Tarih: 12.05.2024 21:50

ANILARLA ANADOLU

Facebook Twitter Linked-in

Zümrüt yeşili köyümden,kalbime dolup,taşanları sizlerle paylaşmak istiyorum. 

Evimin çatısındaki saclara gün vururken kalktım. Büyük pınar şarıl şarıl akıyor. Yeşil yolculuğa çıkıyorum. Eski arabanın rektefeye girmişi gibi oluyorum.
Çatalın tepeden, Akraç'a doğru doyumsuz peyzajı seyrediyorum. Küçük inişli,çıkışlı, dalgalı uçsuz bucaksız tarlalar,meralar. Çay mavi, biçilmiş ekin tarlaları sarı. Yılanlı dağı dumansız, gökyüzü berrak, doğası bozulmamış bakir bir alan.
Ahh ne güzel bir plato, sanki bir tablo seyrediyorum. Duygularım kanaviçe gibi ilmik ilmik nakışlıyor içimi.  

Pınarın başına gelince düş kurmalarım beni çocukluğuma götürüyor. Anılarım tazeleniyor. Çocukluğum bağırtılar, yakarışlar, ağıtlar,gülüşmeler içinde, kalabalık ailede, kerpiç bir evde geçti. Çetin kış şartları,baharın çamuru, yazın tozu ve her tarafı göze suyu kaynayan dağlarda ovalarda geçti. Bizim kuşağı içten seven olmadı, şımartan olmadı. O zamanlar büyüklerin yanında çocuk sevmek ayıptı. Çalışkan, ailemize bağlı, büyüklerimize saygılı ve serbest yetiştik. 
Oyuncağımız, eğlencemiz olmadı. Bizde oyuncağı kardeşim Hüseyin yapardı. Çocukken bile sıradışı bir ustaydı. Mehmet dedemlerden bal mumu alıp, Kangal köpeğinin mini bir heykelini yapmıştı. İbo dayının bakkalından aldığı domates kasasından eşek yavrusu sıpaya araba yapmıştı, araba hep çürük  domates koktu, arabayı yaptı ama sıpaya göre yular bulamadı. 

Hürrem, kanatlı kapının önüne oturmuş çay içiyor. İçeri geçiyoruz, serin bir oda, sohbet ettiğimiz odanın direkleri,tavanı pırıl pırıl yağ küleği gibi ışıldıyor. Bir güzellik var ki Sivas halılarında, sanki gül goncası yapıştırılmış desenlere.Bu nasıl bir işçilik,ne kıymetli bir emek.

Çoban Hüseyin geldiğimi duymuş, büyük pınarın başından şapkasını salladı.Yanına yaklaştığımda 
 Aşağıdan gelir al giye giye
 Dudağı sararmış bal yiye yiye .Dedi sarıldı yanağımı öptü.

Sivas'ta Cıbırlar parkında eşim Türkan'la  oturuyoruz. Ne güzel şey semaverin üzerindeki porselen demlikle çay içmek. Ayakkabı boyacısı çocuk yanımıza geldi, sandığında Yılmaz Güney'in, Türkân Soray'ın kartpostalları yok.Şimdi demir ökçeli ayakkabılarda yok.
Parkta bir fotograf çektirip, Gökçebostan'a doğru yürüyoruz. Elinde bakkal filesiyle eve gelen Muharrem amcam da yok. Muharrem amcamın bende çok büyük etkisi ve emeği olmuştur, hayatıma yön veren has insandır. Rahmetli amcamdan çok şey öğrendim, en önemliside ev ekonomisiyle ilgili.

Sokağa girince,kömürle yanan maltızda  kuru fasülyenin, kelle paçanın kokusu yayılırdı dört bir yana. Şimdi maltızda yok, kelle parça da yok.
Eşim le okuduğum  Atatürk ortaokuluna doğru yürüyoruz, okulun yanındaki küçük bakkal yok, sahibi kısa boylu adamda yok. Az ilerisindeki bakkaldan demir gazozu istedim, gazoz yok, kola var dedi.

Eşim Türkan'la, Dümdüz sokaklardan kilit taşlarının üzerinden yürüyerek Akdeğirmen mahallesinde, eski Sivas evleriyle karşılaşıyoruz  Anadolu'nun yöresel mimarisi konaklar, ahşap geniş dış kapı, üzerinde döğme tokmaklar, büyük kilit uzun anahtar. İnce dar ve yüksek pencereli evlerin bazıları kapalı,terk edilmiş. Dış sıvaları dökülmüş, bazılarının tül perdeleri çürümüş dökülmek üzere. ( Gördüğümüz bir evin fotoğrafını, Sivas sevdalısı  Ahmet Turan Buluz kardeşimin,fotoğraf arşivinde görmüştüm )

Belliki göç edilmiş. Kolay mı gitmek ! Burada çocukluğu geçmiş. Aşkları,sevinçleri,hüzünleri, Ata larının mezarları var. 
Gittiler bilmedikleri topraklara.Yanlarına albümden çıkardıkları, yaşanmışlıklarının ve kendileri için vazgeçilmez olan bir kaç eşya alıp gittiler. Gittiler sandık ları kaldı, yüreklerinde de göç hikâyeleri. 

 Ufuk kızıla boyanırken yürüyüş yapıp evime dönüyorum, şark odamda ekmek tahtasının üstünde ince belli bardaktaki demli çayla demleniyorum. Karşımda mazi resimleri,sevinç ve hüzünle gözlerime bakar gibi.

Bulutlar toplandı, hava soğudu ve yağmur toprak kokusunu getirdi. Yolculuk geldi çattı. Bazı dönüşler ertelenmez, içimde ayrılık günlerinin hüznü var. İçimdeki eskimeyen güzellikleri burada bırakıp,kısmetse seneye buluşuruz köyüm diyorum.
Vazgeçemem köyümden,vazgeçmişliğim kendimdendir. 
Sabah kalktığımda bahçemde ki serçe gidişime inat dakikalarca şakıdı. 

Kemal SARIKARTAL 
ANILARLA ANADOLU. 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —