Abbas Turan


“RIZASIZ BAHÇENİN GÜLÜ DERİLMEZ”


Cenazeyi yumadan önce, yanında durur ve hizmetlere destek sağlarız diye yakınlarından, aralarında  benim de olduğum birkaç kişiyi çağırdılar.

İlk defa böyle bir görev üstleniyorum.

Üzüntü ve ortamın şaşkınlık yaratan havasıyla o ara bir an dayımın soğumuş yüzüne baktım.

Sararmış.

Kaşlarından beyazlık ve göz çukurlarındaki nûranî aklık var.
Nasıl da tanıdık.

Ayaklarındaki emekçi yıpranmışlığını almış götürmüş ölüm denen aklayıcı, sadece beyazı az geçen morumsu renk buğulanıyor.

Dayımı ilk defa sakalı uzamış halde görüyorum.

Gözlerimden akan yaşların farkında bile değildim, ta ki bir kaç damlanın ellerime düşüşüne kadar.

Zihnimin ekranından, söyleşilerimdeki gururlu telaşını, düğünlerdeki sevimli hareketliliği ve evindeki babacan hürmetliliğini hissettiren anılar geçti gitti sonsuzluğa.

Cenaze yuma ve sırlama işlerinde kullanılan eşyaların da verdiği hava ile ortamın nemi ruhumuzu dara çekiyor, işinin ehli olduğu her halinden sezilen bir can gelip gözlerimizin içine baka baka, “ cenazeye el sürmeden önce rızalık alacağım canlar. Rızalık dediğim, cenazeyi yumam için bana güvenip güvenmediğinizin beyanını  dileyeceğim. Cenazenizi yuyup, yol ve erkanımızın gereği olan hizmetleri yürütme yetkisini, önce Allah’tan, sonra da sizden pirimiz peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın şefaati nazarıyla talep ediyorum. Esas olanı kalbinizle, sonra dilinizle evet derseniz, ruhunu teslim etmiş canımızın bedenini pür-ü pak eylemeye çalışacağız. Niyet bizden inayet ol güzel yaradandan ola…”

Razılık rızadan gelir. 
Hoşnutluk veya memnuniyet kadar, karşılıklı feragat, hatta ihtilafın giderilmesi ve sonuçta da gönül rahatlığının bölüşülmesi durumunun damıtık ifadesi.

Sözlük anlamı kabul ve memnuniyeti  de çağrıştıran razı olmak, bunların yani sözcük anlamlarının üzerinde bir hissedişin ifadesi. Öyle ki, rızalık alan kişinin gönül ferahlığına yeter olmaz. Razı eden, daha doğrusu rızalık veren için de benzer duygunun tadından söz etmek mümkün. Bunlar, aşkın bir iletişimin, ruhu dengeleyen, sosyal olduğu kadar aynı zamanda içsel durulumun da kadim törenidir.

Bu törenin bizdeki biçiminin soyu, kul hakkı yememek/hak ihlaline sebeb olmamak, hakkı teslim, canı gönülden kabul, faniliğin farkındalık, hak yolunca feragat, kanaat ehilliği, yaratılanı hoş görüp gönlü güzel eylemek diyarından geliyor.

“Gözde nizam yok, elde terazi; herkes hakkına oldu mu razı” ifadesini cemlerde lokmalar dağıtıldıktan hemen sonra ve birlikte yemek yenilen kurban veya cenaze, kazma takıntısı, kırk vb. yemeklerinde dedelerden duyarız.

Her ne kadar o an için lokma (yemek) bölüşümünü herkese yetirmek amaçlı da olsa, biz bunu, birçok yerde rastladığımız sebebiyle ortamdakilerin birbirimine verdikleri razılık olarak algılıyoruz.

Emanetini Hakk’a teslim etmiş kişiler adına, onu yolcetmek niyetiyle bir araya gelmiş canlardan musalla başında alınan rızalığın töreni de, aynı kültürel soydan gelen, üstelik ibreti alem nitelikli bir güzellik.

Öyle ya, fani dünyadan gerçek dünyaya göçen canın üzerinde kul hakkı kalmamalı. “Kul hakkı ile gelme denilen” canın ve beşeriyette kalan yakınlarının gönül/ruh ferahlığı için bu şart. İlla ki tanıyan bilen, canlı cansız her bir şeyin hakkını helal etmesi istenir. Hem böylece, hasbelkader üzerinde kul hakkıyla yola çıkmış canı büyük bir hesap yükünden kurtarmış olacaklar.

Razılık rızadan gelir. 
Yukarıda ifade ettiğimize ek olarak söylüyorum; rıza, hoşnutluk veya memnuniyet kadar, karşılıklı feragat, hatta ihtilafın giderilmesi ve sonuçta da gönül rahatlığının bölüşülmesi durumunun damıtık ifadesi olarak da algılanabilir tabi.

Anadolu’ya özgü, çok özel bir anlam genişlemesi sayılabilecek derinliğin de adı olan rızalık için, Hak’tan gelenin hakikate göçerken aldığı, üzerinde kimsenin hakkı olmadığına dair Hak katında geçerli olduğu düşünülen özel bir belge de denebilir.

Hakikat Hak’ın kendisidir.
Görülen, hissedilen ve idraka vesile olan her şey onun sonsuzluğunda bir yerde mutlaka vardır. Hakikat şehri dediğimiz de bu varların bütünüdür. Arı ve duru, yani yükünden kurtulmuş canların rızalık şehri de dediğimiz, niyetin amele delil olduğu ebediyetin tezahür alanı olarak tarif edebileceğimiz bu düşsel yerleşkeye dair masalımsı öykünün İmam Cafer Buyruğu dediğimiz, adabı muaşeret ve inanç ilkelerini de içeren kitapta yer aldığını biliyoruz.

Bu şehirde, temel ihtiyaçların karşılanması için para veya benzer araçlardan ziyade, itikadi samimiyet, ihtiyaca görelik ve emekçisinin helalliği esas alınmaktadır. Anadolu veya civarı coğrafyalarda farklı biçimleri düstur edilse de, özünde aynı ilkeler duran bu şehrin kuralları, zaman zaman sözü edilen komin hayatın israfsız dayanışmasını andırıyor.

Bu şehire özgün sosyal halin her koşulda yaşanılıp yaşanılmayacağı tartışılsa da, rızalık şehrinin rızalığının, yaşayan ve yaşatan toplumsal değer niteliğinde olduğunu düşünüyorum.

Çok söyleriz, “biz ondan razıyız, Allah da razı olsun”, işte bu razılık benim üzerinde durmaya çalıştığım saygıdeğer ödeşme. Komşumuzun, akrabalarımızın, parkta sohbet ettiklerimizin, alışveriş yaptığımız market işçilerinin, devletin, milletin ve hatta ağacın, tarlanın, hayvanların, ellerimizin, gözlerimizin, bil cümle bedenimizin veya diğer birçok şeyin bizden razılığı esasında kurulan ilişkileri bir düşünün, sonuçta hangi toplum veya hangi insanlık meydanda gelir.

Biliyorum, bu kadar ayağa düşmüş değerlerin sert dalgalı deryasında, vicdanı hükme zorlayan işleyişin tadını bulmak zor. Ancak, bu demek değil ki rızalığa/razılığa dayalı işbirliğini gerçekleştirmek imkansız. Değil, çoğu geleneksel köküyle insanlık kültüründe var zaten. “Rızasız bahçenin gülü derilmez” diyen türkümüzün izini takip eden canlar bunu rahatlıkla görebileceklerdir.

Hukuki metinlerine bile “rızalık/razılık” haline dair yasa ve çıkarımlar ekleyen insanlığın birbirinden razılığı, önemle gözetilen bir değer olursa, ürettiklerimizin kölesi, yitecek ve içeçek çöplüğü, finansal işleyişin metası olmaktan kurtulurken çok işimize yarayacaktır diye düşünüyorum.

Dayımı diyordum.
Dayımı yuyacak kardeşimin dediklerini zihnimde değerlendirip yanımdaki akrabalarıma “bana bu razılığı verme yetkisini veriyor musunuz” der halde baktım. Herkes başıyla onayladılar. işin askına bakılırsa, biz de bu halimizle insanlığın sürmekte olan öyküsünün törensel bir parçasıydık.

Verdik rızalığımızı, yundu dayımın bedeni. Kollarının yandalığındaki duruşundan omuzlarındaki yükün de çekip gittiğini anlamak zor değildi.

O hep hayatı razı etmeye yoruldu, payına çok azı düştü hayatın, ona sebep küçük küçük sevinçleri büyük büyük yaralarına sürdü durdu yıllarca.

Rızalık meydanında, sesimize bulaşan tuzlu ıslaklıkla ve sevgili inanmışlıkla dedenin sorusuna cevaben hakkımızı helal ettiğimizi ünledik.
Bildirdik yani.

Ağrıyıp incimedik, razı kaldık biz O’ndan, umarım ol güzel yaradan da rahmetine gark eder telaşı sanatlı dayımı.

Gerçeğe hü, Allah eyvallah!

Abbas Turan
Ankara, 19 Ağustos 2023

Cemal çevik
26.08.2023 15:46:32
Ölümü sevimli dayanılır ve yaşanılacak bir şey olduğu ancak böyle anlatılabilir

Meryem
29.08.2023 21:24:59
Başınız sağolsun Allah rahmet eylesin.

YAZARLAR