Metin Çağan


Oku (mak)!..


İlk emri oku olan bir dinin mensuplarıyız. Bu doğrultuda Müslümanlar, İslam’ın ilk emri olan “Oku” buyruğunun ışığında geçmişte ilme, eğitime, okumaya önem vermiş, mekteplerde, medreselerde nice bilim insanı yetiştirmişlerdir. Ancak bugün “Oku” buyruğuna uyan sayısındaki durum nedir acaba?

Gerçek olan şu ki, Türkiye'de okuma oranı her geçen gün düşmektedir. Bilgiye, öğrenmeye açık bir toplum olmaktan oldukça uzaklaşmaya başlanmış; bugün okumak toplumumuz için neredeyse lüks hale gelmiştir.

O kadar çok önemli işlerimiz var ki, o kadar çok meşgulüz ki okumaya zaman bulamıyoruz, vakit ayıramıyoruz nedense!..

Okumayan toplumlar, ne yazık ki temeli olmayan binalar gibi yıkılmaya her zaman mahkûmdurlar. Kulaktan dolma ve sosyal medyadan öğrenilen bilgilerle hayat doğru bir şekilde sürdürülemez. Araştırmaya gerek duyulmadığından, kulaktan dolma bilgiler de genellikle doğru kabul edildiğinden okuma alışkanlığı da kaybedilmiştir maalesef.

Anlamak, algılamak ve hayatına yön vermek için Kur'an-ı Kerim'i dâhi gerçek mânada okumayan ve doğruları görmek istemeyen bir birey başka ve farklı kitapları nasıl okuyacak da kendini yetiştirecek, geliştirecek bu mümkün mü?!..

Kur’an’ın gönderiliş amacı ve insanlara ulaştırmak istediği mesaj ile toplumumuzun şu an içerisinde bulunduğu durum arasında bir karşılaştırma yapıldığında, Kur’an’ın daha ziyade anlaşılmadan okunduğunu ve onun insana sunduğu bireysel ve sosyal hayatla ilgili mesajlarından yeterince yararlanılmadığı açıkça görülebilmektedir.

Yeterli dini bilgiye sahip olmayanlar başkalarının söylediğini de din adına doğru kabul eder hale geldiğinden birleştirici değil ayrıştırıcı, sevgi değil öfke üreten bir toplum haline gelinmiştir. Oysa Hazreti Ömer (ra) ne güzel ifade ediyor, “Dininizi iyi öğrenin ve ona göre yaşayın, yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz.”  

İlk âyetlerinden itibaren okuyup öğrenmenin, bilimin, ilmin, barışın, iyiliğin ve hoşgörünün öneminden bahseden Kur’an-ı Kerim, bütün Müslümanlar tarafından gerektiği gibi okunup yeterince anlaşılmış olsaydı, bugün toplumumuzda giderek yaygınlaşan güvensizlik, huzursuzluk, sevgi ve diyalog eksikliği, gelişmişlik durumu şu anki gibi olur muydu?

Herkesin Kur’an’ı öğrenip onun mesajını anlaması bir sorumluluktur. Kur’an-ı Kerim gereği gibi anlaşılmış olsaydı, ‘İslâm ülkeleri’ kavramı şiddet ve terör kavramlarıyla birlikte anılmaz; İslâm dünyası diye tanımlanan toplumlarda ayrımcılık, hukuk ihlâlleri, kültürel saplantıların bir ürünü olan kan davaları, töre cinayetleri, işkence, fuhuş, soygun, rüşvet, yolsuzluk ve dolandırıcılık gibi suçlar da bu kadar yaygın olmazdı.

İlme, eğitime, okumaya önem veren, aklını kullanan, doğruyu gören ve idrak eden inandığı yüce Kur’ân-ı Kerîm’i okur, anlar ve O’nun hükmü doğrultusunda hayat sürer, dinî bilgilerin diğer bir kaynağı Peygamber Efendimizin (sav) Sünnetine değer verir ve uygularsa kim ya da kimler  o kişiyi ya da o toplumu doğru yolundan döndürebiir. Bunları iyi bilen bir birey başkasının söylemleriyle, düşüncesiyle hareket eder mi hiç!    

Ne yazık ki üreten, okuyan, araştıran, sorgulayan bir neslin yetişmesi arzu edilirken; istisnalar hariç, dedikodu üreten, birbirini üzen-inciten, farklı kültürlere özenen, magazin programlarına mahkûm olan, televole kültürüyle yetişen, her şeye boş vermiş bir neslin yetişmekte olduğunu gözlemliyoruz ne yazık ki...

Yine günümüzde, içinde bulunduğumuz bu zaman diliminde ne acıdır ki çok ama çok az kelimeyle konuşan ve okuduğunun birçok kelimesini anlamayan ve meramını anlatamayan bir topluluk oluşmaya başlamıştır.

Oysa okuma ile kişi her şeyden önce düşünce gücünü, anlama – anlatma - yazma gücünü, kendine güvenini, bilgi ve kültürünü artıracak; düşünce ufkunu, görüş açısını genişletecek, duygu ve düşüncelerini sıkılmadan kolaylıkla ifade edebilecek, güzel konuşan, etkileyici bir insan olacak olayları inceleme ve sorgulama yeteneği ve hayal gücü kazanacaktır.

Tabiî, insan ilişkilerini güçlendirme, zengin kelime dağarcığı ile daha kaliteli ve etkili konuşma yapma, kişiye sosyal bir karakter kazandırma, kişinin toplumsal statüsünü artırma ve toplum içinde etkin bir kişiliğe sahip olma gibi çok büyük katkılar da sağlayacaktır.

Bir ülkede okumaya karşı gerçek istek artmadıkça, gaflet ve gafletten doğacak felaketlerin kesinlikle azalması mümkün değildir.

Okumaktan uzaklaşan bir toplum, doğru düşünceden uzaklaşır, düşünceden uzaklaşan toplum ise; sürekli dedikodu üretir. Ayrıca okumayan toplum, muhakeme yeteneğini kaybedeceğinden gündelik hazlarla kuşatılıp güdülmeye müsait hale getirilmiş bir toplum olur.

Bu arada okumayla barışık olmayan bir toplum; okuyanları, gerçek bilgi sahiplerini de küçümser ve onların düşüncelerine asla değer vermez. İnanca, kitaba, ilme uygun olmayan; kendi menfaati doğrultusunda düşünce ileri süren,  bilgi veren kişilere önem verir. Onları zirveye taşır... Böylece o ülkenin yetişmiş insanları dışlanmış olur. Durum böyle olunca da böyle bir millet çok büyük değer kaybına uğrar.

Çağdaş, uygar, bilgili düşünen, üreten ve topluma yararlı bir insan olmak, uygar bir ülke olmak isteniyorsa kitaplara ve okumaya gereken önem  verilmelidir.

M. Kemal Atatürk okumanın önemini şu sözlerle ne güzel açıklamış:
“Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, anlatabilmek, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekâyı eğitmektir.”

Okuyan, araştıran, düşünen, sorgulayan bir toplum olmamız dileğimle...

YAZARLAR