Yusuf Agâh


Mesafeler Çarkı


Büyük ruhlar her zaman vasat zihinlerin muhalefetiyle karşılaşmışlardır.Vasat zihinler,körü körüne geleneksel ve alışılagelmiş önyargı ile uygulamalara boyun eğmeyi reddeden ,görüşlerini cesurca ve dürüstçe ifade edenleri anlamakta yetersizdir.(Albert Einstein)

 Toplum artık öyle bir yere geldi ki kime saygı göstereceğini ,seveceğini anlama noktasında sıkıntıya girmekte, şu an toplumda var olan olumsuz hal ve hareketleri sorgulama fazlasıyla hissedilmektedir.

Yalakalığa,liyakatsizliğe,haddi bilmemek ve aşmaya,hırsızlığa,vefasızlığa,saygısızlığa yani tüm ahlaki değerlere saygı göstermeyen ve bu şahsiyetlerin göz göre göre pirim yapmasına göz yummak,hesap sormamak bu davranışları yapandan çok müsade edenlerinde işlerine geldiği gibi davranmaları toplumun değer yargılarını alt üst etmektedir.

Bu davranışlar ve sebepler toplumun büyük ölçüde dengesini bozmaktadır. Toplumsal olayların merkezinde olan İnsanın kendini iyi tanımamasıyla ve yapabileceği ,yapamayacağı şeyleri iyi analiz etmemesi, var olan sıkıntıları aşamaması, toplumun bu noktaya gelmesindeki en büyük sebeblerin başında gelmektedir.

Donanımsız bir şekilde yarım yamalak bir insanın bilerek, karşı tarafdaki insanlara bir şeyler hissettirmek arzusu veya kendisinin imkanlarını ve sınırlarını iyi idrak etmemiş olması sahte karekterlerin çoğalmasına samimiyetsizliğin kök salmasına sebep olmaktadır..Gerçekten insan acizliğinin farkındamı ?Bir yere kadar müdahale sınırlarının olduğunu sindirebilmiş mi?Hatalarımız arzularımız neden hep devam etmekte bir gölgenin peşinden koşuşturmak ve sadakatle sahip olunan bu hırsla,elimize geçen şeylerin basitliğinin farkındamıyız acaba? O kazanılmış zannedilen şeyler kendimize manevi olarak bir şeyler hissettirecek mi ? Yoksa kazancın aslında koskoca bir hiç olduğunu idrak edebiliyormuyuz?Yıkmanın kolay olduğu yapmanın zor olduğu şu geçici dünya hayatında yaptıklarımızla nelere sebep olduğumuzun farkındamıyız?

Malesef ki sorduğumuz soruların cevaplarını aslında toplum olarak siyahla beyazı,gece ile gündüzü ayırtedebildiğimiz kadar çok iyi biliyoruz.Bizlere düşen zor olan doğru olan şeyleri yapmaktır.

Dikene su vermemeliyiz..Kendini zeki zanneden haddini bilmeyen insanlara pirim vermemeli onları layık oldukları şekilde değerlendirmeliyiz.Bunlar haddini bilmeyenler hep benim olsun, nasılda istediğim oldu,kimse bana bir şey yapamaz ben şunun adamıyım,boş ver bal tutan parmağını yalar diye kendilerini kandıran ahmaklardır.Ama bunlarında ahmaklığına duyarsız kalmak, ne yapalım kardeşim böyle münferit olaylar olabiliyor demek vatana bir o kadar ihanettir. Başkalarının hakkı,hukuku onlar için bir şey ifade etmez.Her koyun kendi bacağından asılır tamamda o leş kokmaya başlayınca tüm mahalleyi yaşanılmaz hale getirir.Yazıyoruz ,söylüyoruzda aslında, çokta umurlarında değil zaten vebal miş şuymuş,buymuş çokta anlam ifade etmez bunlar için.Ancak çalışkan Vatanını ,Milletini,Devletini seven kendini bilen insanlarında davranışlarına karşı iltifat edilmeli sahip çıkılmalıdır.Yoksa ne yapayım kardeşim fedakarlık yapmayaydın, aman, sende onlar gibi davranaydın gibi cevaplarla toplumun psikolojisini ahlaki değer yargılarını yıkmamak ,onları layık oldukları yere taşımak gerekliliğidir.Aslında söylenen ve söylenecek o kadar şey varki herkes bilincinde fakat yaz, yaz dur.

Kendin yaz kendin oku.Neyi değiştirebildikki haksıza,hadsize,kendini kurnaz zannedene karşı.Devletine ,Milletine zarar verene ciddi hesap sorulmazsa bu toplumun ahlakını düzeltemezsiniz.Hiç bir hesabın içerisine girmeden çıkarsız bu vatanı seven ve bu uğurda canlarını feda eden vatan evlatlarımızın hürmetine, düşüncelerini görüşlerini cesurca ve dürüstçe ifade edenleri ,eğmeden bükmeden,sağa sola çekmeden ,milli menfaat ve çıkarlarımızı koruyanları ,aklını bir başkasına kiraya vermeyenleri ,iyiyi ve kötüyü ayırt etmek lazımdır.

Bir hikaye geldi şu an aklıma onu paylaşmak istiyorum sizlerle . Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman´a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır. Ve ona sorar; ?Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın??

Derviş kendini savunur; ?Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı.? Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki; ?Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun. Kuş kendini savunur. ?Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım. Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah´tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.? Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. ?Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın? diye emreder. Kuş o anda; ?Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın? diyerek öne atılır. ?Neden? diye sorar Hz. Süleyman. Kuş sebebini şöyle açıklar; ?Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar? Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın? Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın. Son olarak

Güçlü olanın haklı olduğu değil,Haklı olanın güçlü olduğu bir toplum için mücadele etmeliyiz

YARABBİ! SINIR ÖTESİNDE VE İÇERDE VATANIMIZIN BÖLÜNMEZ BÜTÜNLÜĞÜ VE BEKASI İLE İLGİLİ YÜRÜTÜLEN MÜCADELEDE GÜVENLİK GÜÇLERİMİZİ KORU ONLARI MUZAFFER KIL

YAZARLAR