Tarih: 10.11.2025 21:46

ZÖRE - 2

Facebook Twitter Linked-in

Şerif Geyik Tepesine oturmuş Şako köyünü izliyordu. Zöre elinde bakraçla gözeye su almaya geliyordu. Suyu doldururken gözedeki suyun şavkı Zöre'nin yüzüne dağılıyordu. Şerif bunun üzerine sazını eline alıp, o içli sevda kokan sesiyle türkü söylemeye başladı. 

        Ez kurbane çavjı gire
        Buri dı sera lengere pıre
        Terge nakım caran bıra 
        Hataki mın dıkının kebire.

Zöre Şerif'i çok seviyordu,içten gelen duygularla bol çiçekli yaylalar, mor,sarı,kırmızı,yeşil renklerin arasında elinde sazı ile haykıran Şerif'i izliyordu.

Araboğlu ailesinin büyükleri Zöre'yi Şerif'e istemek için Şako köyüne geldiler. Zöre'nin babası Yusuf olmaz dedi, başka bir şey demedi. 
Çok ısrarlara rağmen la dedi lo demedi.
Şako'lular, Mescit'liler, Kürtçü'ler, Topardıç'lılar diğer çevre köylüler, Şeyh Araboğlu'nun felsefi yaşantısını biliyorlardı, yapma, etme Yusuf dediler. Yusuf'u inadından döndüremediler. 

Şerıf, köyden köye giderek Zöre'yi takip ediyor,her nefeslendiğinde Zöre'ye türküler yakıyordu. Şerif'in sevdası dilden dile, köyden  köye Kangal'ın, Zara'nın, Divriği'nin, Gürün'un,İmranlı'nın yöresine dağılmıştı..
 
Çamlarla kaplı Moroğlu yaylasında yemyeşil etkileyici coğrafya kerpiç duvarlı, üstü toprak örtülü zor coğrafyanın zor yaşanılan evlerinde dedikodular her tarafa yayılmıştı. Zöre toprak evde iki mertek arasına sıkışmış bir kırlangıç ürkekliğindeydi. Dışarı çıkamıyor, bir şeyler yapamıyor, dertlerini arkadaşı Gülsüm ile paylaşıyordu. 

Kavak nahiye müdürü Molla Hasan efendi, müdür olmuş ama,onun ha varlığı ha yokluğu, sümsük bir adam kendi gölgesinden ürken, ama nüfuzunu kullanarak halkı azarlayan horlayan,halkın üzerinde baskı oluşturan bir adam. 

Molla Hasan yanında Abdaloğullarının ileri gelenleriyle Şako'ya geldi. Yusuf gelenleri el pençe divan durarak kapıda karşıladı. Sohbetler edildi sakalaşmalar,gülüşmeler yaşandı. Molla Hasan ,Yusuf'tan kızı Zöre'yi Şükrü'ye istedi, Zöre Şükrü ile nişanlandı. 

Mescit köyünde Zöre'nin, Şükrü ile nişanlandığı duyuldu. Şerif atına binip bir hışımla Şako köyüne doğru yola çıktı. Rüzgâr tozu toprağı birbirine kattı, bir talaz kalktı Yılanlı dağına doğru. Koyunlar,kuzular,keklikler, geyikler Şero'nun gidişini izliyordu. Şerif attan indi eve girdi, Zöre karşısında güzelliğiyle duruyordu. Şerif ; Bakmaya kıyamazdım sana, ellere verdiler seni. Ay ile güneşi senin yüzüne bakınca görüyordum Zöre. 

Zöre, Şerif'in bu hâlini görünce çok üzüldü. 
- Şero, beddua etme,istersen seninle kaçarım. 
- Yok olmaz,ben ne seni ne halam Perihan'ı o alçak Molla Hasan'ın  zulmüne bırakamam. 
- Keder sunma Şero, beni üzüyorsun. Zaten benim efkârım çok. Kızgın ateşe beni maşa yaptılar..

Yılanlı dağında ki, Melek Sultan ziyaretinde Şerif'in sesleri yankılanıyordu.Tüm canlılar Şerif'in türkülerine tanıklık ediyorlardı. Şerif deli divane yollara düştü Karaderede pınar başına oturdu elini yüzünü yıkayıp, içine soğuk suyu çekti. 

       Kevage li dere çaye 
       Ber gerand lir o elaye 
       Hasana mille bir meke
       Mi dava he daye Gerbelaye.

Şerif uzaktaki Yılanlı dağına küskün baktı, üzüntüsü daha da arttı, içinde zelzele yaratıyordu. Ne türküler ne ağıtlar ne methiyeler söylemişti Karabel topraklarının en güzel kızı  Zöre'ye. Zöre çamlıkta oturup türkü söyleyen Şero'ya baktıkça eriyor,ama ne bir şey yapabiliyor,nede bir şey söyleyebiliyordu. Kendi kendine konuşuyordu. 
- Şero sen içimde kadimsin,dışımda acı. 

Şerif, Zöre'ye giden yola düştü, Perihan halasının evine geldiğinde Zöre şaşırdı, yüreği sızladı, yüzünü döndü Şerif'e ;
- İçli içli türküler söylüyorsun, sesin kulağımdan eksilmiyor, türkülerin hep yüreğimde. 
Şerif son defa Zöre'ye baktı,umutsuz yalnızlıklara sarıldı. Dışarıda yağmur yağıyordu, toprak korkuyordu, buğdaylar, arpalar yeni filizlenmişti, çayırlar koyu yeşil otlarla örtülüydü. Ardıç ve çam kokularını içine çekerek yürüyordu,  ama sinesindeki ayrılık yarası artarak büyüyordu

Bozkırlara çöken karlar erimiş, topraktan sarı kırmızı mor çiçekler fışkırmıştı. Şerif şöyle bir etrafına baktı Şako'ya doğru yürüdü. 
Araboğlu aile meclisi toplandı, bu nasıl bir sevgi, nasıl bir aşk diye merak ediyorlardı. Şerif istese bu toprakların en güzel kızını ona eş olarak getirilebilecek güçteyiz. Oysa dertli derdinden memnundu, sevilen yoktu, seven ise dönülmeyen, görülmeyen yerdeydi. 
Zöre duygularının baharını yaşayacağı yerde Şerif'ten ayrılmanın acısı yaşayarak hastalandı. 
Şerif Sultanpınar köyünde arkadaşı Zeynel'e uğradığında Zöre'nin hasta  olduğunu öğrendi.

     Hatın mıra gotun Zöre ne goşe 
     Ji te ayrılmış bu ye seri reşe
     Miji ke geh şaşkın biçıan ketim
     Nizam ke derami çima tim reşe  

Şerıf Topardıç köyüne geldi, o yörelerin en içli, en yanık sesli Çeko'nun oğlu Maksut'la karşılaştı, beraber yola koyuldular, Topardıç'ı çıktılar tepedeki ziyarete oturdular. İki ozan da yanık sesleriyle içlerinden gelen en yoğun duygularla kürtçe türküler söylediler. Topardıç köyü tekmil ikisini dinliyordu. Şerif'le Maksut Balıklı çermiğe geldiler. Kendilerini sıcak suya ve doktor balıklara bıraktılar. 

Zöre Abdaloğlu köyüne gelin gidiyordu. Şerif'in içi ağlıyor, bulutlar ağlıyor du. Rüzgarlar kavak ağaçlarını haşırdatıyor, çam ağaçları iniliyordu. Şerif'in arzuları yok olup gidiyordu. Abdaloğlu'nda düğün kuruldu. Molla Hasan etrafındaki zengin ve nüfuzlu kişilerle düğün alayı oluşturdu. Zöre'yi ata bindirdiler, moroğlu pınarına doğru yol aldılar. Şako köyünden uzaklaştıkça Zöre'nin içi acıyordu. 

      Ez digerim dıgunum li ser çiyan 
      Hele seri mine vanjı avdelan 
      Dılagamı lı Araboli eve ki 
      Ariki bedre bila deva bavan. 

KemaL SARIKARTAL 
YOLLAR KARLIYDI 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —