Kemal Sarıkartal


KIRMIZI


1952 yılının şubat ayında Kangal'ın köylerinde çok çocuk, boğmaca,kızamık,ve kızılcık hastalığına yakalanmıştı. 
Yeter, sabah çocukların sütlü çorbasını içirdi. Boynuzdan yapılma Sivas tarağıyla kızı Gülistan'ın siyah saçlarını taradı, ince ince belik yaptı, saçlarının ucuna küçük mavi boncuklar dizdi. Oğlu Mustafa'nın omuzuna firketeyle mendil taktı, yanına da mavi nazar boncuğu iliştirdi. 

Kapının aralık yerlerinden çok soğuk geliyordu. Yeter kocası Veli'ye kapının açık yerlerini kapatmasını söyledi. Veli köyün öğretmeni Medet'ten eski gazeteleri getirdi. Unu,suyla karıştırıp hamur yaptı. Kapının soğuk alan açıklarına hamuru sürüp gazeteleri yapıştırdı. 
Akşam üzeri 3 yaşındaki Mustafa hastalandı,gece de 5 yaşındaki Gülistan.!

Yeter çocukların yatağını sedire,kendi yataklarını da aşağıya çulun üzerine serdi. Sabaha kadar çocuklar ateş içinde yandı. Komşulardan getirdiği patatesi,ve kırmızı pancarı ince ince doğradı. Çocukların alnına dizdi,tülbent le doladı soğuk patatesler,pancarlar bir kaç dakika sonra çocukların alnında pişiyordu. 

Sabaha kadar çocukların başında bekleyen Yeter,çocuklarına sordu.
- Canınız ne istiyi ?
- Şeker dedi ikisi birden
Gülistan kırmızı, Mustafa horozlu şeker istemişti. 

Veli evdeki yumurtaları bir küleğe samanla sıra sıra dizdi. Heybenin bir gözüne yumurta dolu kuleği, diğer gözünede denk olsun diye ufak taşlardan koydu.
Zerk beyaz bir sessizliğe bürünmüştü. Beyazı karaydı kışın, boşuna kara kış demiyorlardı. Serpeneklerden akan sular buzdan sarkıtlar oluşturmuştu. Veli evinde ne kadar elbisesi varsa giyindi,yürüdü Kangal'a. Kar gıcırdıyordu ,kar ın çıkardığı sesleri dinleyerek yürüdü. Yürüdü bir umutla,bakışları kar lı tepelerin gölgesinde yürüdü. 

Veli Kangal'da,yumurtaları sattı kızamık şekerini,ve çocuklarının istediği şekerleri aldı. Köyüne doğru yürümeye başladı,dağları seyretti, dağlardan yaylalara beyaz bir sevda gibi kar vardı, oysa Veli soğuk havada sıcak terler dökerek, içi sıkıntılı,yüzü korku,kirpikleri hüzünlü yürüyordu. Davulbaz köyüne yaklaşınca ayaklarını zorla atıyordu. Kürtlerin Mustafa yardımına koştu evine getirdi, ayağındaki kara lastik ayakkabıları, yün çorabı, elindeki yün eldivenleri çıkardı, bir leğen kar getirdi,elini ayaklarını ovaladı, parmaklarını mosmor olmaktan kurtardı,tandırın ateşinde  çoraplarını kuruttu, yemek ikram etti,köyde kalmasını istedi, Veli durmadı beni merak  ederler,köylülerimiz beni aramaya çıkarlar, ben giderim dedi,düştü yollara.

Çocukların her tarafı kıpkırmızı olmuştu, ateş içinde inliyorlardı. Akşam üzeri kar yağamaya başlamıştı. Yeter tahta rafa koyduğu kırmızı şekerleri aldı,çocuklarına birer tane verdi. Şekerler çocukların boğazına çakılıyor, ısıramıyor, ememiyorlardı. Şekerler acı veriyordu,çocukların  gözlerinden yaşlar akıyordu. Yeter'in ana yüreği kanıyor, çocuklarına arkasını dönüp, gözlerindeki bulutları boşaltıyordu.

Kışa yenik düşmüştü köy, kar yağıyordu,ayazdı, geceydi. Veli çaresizdi, doktor yok,ilaç yok,para yoktu,yoksulluk içinde birde yokluklar vardı. Köyde çocuk ölümleri başlamıştı. Köylüler, öfkeliydi,köylüler yastaydı. Her gün 3-5 çocuk ölüyor du. Köyün gençleri durmadan mezar kazıyorlardı. Kolları güçlü, kalp dayanışmaları güçlüydü, başka sermayeleri de yoktu.

Öğlene doğru Veli'nin evinde, uyyy yavrularım uyy kuzularım ağıtları yükseldi. Mustafa ölmüştü Yeterin ağıtlarına Zerk'li anaların ağıtları karışıyordu. Mustafa'nın küçük bedenini beyaz beze sardılar, kucağa alıp karlara bata bata aşağı mezarlığa yürüdüler, mezarlık yolunda gövdesi  kar dolu söğüt dalları titriyordu. Köylüler mezarlıkta iken Gülistan'ın ağzından kızılcık kanı boşandı, mezarlığa ölüm haberi geldi. Köyün gençleri öfkelerini topraktan alırcasına hırsla kürek, kazma sallayarak bir mezar daha eşmeye başladılar. Eski köy mezarlığında iki yavrusunu toprağa gömüyordu Veli.Öğlen sonu mezarlığa yine haber geldi,iki mezar daha eşin Murtaza'nın ikiz çocukları da öldü denildi. Köy üzüntülü,köy perişandı. 

Zerk'in yaşamında 1952 senesinde bir kış ayında, kara defterin beyaz sayfalarına kırmızı notlar düşüldü, bir tufan geldi 35 çocuğu vurdu,kırdı geçti. Çocuklar minik ayaklarıyla hayata haykıramadı, ufuklara koşamadı. Ölümün rengi kırmızıydı, yıllarca anaların yüreği matemli kaldı. 

Yeter iki candan ayrıldı,yandı özü, yaralı yaralı yaşadı. Hayatının ahir zamanın da geriye hicran kaldı. Yeter ile Veli'nin başka çocukları olmadı. İhtiyarlıkları perişan, üzüntülü ve çok sıkıntılı geçti. 

Yeter Zerk'in kızı değildi, 40 km uzaklıktaki Sultanpınarı köyündendi. Köyde hiç akrabası yoktu. Kahır ah larını bir bir yuttu.
Veli yüzünde çiçek hastalığından kalan izleri taşıyordu. Ailesinden hiç kimsesi yoktu, var olanlarda savaşlara gidip,geri dönmeyenlerdi.
Zerk'li analar Yeter'in her zaman yanında oldu,ekmeğinde,aşında, suyunda...
Zerk'li babalar Veli ile kivre oldu,Kuru İbo'nun oğlu Ali Rıza 5 çocuğunu, Musa Karadağ 2 çocuğunu Veli'nin kucağında sünnet ettirdi. Veli'nin gönlünü her zaman hoş tutuyorlardı..!

Kemal SARIKARTAL 
YOLLAR KARLIYDI KITABIMDA
"KIRMIZI "ÖYKÜMDEN -KISA ÖZET

YAZARLAR