İlimiz Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremleri il merkezinde yıkılan bina olmasada sarsıntıların gücünü hissederken lahana tarlalarına yapılan merkezde yer alan imar değişikliklerinin ve rüşvet şekilllerinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen konuşulduğu binalarda çatlaklar olması şehrin durumunu gözler önüne seriyor.
Türkiye'de olduğu gibi ilimizde de inşaat çılgınlığı özellikle Osman Seçilmiş'in belediye başkanlığı döneminden Sami Aydın, Doğan Ürgüp ve Hilmi Bilgin'e kadar yani günümüze devam etti. Özellikle seçilmişlerin uygulayıcılarla olan yakın ilişkileri ve çıkan dedikodular dün olduğu gibi bugünde konuşulsada halen ilim ve bilime ne kadar önem verilerek yapılaşmanın süre geldiği tam bir muamma.
Özel hastanenin sonradan yapılan ek binası ve tüm kurallara aykırı olarak birleştirilmesi verilen yol…
Devlet hastanesinin kızılırmak havzasına suyun içerisine tüm bilirkişi raporlarına inat üzerindeki yüksek gerilim hatlarına rağmen çevresindeki arazilerin kimler tarafından daha önce alındığına bakıldığı takdirde inat edilmesinin sebebi de konuşulanlar arasında
Kızılırmak üzerine yapılan villalar… Yapan kim görevi ne… DSİ'nin ırmak havzalarına inşaat uzaklığı mesafeleri….
Yine müteahhidine göre imarların şehirde atılacak bir turla gözler önüne serilmesine rağmen görülmemesi, söylenenlerin duyulmaması yani üç maymun…
Yeni binalar altında kesilen kolonlar…
Yıllarca bunların haberlerini yaptık…
Yalan ve iftira naraları atanlar mahkemelerde yargı tokatlarını yüzlerine yemesine rağmen bulundukları görevden dolayıdır ki siyasi bağlantılar ile Siyasi rantların ahbap çavuş ilişkilerinin müteahhit firma sahiplerinin veya mimarların hem karar verici hem uygulayıcı olarak masanın iki tarafında oturduğu yapının giderek güçlenmesine devam etti.
Sivas'ın Kızılırmak dere yatağına, tarım alanlarına ev yapılmasını hangi bilime ve akıla dayandırıyorsunuz anlamak mümkün değil. Numune Hastanesi, 4 Eylül Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, AVM, Okullar bölgesi, KYK Yurtları, Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi saymakla bitmeyecek kamu ve sivil yapıların ha bire eski lahana tarlalarına yapma ısrarınız devam etmekte. Yeni 4 Eylül Sanayi Sitesine hala yeni dükkanlar ilave ediliyor, yakında Kızılırmak ile birleşecek. Meraküm gibi bir dağ silsilesi dururken ısrarla yumuşak zeminlere ev diye mezar yapmanın rantı çok mu büyük. Sahi, Tuzlugöl'de hastane arazimiz ne oldu? Endüstri Meslek Lisesi yıkıldı, düşünün; eski numune arazisi ile bu arazi birleştirilip numune hastanesi buraya yapılsaydı iyi olmaz mıydı? Estetikten yoksun beton yığını Büyük Merkez Cami yıkılmaz ayakta kalabilirse Allah korusun felaketlerde toplu cenaze namazı için işe yarar ancak. Son deprem gösterdi ki tabiatın yıkıcı gücü karşısında aklı ve bilimi kullananlar hayatta kaldı. Allah Teala yüce kitabında sık sık; "Akletmez misiniz" demiyor mu? Testiler kırılıp eşekler kaybolunca aklımız başımıza gelse ne olur gelmese ne olur.
1999 depreminden hiç bir ders almamış yönetim mekanizması var ortada. Ne deprem öncesi yapılacaklar ne deprem sonrası müdahaleler için hiç bir ders alınmamış. Bölgeye giden vali ve belediye başkanlarımız gördüğü manzara karşısında kendi şehirleri adına ders çıkardı mı acaba? Mesela Sivas Belediye Başkanı Hilmi Bilgin? Sami Aydın dönemlerinde başlatılan ve kendi döneminde zirve yapan dere yatağına, düz ova alanlara çok katlı dikey mimari imar izinleri için dur diyecek mi? Hala imar izni veriliyor. Hiç kimse deprem açısından 3.derece riskli bölgedeyiz, bir şey olmaz kolaycılığı ile bu soruna cevap vermesin. Kuzey Anadolu fay hattında Suşehri, İmranlı gibi ilçelerimiz var. Maraş Pazarcık'ta kırılan faylara 370 km uzaklıktayız, Kuzey Anadolu fay hattına ise kabaca 150 km uzaklıkta. benzer büyüklükte bir depremin Kuzey Anadolu fay hattının şehrimize en yakın noktada meydana gelmesi halinde olabilecekleri düşünmek bile istemiyoruz. aklımızı başımıza almazsak; Dikey mimari sonunuz olacak.
Son cümle olarak aziz milletimizin felaket karşısında gösterdiği metanet ve feraset modern zamanların bu milleti bozamadığının bir nişanesi. Her şeye ve herkese rağmen kardeşlik hukukunu korumakta kararlı, aynı kilimin deseni olduğunun bilincinde bir millet. Özellikle de büyük umutlar bağladığımız genç nesil bu bağlamda bizi yanıltmadı. Olan bitenden şu sonucu çıkarıyoruz ki; bu milletin siyasilere ihtiyacı yokmuş, milletin kamu kaynaklarını siyasilerden, onların yanlış karar ve politikalarından koruyacak liyakat sahibi bürokrasiye ve devlet adamlarına ihtiyacı varmış. Bu millet hayatta kalma mücadelesi vermeyi değil insan onuruna yakışır yaşamayı hak ediyor. Şeyh Edebali ne diyordu; "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın". Ama her zaman ki gibi siz "onların işi meşveret iledir" ayetine rağmen istişareye müracaat etmez, akıl etmez ve oldu bittiye getirirsiniz.