Düşünce Mirasımız adlı kitabın yazarı Arap akademisyen Muhammed Gazali “Müslümanların bilimlerde geri kalmasına hayıflanırken, o da diğer yazarların bazıları gibi, bunun suçunu İmam Gazali'ye yüklemiştir. Haklıdır; ama, suçu İmam Gazali'ye yükleyip bırakmakla o da diğer Bilim Tarihçileri gibi asıl sebebi gözden kaçırmıştır. Asıl sebep: Cahiliye dönemi Arapların ve genel olarak Müslümanların kahir ekseriyetinin analitik düşünmeyi beceremeyişleridir. Arap – İslam Bilim Tarihçisi Fuat Sezgin’in Cahiliye döneminde Arapların, parmaklarını kullanmadan iki kere ikinin dört ettiğini hesaplayamadıklarına dair söylediklerini ve Hurma ağaçlarına suni tozlaştırma (ilkah) yapan Medinelilerin, bu işi niçin yaptıklarını bilmediklerini önceki makalelerimde yazmıştım. Düşünce sistemi böylesine körelmiş olan bir milletin, İslam gibi mükemmel ve mufassal bir dinin tekmil vasıflarını idrak edebilmeleri mümkün değildir. Kur’an'ın hikmet yüklü bir kitap olduğunu Yasin Suresinin 2. ayetinden okuyoruz. Gördüğüm kadarıyla, kuran ayetlerinin iniş sıralarında bile hikmetler vardır. Buna göre Kur’an ayetlerini Ta-Ha suresinden önce inenler ve Ta-Ha suresinden sonra inenler olmak üzere iki kısımda mütalaa edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü: Ta-Ha suresinde: «Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. Sana vahyedilmesi tamamlanmadan önce, Kur'an'ı okumakta acele etme. "Rabbim! İlmimi arttır" de.» Buyurulmuştur. Ta-Ha Suresinden önce inen 44 surenin ayetlerini tek tek inceledim. O surelerdeki ayetlerin hepsi, insanlara Müslüman olarak yaşayabilmeleri için gerekli olan din bilgilerini, herkesin kolaylıkla anlayabileceği şekilde açıklanmış olduğunu da gördüm . Din Hocalarının Kur'an'ın kalbi diye niteledikleri Yasin suresinin ayetlerini ve ihlas suresinin ayetlerini okuyunca anlayabilmeleri için insanların âlim olmaları gerekmez.
Ta – Ha suresinin vahyedildiği zaman Hz. Muhammed’in 46 yaşında olduğuna dikkatinizi çekmek isterim. Kur'an'ın tamamının vahyedilmesi için, daha ne kadar zaman geçeceğini, Allahtan başka kimse bilemezdi. Nitekim Hz. Muhammed ve Sahabesi Ta-Ha Suresini nüzulünden 17 yıl sonra vahyin tamamlandığını yaşayarak görmüş ve öğrenmişlerdir. Demek ki Allah insanlara, Ta - Ha suresinden sonra inen Kur’an ayetlerini okumadan önce, en az 17 yıl ilim tahsil etmelerini ve Ta – Ha suresinden sonra nüzul eden surelerdeki ayetleri ancak o zaman anlayabileceklerini haber vermiş ve emretmiş oluyor. .
Allah, Kuranın ilk inen suresinin ilk ayetinde "Yaratan Rabbinin adıyla oku emrini vermiş ve Yasin suresinin 81.ayetinde de "gökleri ve yeri yaratan odur". Buyurmuştur. İnsanların analitik düşünebilenleri bu iki ayeti okuyunca, Yaratan Rabbinin adıyla, göklerde ve yerde ne varsa hepsini okumasının gerektiğini anlayabilirler. Her ne kadar Arapların son derece cahil ve analitik düşünebilmekten uzak bir kültüre sahip olduklarını az önce yazdıysam da, İslam'ın, sadece Araplara değil insanlığın tamamına hitap eden bir din olduğunu da unutmamak gerekir. Nitekim Hz. Muhammed de Arap toplumunun bir ferdi olduğu halde, O'nun Medineli Araplardan farklı olarak, Analitik düşünebildiğini, hurma telkih eden Medinelilere ne yapıyorsunuz? diye sormuş olduğundan anlaşıldığını da önceki makalelerimden biride yazmış ve açıklamıştım. Bu arada Sırası gelmişken Hz. Muhammed'in diğer Araplardan farklı olarak analitik düşünebilmesinin muhtemel sebebini de yazmalıyım. Araplar genellikle Arap Yarımadasında doğup büyüyerek yaşadıkları şartlara göre kişilikleri teşekkül ettikten sonra, kervancılık ve sair sebeplerle başka ülkelere gitmiş olsalar bile artık kolay kolay sahip oldukları kişilik formasyonlarını değiştiremezler. Hal bu ki Sigmund Freud'ün söylediğine göre insanların kişilikleri çocukluk yaşlarındayken teşekkül eder. Hz. Muhammedin diğer Araplardan farkı, Şam'a giden bir kervana katılan Ebu Talip (Amcası) tarafından 9-10 yaşlarında olan yeğeni Muhammedi de yanına almış olmasıdır, Muhammedin Suriye yolculuğunda antik Mezopotamya ve Roma imparatorluğundan kalma uygarlık izlerini görmüş olması, onun kişiliğinin gelişmesinde yönlendirici bir faktör olabileceğini düşünüyorum. Ayrıca Hz. Muhammedin daha sonra kervancılık yapmış olmasından dolayı Arabistan dışlındaki uygarlıklardan kalan izleri ı sık sık müşahede etmiş olması da söz konusudur. Sahabenin durumuna tekrar dönecek olursak: Onların çoğu, Hz. Muhammedin ilim öğrenmelerini emreden hadislerine de kulak asmamış oldukları için, uzun yıllar boyunca cehaletlerini muhafaza ederek yaşamaya devam etmişlerdir. Cehaletlerinden dolayı Kuranın, Ta-Ha suresinden sonra nüzul eden surelerdeki ayetleri de okumaya kalkışmış ve tabi ki bir çok meseleyi ya anlayamamış ya da yanlış anlamışlardır. Hz. Muhammedin vefatından sonra Müslümanlar arasında Her kafadan ayrı bir ses çıkmasının, çeşit çeşit mezheplerin tarikatların, fırkaların türetilmiş olmasının, İslam'a siyasetin bulaştırılmasının, Halifelere suikast düzenlenmesinin, Müslümanların birbirlerini boğazlamalarına varıncaya kadar her türlü vahşetin ve sapıklığın zuhur etmiş olmasının sebebi de bu , yanı, ilimlerini artırmadan, Kur'an'ın tamamını okumaya kalkışmış olmalarıdır. . İslam'ın insanlara yalanı yasaklamış olmasına rağmen ,Hz. Muhammed’in hadisidir diyerek uydurulmuş olan 600 bin rivayetin varlığından bahsedilmektedir. Bundan da o yalanları uyduranların analitik düşünemediklerini anlamak mümkündür. Hz. Muhammed ile uzaktan yakından alakası olmayan ve uyduruk olduğu her halinden belli olan, Amr ibn Meymun'un zina yapan maymunu Recmeden (taşlayan) maymunlara uyarak taşlamaya katıldığına dair nakledilen bir rivayetin, Buhari'nin hadis kitabında yer almasına dayanarak, hadis olduğunu kabul edecek kadar basireti bağlanmış olan bir ümmetin, ilim öğrenmekten imtina etmelerine sebep olarak, Hz. Muhammedin sahabesine ilim öğrenmelerini emreden hadislerini mevzu olduğunu (uydurma olduğuna) iddia etmiş olması sürpriz değildir. Makalemin başında Arapların ve genel olarak Müslümanların çoğunun İslam'ı anlayamamış olduğunu yazarken İslam Tarihinde bunun gibi daha nice garip olayların yaşanmış ve yaşanmakta olduğuna dayanarak yazdım. Arap-İslam Bilim Tarihini okuyan akademisyenlerin en meşhurlarından olan Fuat Sezginin: İslam'ın erken dönemlerinde Araplar güçlü bir bilgi susamışlığıyla doluydular (Bkz. İslam'da Bilim ve Teknik I. Cilt s. 169) demiş olsa da, Hicretten 38 yıl sonra , Yunan simyacısı Zosimos’un (350-420) bir risalesinin, H.38 / 658 yılında Arapçaya tercüme edilmiş olduğunu yazmış olan da yine Fuat Sezgindir.(Bkz. Fuat Sezgin (2018): İslam'da Bilim Ve Teknik I. Cilt. S. 3.) Bundan başka Fuat Sezgin ,I. Mervan döneminde (H.64- 65) ilk kez bir tıp kitabının Arapçaya çevrilmiş olduğunu, Muaviye'nin torunu Halid bin Yezid’in (d. ? - ö.H. 86 / 708), Mariyanus adlı bir Yunanlıdan İskenderiye şehrinde kimya öğrendiğini ve bu konuda eser veren ilk Arap Prensin Halit bin Yezit Ö: H.102) olduğunu söylemiştir. (Bkz. Age S.4 ve Sefer Turan (2018): Fut Sezgin. Bilim Tarihi Sohbetleri. 15. Baskı s. 92. Timaş yayımları). Fuat Sezgin'in Kitabının birinde "lim öğrenmye susamış" dediği Araplardan Hicretten 38. yıl sonra bile sadece bir kaç kişinin bilim kitaplarını okumaya başlamış ve geri kalan kalabalığın İslamiyeti kabul etmiş olmakla beraber, Cahiliye devrindeki cehaletlerini muhafaza ettikleri anlaşılmaktadır. Bilim tarihçilerinin verdiği bilgiler bundan ibaretse Arapların İslam'ı kısa zamanda anlayabilmiş olduğunu kabul etmek hayaldir. Nitekim Emevilerden sonra gelen Abbasilerin Halifelerinden, en başta Mansur ve Me’mun olmak üzere, diğer bazı halifelerin zamanında antik çağda yaşamış olan çeşitli kavimlerin alimlerinden kalmış kitapları tercüme ettirdiklerini de yazmıştım. Müslümanlardan çok az kişinin, 150 - 200 yıl boyunca bilim kitaplarını okuyarak ilimlerini artırmış olmakla, Allah’ın Ta- Ha suresinin 114. Ayetindeki emrini yerine getirmiş olduklarına dikkatinizi çekmek isterim. İlimlerini artıran Müslümanlar Ta - Ha suresinin nüzulünden sonraki zamanlarda 65. sırada nüzul eden Casiye suresinin 3. ayetini de okuyup da Allah'ın yarattığı göklerdeki ve yerdeki ayetleri de kendilerine haber verdiğini de anlayınca , “Yaratan rabbinin adıyla oku emrini yerine getirmiş olmak için, göklerdeki ve yerdeki ayetleri de okumaya başlamış ve yeni yeni bilgileri keşfetmeyi başarmış olduklarını, Cabir İbni Hayyan'ın “Allah insanlara kâinatın bütün sır Perdelerini yırtacak kabiliyeti vermiştir” demiş olmasından anlayabiliyoruz. (Bkz. Sefer Turan (2018) Fuat Sezgin Bilim Tarihi Sohbetleri s.80). Nitekim, Göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyan Müslüman âlimlerin İslam uygarlığın “Altın çağını” başlatmış olduklarını da yazmıştım. Arapların cahil kalabalığı ise, Müslüman âlimlerin kâfirlerden kalmış kitapları okumalarından sonra, göklerdeki ve yerdeki ayetleri de okumaya (onlara göre bidat ile meşgul olmaya) başlamalarını yadırgamış ve onlara karşı buğuz bağlamaya başlamışlardır. Kendilerinden itizal etmiş (ayrılmış) olduklarına istinaden, onların ve onları destekleyen halifelerin Mutezile mezhebine mensup olduklarına karar vermişlerdir. Göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyan Müslüman âlimleri desteklemiş olmasına rağmen , Halife Me’mun’un da İslam'ı anlayamamış olduğunu, Arapların cahil kalabalığına işkenceye kadar varan ve mihne denilen cezalara çarptırmış olmasından anlıyorum. Hal bu ki İslam Halifesi olarak, onları cezalandırmayıp, bilginler için Beyt el – Hikmeyi açtığı gibi, halk için de medreseler açarak, onların eğitilmesini sağlamalı ve Allah’ın dileyen Müslümanlara daha fazla ilim öğrenmelerini de emretmiş olduğunu anlatmalıydı. Bunları yapmayıp ceza uygulamış olması “Dinde zorlama yoktur” diyen Bakara suresinin 256. Ayetini bile anlayamamış olduğunu göstermektedir. Bu olayların yaşanmış olması İslamiyet'in ilk iki yüz yılında Arapların çok büyük bir kısmının İslamiyet'i gerektiği gibi anlayamamış olduklarını göstermektedir.
Halife Cafer el Mütevekkil ise, Arapların cahil kalabalığına şirin görünmek için, cehaletten yana tavır koyarak, Beyt el- Hikmede bilimsel araştırma yapan bilginleri desteklemekten vazgeçmiş ve onları Beyt el Hikme'den kovup yerlerine kerameti kendilerinden menkul kimseleri, koyarak İslam'ı "cehalet Ulemalarının" eline teslim etmiştir. Bunu da böylece yazmış olayım. Çünkü bu gerçeği yazan Bilim Tarihçisine rastlamış değilim. Aksine Halife Ca'fer el- Mütevekkilin, Mutezil, diye vasıflandırdıkları göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyan âlimlere dünyayı dar etmiş olduğunu överek yazmaktadırlar. Çünkü İbni Küllab ve Ebül Hasan el Eş'ari gibi kişilerin ortaya çıkmasına sebep olan, Halife Ca’fer el-Mütevekkildir. Özellikle imam Eş’ari, Kur'an’daki müteşabih ayetlerin ardına düşerek, çıkardığı fitneleri “el Lüma” ve “el – İbane” adını verdiği kelam kitaplarına doldurarak, Arapların cahil kalabalığına, “ehli sünnet kelamı” adı altında yaymaya başlamıştır o tarihten itibaren, Orta doğudaki Arapların ve Farsların bilimlerde gerilemeye başlamış olduğunu ve bu arada, Melikşah'ın, Suikaste uğrayarak Şehit olan babasının (Alpaslan'ın) vasiyetini yerine getirmek üzere, Emrindeki Türkmen Beylerine, İran'ın doğusundaki Horasan Bölgesinde yaşmakta olan Türkmen Boylarını, Anadolu'daki şehirlere göçürüp yerleştirmelerini sağlamak suretiyle onları el -Eş'ari yanlısı Araplardan ve Farslardan uzaklaştırıp, Anadolu'ya yerleştirmek suretiyle Türklerin, Özbek asıllı İmam Mansur Matüridi'nin akılcı kelamına bağlı kalmalarını sağlamış olduğunu da söylemiş olayım. Eş’ari yanlısı yazarlar da Eş’ari'nin zihniyetini benimsemiş olan İmam Gazalinin ortaya çıkmasıyla, Mutezilenin kökünün kazındığını ve tarihten silindiğini övünerek yazmaktadırlar(mutezileden kastettikleri de göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyan alimlerdir) . İmam Gazalinin tesirinde kalmış olan Endülüslü Muhyiddin ibnü'l Arabi'nin Anadolu'ya gelerek Malatya ve Sivas dahil, Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde dolaşmak suretiyle kafasından uydurmuş olduğu safsataları yaymaya başlaması da yobazlığın tuzu biberi olmuştur. Atatürk'ün Kazım Karabekir Paşa ile sohbeti sırasında "Arap oğlunun yaveleri "derken kast ettiği Arap oğlunun da, Milletimizin değer verdiği, Muhyiddin ibnü'l Arabi olabileceğini düşünüyorum. Çünkü "ibnü'l Arabi" nin Türkçesi "Arap oğludur" Bu vesileyle, bunu da söylemiş olayım.
Arap akademisyen Muhammed Gazali, Düşünce Mirasımız adını verdiği kitabında Müslümanların bilimlerde geri kalmalarına, İmam Gazali zihniyetinin sebep olduğunu üst kapalı yazarken, analitik düşünebilen Müslüman âlimleri bir kaşık suda boğmuş olan Halife Cafer el Mütevekkil'in basiretsizliğini görmezden gelmesi de mahalle baskısından dolayı olmalıdır.
Muhammed Gazali, kitabının son bölümünde, Arapçanın batı dillerinin tesirinde kalarak bozulmaya başladığından yakınmaktadır. Bu vesileyle şunu da söyleyeyim: İmam Gazalinin incir çekirdeğini doldurmaz iftiralarına dayanarak kâfir ilan ettiği İbn Sina ve Farabi gibi İslam âlimlerinin kitaplarını okuyan Albertus Magnus (1193-1280) ve Roger Bacon (1219- 1292) gibi Dominikan keşişleri, Avrupalılara Arapçayı öğrenmelerini ve Müslüman âlimlerin kitaplarını okumalarını tavsiye etmişlerdir. Batı dillerine girmiş olan Arapça kelimeler de işte o zamanlardan kalmadır. Bilimlerde hangi millet ilerlemişse, insanlar o milletin dili öğrenmeye muhtaç olmuşlardır. Dilinizi koruyacaksanız göklerdeki ve yerdeki ayetleri okuyanlarınız olacaktır. Bunun için de her şeyden önce analitik düşünerek yaşama kültürünü benimsemiş olmanız gerekir. Bu vesileyle, İlimden irfandan haberi olmayan El kadar sabileri Kur'an Kursuna gönderen ve Kur'an'ın tamamını hatmettirerek çocukların analitik düşünebilme kabiliyetlerini körelten Müslümanlara da, Ta - Ha suresinin 114. ayetini okumalarını, anlamalarını ve ona göre davranmalarını tavsiye eder ve kendilerine Allah'tan selamet dilerim
Saygılar.