Malatya Gar'dayım, bana elveda dediğin yerde, gelip görmeni bekliyorum. Gittiğin gün Malatya garı'ndaki bütün güvercinler uçmuştu. Oyalı mendil sallayan ellerin şiirlerime değmişti, pulsuz mektuplar okumuştu zeytin karası gözlerin.
Malatya Garı'nda Kurtalan'dan gelen trenle telaki yapıyoruz,iki vagon insan dolu. Soruyorum; Izmir'de domates, Sakarya'da ,Ordu'da fındık, Adana'da pamuk toplayacaklarmış. Yüzleri esmer,allı yeşilli, yazmalı gelinler, kızlar. Bizim elli yıl önce ki,halimiz. Türkiye cağ atladı ya!
Gecenin karanlığında, günün ilk ışıklarında, öğlenin sıcağında, akşamın poyrazında yol alırlar mal vagonlarında, yük kamyonlarında. Doğdukları tarlalardan,doydukları tarlalara gidiyorlar. Odası çadır,yatağı şilte, meşakkatle varılır ekmek tarlasına, emeklerinin emeği domates, salatalık, soğan bazende zeytin..
Malatya'da Kernek'e gidiyorum, gençliğimin mahallesine. Nerelerdesin ! hoş geldin,diyorlar. Uzaklardayım, kırk yıllık hatır almaya geldim diyorum. Komşu odalarında, çay, kahve içip muhabbet ettik. Hüzünleri paylaştık, güldük, ağladık, gülmede ağlamanın gardaşı değilmi.
Malatya'yı geziyoruz, kanal boyunda, okuduğum okullar, aha şurada futbol oynadığım okul sahası, şurada Malatya radyosu. Çok şarkı türkü istiyordum " Nişanlımın gözleri yollarda kalmasın"ı. Siyah beyazlardan bu güne devam eden büyük aşkım Türkan'la, Malatya'yı geziyoruz. Malatya caddelerinde anılarımla buluşuyorum. Şurası aşka yakalandığım tiyatro sahnesi, aşıklar caddesinde, sevgi yollarında gezmiştim. İşte buralarda aktı, sevda sızıları yüreğimden gecelerime.
Ne sevgiler,ne hasretlikler paylaştım. Kernek'te insanların çoğunluğu,at arabacısı, baltayla odun kıran,kürekle harç atan,yazgısı kara ağabeylerimdi.Yoksulluğun içinden gelip, yoksulluğa giden yamalı pantolonlu komşularımızdı, top oynamak için,çöplüklerde eski ayakkabı arayan başları dik onurlu arkadaşlarımla karşılaşıyorum. Cesur yürek Hüseyin Soyutemiz kucaklıyor beni. Neredesin ! Nerelerden geldin diyor. Çocukluğumda, gençliğimde kalbinizi kırdımsa, kırık döküklerimi toplamaya geldim, diyorum.
Sabah ihtiyar bir adamla karşılaştım,çiğ taneleri gözlerinde donmuş gibiydi. Çay içmek için kahveye giriyorum, kahvenin ortasında küçük bir süs havuzu var, fiskiyesi çalışmıyor. Her masada bir kişi, konuşan yok, garsonda, ocakçı da aynı kişi. Kendiside konuşmuyor,çay isteyenler, işaret parmağıyla bir çay gibi gösteriyor. Bende çaycıya bakıp parmağınla bir işareti yapıyorum. Söylenecek lafları yokmuş gibi, sus pus oturuyorlar. Beyaz saçlı, bıyığını siyaha boyamış adam, çayını höpürdeterek içiyordu, tek ses buydu.
Kışla caddesine uğruyorum, Cafer Bakır dedenin dükkanına, içim burkuluyor. O güzelim müzik atölyesinin,terzi,kitapçı,kebapçı nın yerine,çay ocakları,depolar,tamirciler gelmiş, pasajın eski tadı tuzu kalmamış.
Cafer Bakır üstad, Malatya'da dut ağacından müzik aletleri imalatı yapan, sanatçı yetiştiren usta. Gençlere müzik dersi verilen müzik okulu. Caddeden geçenlerin gönül telini titreten tınıların duyulduğu müzik atölyesi. Cafer Bakır üstad ,Malatya'da halk müziğine damga vurmuş ustadır,müzik'te bilge sahibi, bilirkişidir. Genç yaşta hanımı Kibar'ı kaybettikten sonra,kızları Sevim ile Seval tahsilini tamamlayıp evlenince Malatya'dan ayrıldı,Kızları Sevim ile Seval, babalarının yalnız yaşamasına razı değillerdi. Usta; siz gençsiniz, zamanı gelince yanınıza gelirim dedi, Zerk köyüne geldi, Cılga'ların konağına yerleşti. Usta Zerk'te boş durmadı,saz yaptı, gençlere bağlama öğretti, köyde doyumsuz, hoş sohbetleri oldu.
Kangal'a dönmek üzere otobüs terminalındayız,Banka oturduk. Bir kadın bir erkek geldi, karşımıza oturdu. Kafasında Malatya kasketi, sırtındaki çeketin omuzları beyazlamış,güneş soluğu yeşil çizgili çeketin kolları uzun, boyu pardösü gibiydi, astarı çekilmiş çeketin altı büzülmüştü. Belli ki birisi vermişti ya da ölen birisinin çeketiydi. Zayıf küçük yüzünü, kalın bıyıkları örtmüştü. Eski bir tabakadan kaçak tütün çıkardı, sararmış iki parmağının üzerine sigara kağıdını uzattı, üzerine tütün döküp, parmağıyla doladı.İnce dudaklarıyla kağıdı ıslattı,ucunu küçük parmağıyla bastırdı,çakmağını çaktı,sigarasının ucu kalın küllerle yanmaya başladı.
Kadının,kırmızı çiçekli elbisesinin göğsü sedef düğmeli,başında oyalı yazması, saçlarının önü açık,oyalı yazma omuzlarına doğru uzanmıştı. Oyalarındaki kırmızı desenler çiçek çiçekti. Kara kaşları, kara gözleri güzel kadını daha da güzel gösteriyordu. Kolunda bir cift ince bileziği vardı. Dar günde lazım olur diye yaptırmıştır herhalde. Dirseğini banka dayamış adamla,pazar çantasını önüne almış kadın sıkı sıkı bizlere bakıyordu. Belki birilerine benzetiyorlardı. Kimdi,nereliydi derken, Celikhan otobüsüne bindiler,belliki köylerine dönüyorlardı.
Yüzüne, gözüne çok boya çalmış,mini etekli bir kadın ,az ötede duruyordu. Sıcaktan boyaları akacak gibi yüzü ışıl ışıl. Oturduğu yerden kalktı, ince topuklarına basarak yürüdü. 30-35 yaşlarında elinde çay tepsisi, çay dolu, kemçik ağızlı bir adam, ah ulan ah,of ulan of diye bağırdı kadının arkasından.
Kemal SARIKARTAL
18-05-2008
ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM KİTABIMDAN KISA BİR ALINTI