Yusuf Agah


NİSYAN


İnsan yaşamında  yazının bulunduğu tarih 5000 yıl öncesine dayanıyor denilmekte.İnsanoğlu o tarihlerden ihtibaren yeni buluşlar,medeniyetler geliştirerek ,üzerine  bilgiler koyarak gelişimini sürdürdü.İnsanın doğasını anlamaya çalıştıkları felsefi tartışmalara girdiler.İnsanların birbirleri ve çevreyle nasıl ilişkili olduğunu anlatmaya çalıştılar,nasıl iyi bir hayat yaşanacağı ve nasıl düşünüp hisedeceği ile ilgilendiler .Evreni araştırdılar. Geçmişten bu zamana kadar insanlık, felsefe ,araştırma ,üretme adına ne varsa üzerine koyarak kendini geliştirme çabası içerisinde oldular .Sokrates’den,Platon’a birçok düşünürler stoacılık tan rasyonelizm e düşünce akımları nasıl bir hayat yaşanması  gerekiği hakkında düşünce geliştirdiler.Bazı felsefeciler insanlık adına ölümü göze alarak canlarını bile hiçe sayarak öldürülmüşlerdir. Birçok şeyi etkileyerek düzelmesini sağlayan bu unsurlar vardı birde tabiî ki taliplileri öğrencileri vardı bilgileri önemsiyorlardı.

Köşe yazısı yazmayı denemeye başlayınca ne diyelim ne ile başlayalım diye tereddütte kalıyorum.Çünkü bugüne kadar söylenmemiş söz  bırakmamışlar. Ta ki 19,yüzyılın sonları ve şu an içerisinde bulunduğumuz yüzyıl toplumumuzda ilgi alanlarının farklı yerlere kaymakta olduğunu görüyoruz. kimseninde umrunda değil bilgi,üretmek, düşünmek varsa yoksa midesi,cebindeki parası,boş siyaset yani boş işler peşinde koşup duruyoruz.Mesele suyu bulmak değil biraz bir yeri kazı bırakıyoruz biraz bir yeri kazıyoruz tam manasıyla bir şeyleri bilemiyoruz ve bu cahillikle büyük sözler söyleyip ahkam kesmede üzerimizede yoktur.Okuyanı, düşüneni kıskanıyoruz cahilliğine bakmadan karşısındakini hemen bir kılıfa sokarak ötelemeye itibarsızlaştırmaya çalışıyoruz.

Herkesin yanlış yaptığı şeyi sen doğru yaparsan, herkesin yaptığı doğru, senin yaptığın yanlış olur.”Fyodor Dostoyevski. Ama zaman düşünen okuyan üreten insanların haklılığını ortaya çıkarmaktadır.Onun için zeki ,akıllı olan ,üreten insandan rahatsız olmayın onlardan istifade etmeye çalışın ufkunuz gelişsin.Eğer başarabilirek ayak izlerimizi bırakıp güzel hatıralarımızı alıp gideceğiz.Bu yazıma başlarken henüz deprem olmamıştı.Şimdi ne yazdım acaba diye okuyup silip tekrar deprem konusunu yazacaktım fakat yazdıklarımın da alakalı olduğunu gördüm.Bilimi rehber edinmek, liyakata önem vermek ve adalet(Hukuk sistemi) bunları önemseyen toplumlar sağlam temeller üzerinde toplumu inşa eder. Bilim ne demiş deprem konusunda ;Deprem bilimi açısından devlet politikası programında oluşturulamamış eğitim, yapısal kurallara uymayan tasarım, yapım ilkeleri, niteliksiz gereç ve işçiliklerle depreme karşı dayanıksız binalar oluşturulmuştur. Bugünün Türkiye’sinde konu ile ilgili meslek adamları ve odalarının yeterince sorumlu davranmamaları yanısıra, devlet denetiminin yetersizliği kaygıları arttırmaktadır. Depremin yapılarda doğrudan bir takım kuvvetler oluşturmasından dolayı yapı sistemlerinin bu güçlere direnç gösterecek biçimde yapılmaları gerekir. Taşıyıcı sistem, yapı sistemi, gereç seçim ve uygulamasında izlenen bilinçsiz yaklaşımlardan dolayı, deprem güçlerine direnç gösteremeyenler yıkılmakta veya ağır hasar görmektedir. Sonuçta mal ve can kayıpları oluşmakta ve bu izleri yok etmek zaman almakta çoğu zaman da giderilememektedir. Ülkemizde mal ve can kaybı çoğunlukla kırsal bölgelerde üretilen konutlarda olmaktadır. Kırsal bölge ekonomisi, gelenekleri, alışkanlıkları hasar açısından önemli kaynaklardır. Sistem gereği teknolojinin yerinde ve bilinçli kullanılması ihmal edildiğinde felaketlerin boyutu ağırlaşmaktadır. Örneğin; Çaldıran deprem raporlarının, bölge yapı sistemlerinden betonarme yapıların ağır hasar gördüğünü, yığma kerpiç yapıların da daha az hasar gördüğünün saptamaları belirtilmektedir. Buna karşın 2002 Afyon depreminde kerpiç yapılarının can kaybı oluşturduğunu ve tümünün oturulmaz biçimde yıkıldığı bilinmektedir. Ülkemiz genelinde bölgelere ve yapısal konumlara bakıldığında deprem bölgesi için önerilmeyecek sistem ve gereçlerin bilinçsizce oluşturulduğu ve bu nedenle her depremin çok ağır kayıplar yaratmasını doğal sonuç olarak kabul edebiliriz. 1999 Marmara Depremi, yapı sektöründe ciddi bir değişim ve kalitenin sorgulanması gerekliliğini vurgulamıştır. Bölgelere göre yeni yapılaşmanın taşıyıcı sistem değişimi, farklı sistemlere bakış açısı ve yaklaşım önem kazanmıştır. (YAPI TASARIMINDA MİMARIN DEPREM BİLİNCİ Nilüfer AKINCITÜRK makale)

Kaygan zemine ev yap,malzemeden çal,tarım arazilerini istila et sonrasında bu hatalardan doğan zarar ve ziyanları eksiklikleri  kader de insanların kabullenmesini bekle.Yüce İslam dinini kendi çıkarlarınıza alet etmeyin.Ne diyelim ki büyük yıkım yaşadığımız 99 marmara depreminden gerekli dersleri toplum olarak idrak edememişiz.O günlerdede herkes yazdı çizdi ifade etti ANADOLU DEPREM BÖLGESİ denildi ama yeterince ders alınmayarak unutuldu.Bu unutkan topluma devamlı hatırlatmak için ne gerekiyorsa kullanılmalıdır.Deprem de vefat eden şehit olan vatandaşlırımızın sayısı harabeye dönen binalarımızın resimleri belediye özellikle imar müdürlüklerinde,yapı denetim şirketlerinde kim dahilse bu işlerin içerisinde ofislerinde mecburi tutularak resimleri asılmalıdır.Belki ona baktıkça işlerini daha titizlikle yaparlar.Ne diyelimki halimiz ortada binmiş bir devenin sırtına ilerliyoruz oturağımızı ona göre ayarlayıp yol almamız gerekiyor,oturağımızı ayarlamazak devamlı düşeriz varacağımız yere ulaşamayız veselam….

YAZARLAR