdiremediğim Alman kumandanının,ateş hattına geldiği zaman,birdenbire yağmaya başlayan şarapnel yağmurlarını görünce,yere diz çökerek kendi dilince şahadet eder gibi sallandığını da gördüm.
O,sipere salona giren bir erkanı harp zabiti gibi girerdi.
Ben,O'na yol gösterirken,günlerden değil,aylardan beri siper hayatına alışmış olduğum halde titriyordum,fakat O,ayaklarının ucuna basarak doğrulur,siperlerin üstünden,düşman siperlerine bakardı.
Düşman siperlerine bakmak!..Bu,hiç kolay değildi.Düşman,ateşten göz açtırmazdı.O,bu göz açtırmayan ateşe,gözlerini kırpmadan bakardı.
O'nu ben,ilk defa "Korku bilmeyen Adam"olarak tanıdım.
Yukarıdaki yazıların-notların sahibi Çanakkale savaşında ihtiyat zabit namzeti yani yedek subay adayı;Yazar-edebiyatçı Mahmut Yesari'dir.
Atatürk'ün kişilik özellikleri beni çok ilgilendirmekte ve etkilemektedir...öyle ya,bunca akla hayale sığmaz işleri yapan-başaran yüce bir insanın,kişilik özelliklerinden nasıl etkilenilmez,nasıl merak edilmez.O'nun dehasının-zekasının yanında,kanımca bir o kadar da baş özelliği güçlü yaratılışı,cesur ve yürekli oluşudur...
Atatürk'ün bunca büyük zorlukların üstesinden gelmesi,olmaz denilenleri olur yapması,herkesin ümidini kestiği bir durumda,korkusuzca ortaya çıkıp serini ortaya koyması,milletine umut olması,O yüce insanın aklının,zekasının yanında taşıdığı emsalsiz yüreğidir.
O'nun kitabında yılgınlık,imkansızlık diye bir şey yoktu.Bir asker,bir komutan olarak girdiği bütün savaşları kazandı.Okuması yazması olmayan,neredeyse orta çağda kalmış bir toplumdan on onbeş yılda çağı yakalayan bir millet yarattı.Batılı aydınların yorumuyla yüzlerce yılda yapılabilecek devrimleri,çok kısa bir sürede başardı.
O'nun yaratılışında durmak,dinlenmek,sızlanmak diye bir şey yoktu.Yoruldum,yapamam,olmaz,imkansız,ümit yok,başaramam gibi olumsuz düşünceler O'nun kitabında yoktu ve adeta bir günahtı O'nun için.
Çocukluğumdan bu yana Ankara'da yaşadığım için,lise yılları ve izleyen yıllarda Atatürk'ün yaşadığı dönemlerde yaşamış olacağını tahmin ettiğim yaşlı insanlara,Atatürk'ü görüp görmediklerini sorardım,görenlerin hepsi gözlerini söylerlerdi.O mavi,çakmak çakmak ışıldayan ve bakmaya kıyılmayan,zeka fışkıran gözlerini ağız birliği etmişçesine söylerlerdi.Rahmetli asker ressamlarımızdan-sanatçılarımızdan Aslan GÜNDAŞ'a da sormuştum,meğer kendisi O'nun,Mustafa Kemal Atatürk'ün askeriymiş.Sanki,Komutanı Atatürk karşısındaymış gibi ciddi bir hal ve tavır aldı,bakışlarıyla ilgili hemen herkesin söylediği benzer şeyleri söyledi ve ekledi;"O,dedi en çok Cumhuriyet düşmanı gericilere karşı uğraşıyordu ve en tehlikeli onları görüyordu"...ve her zamanki gibi yanılmıyordu.
Şair Cahit KÜLEBİ'ye sorduğumda ise,O'nun hepimizin bildiği;"Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir.Benim fikirlerimi,benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir". Sözünü söyledi.
Atatürk milletini emperyalizmin esaretinden kurtarmış,kısa sürede akla hayale sığmayan büyük inkılaplar gerçekleştirmiş,bütün dünyanın saygı duyduğu yeni bir devlet yaratmış..."Bir devlet reisinin vazifesi yalnız kendi milletinin değil,bütün dünyanın saadetini düşünmektir" diyen Atatürk,ömrü boyunca milletler arasında barış için çalışmış saygın bir devlet adamıydı...O yine sadece bizim minnet duyacağımız bir lider değil,bütün dünya milletlerinin minnet ve şükranla anacağı,saygı duyduğu büyük bir insandır.
Bizlere bugün ve her daim düşen görev ise O'nun yolunda,O'nun izinde bıkmadan,usanmadan,korkmadan,asla ve asla yılgınlığa düşmeden Türkiye Cumhuriyeti'ne,Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkmak,onu korumak,yüceltmek,doruklara çıkarmak ve elimizden geldiğince güzelleştirmektir.
Saygılarla..