Mehmet BAŞKAN


LAYIKLIK...


 Güçlü bir devlet idaresinde, işi ehli olana verme ilkesi, yönetimsel, dinsel, adalet ve sosyal barış açısından en temel unsurdur. Osmanlı, dahi keçi, koyun çobanlığı yaparken, özellikle devşirmelerin ve şehzadelerin sıkı eğitimi ile bir cihan devletine dönüşmüştür. Ne zaman ki damat Ferit´ler, damat Enver´ler baş oldu, bambaşka saiklerle ehil olmayanlar, sadrazam oldu, Vezir oldu, Paşa oldu, Vali, Kaymakam oldu, Kadı oldu  işte bu durum Osmanlı´nın da  sonu oldu.

 İşi ehil olana vermek demek, akrabalık, ahbaplık, partidaşlık, arkadaşlık, cemaatdaşlık gibi etmenleri gözetmeden,  işi layık olana vermek yani  kısacası liyakat esaslarını gözetmek ve yerine  getirmek demektir.Yanlış  anlaşılmasın, bir seyin okulunu bitirmek, o kişinin ehil olduğu anlamına da  gelmez. Kişinin, işi ile ilgili tecrübesi, işi ile ilgili mesleki eğitimlerden geçmesi, yerine göre dil bilmesi, sağlam karakterli olması, temiz bir geçmişi, temsil kabiliyeti, iletişim kabiliyeti, güvenilir olması, cesur olması, tarafsız, vicdanlı ve dürüst olması ve  onun bunun değil sadece bu  devletin memuru olduğunu bilmesidir. Bu özellikleri barındıran kişi, ancak  işinin ehli olan kişidir.

 Ancak bu meselede öyle enteresan şeyler oluyor ki, her gün bunlarla iç içeyiz, yanlışlıkları hepimiz görüyoruz  ve biliyoruz. Bu mesele sadece bu günün meselesi de  değil, yirmi yıl önce de  devlet idaresinde ehliyetsizlik ve liyakatsizlik durumları vardı. Ancak bu durum zaman içinde düzeltileceğine,  artık içinden çıkılmaz bir hale getirilmiştir.

 Şimdi ki durum nedir?  Üst kademeye biraz bakacak olursak ;

 Genç bir arkadaş,  "enerji bakanı",

Gemi mühendisi ve deniz hukuku eğitimi almış hemşerimiz,  "milli eğitim bakanı",

Memleketle, alakası olmayan İstanbul Etilerin çocuğu ( kendi ifadesidir) Selim bey "milletvekili"

Devlet yada devletle ilişkili şirket ve kurumlarla, dolaylı ve imtiyazlı iş yapan bir arkadaşımız "milletvekili",

Seçimlerde aday olup da, seçilemeyen ve hatta listeye dahi giremeyen muhteremler, devlete ait yada ilişkili kurumlarda,  "yönetim kurulu üyesi  yada bol paralı yerlerde  ünvanlı kadrolarda başkan, ceo, genel müdür, müdür, müfettiş".

 Oldular, oluyorlar ve olmaktalar...

 Diyelim ki, bunlar siyasi tercihler, sana ne kardeşim denilebilir, ona da eyvallah.

Biraz da  alt kademeden, yerelden bakacak olursak,  şu  örneklere ne demeli?

 Cumhuriyet Üniversitemizin  rektörü ilahiyatçı olunca, diğer fakültelerin başına ilahiyatçı hocaları, dekan olarak atamaya başlamış.

Oldukça konuşkan, piarcı, vakıflar bölge müdürü arkadaş,  aslında  öğretmen olmasına rağmen, Allah´a şükür ustalarla birlikte gökmedresenin tunuslarını " aslında tonoz demek istiyor"  bitirdik, diyor. Mimar mısın , mühendis misin, öğretmen misin?

On beş yıldır yattıkları yerde ( Halfelik´ te ki kulübe de  konuşlanmış, 5-6 bin lira maaş alan belediye başkan yardımcısı kadrolu ve müfettiş kadrolu muhteremler (çoğunun  asıl meslekleri öğretmen ) ve onlara göz yuman, görmezden gelen belediye başkanı muhteremler.

Belediyede,  bulundukları kurumun makamlarında  otururken,  dışarda  yap-sat müteahhitlik yapanlar,  emlakçılık yapanlar, yapı denetim şirketi  sahibi olanlar,   proje bürosu gibi çalışanlar. Liyakatlı devlet memuru arkadaşlar. 

Nereden baksanız elimizde kalacak durumlar, çoğalt çoğaltabildiğin kadar.

İşinin ehli değil, durumun ehli olmuş muhteremle,  sarmış her yanımızı. Bu  durum sadece belediyelerin değil,  hemen hemen her kurumun içinde olduğu bir durumdur.

 Mazallah, bu gidişle  sonumuz,  Osmanlı´nın sonuna benzemesin de...

21. Yüzyılda devletimizin kabul ettiği, büyük oranda uyguladığı ve LAYIK olduğumuz,  devlet görevlilerinin liyakat özelliklerini, şu şekilde sıralarsak çokta yanlış olmaz sanırım.

*Devlet memuru olmak isteyen veya olanların  alınlarının secdeye gelmiş olması

*Mümkünse  imam-hatip okulu mezunu olunması,

*Mümkünse de bir cemaatten ( falanca dernek,  filanca cemiyet) referanslı olması.

*Parti il başkanı, ilçe  başkanı ve bir milletvekilden üçlü referans alınması.

*Üniversitelerin 4 yıllık bölümlerinin herhangi birinden mezun olması.

*Ve diğerleri...

 Gerisi teferruattır. FETÖ´ cülerin yıllardır kendi paralel sistemlerini oluştururken ortaya koyduğu ortak kriterlere, ne kadar da benziyor. Bu durumlar aynen devam ettiğine göre,  başka paraleller var da, bizim mi haberimiz yok.

 

YAZARLAR