ZİYA GÖKALP DİNSİZ MİYDİ?

ZİYA GÖKALP DİNSİZ MİYDİ?

ZİYA GÖKALP DİNSİZ MİYDİ?

Yakın Zamanlara kadar devlete hakim olan kadroların dünya görüşlerine paralel tarih tezlerini içeren ?resmi tarih? anlayışına karşı, ?alternatif bir tarih anlayışı? inşa etmeye çalışan çevrelerin dikkati çeken tezlerinden birisi de; Türkçülüğün fikirsel bir akım olarak ortaya çıkmasında ve Cumhuriyetimizin kuruluşu yıllarında  ?devletin resmi ideolojisi? olarak benimsenmesinde çok önemli katkıları olan  büyük Türkçü Ziya Gökalp?e ilişkin olanlarıdır. ?Alternatif bir tarih tezi? oluşturmaya çalışan  araştırmacıların Ziya Gökalp hakkındaki görüşleri hiç olumlu değildir; ünlü düşünürün ?İslamiyet?i ?Türkleştirmeye!!!? ve ?laisize? etmeye çalıştığını, bir Yahudi olan Moiz Kohen?den (Türkçüler arasında bilinen ismiyle Munis Tekinalp) Türkçülük fikirlerini alarak (Tam tersi Tekinalp, Ziya Gökalp?den önemli oranda etkilendiğini itiraf eden ve onun öğrencisi konumunda olan bir insandı)  yayılmasına vesile olduğunu ve yayılan bu milliyetçi fikirler vesilesiyle İslam Dünyasında Müslümanlar arasındaki birliğin parçaladığını, kendisinin  bir dinsiz olduğunu, Atatürk?ün Türkçe ibadet hakkındaki görüşlerini ondan aldığını, hatta bir Fransız Hastanesinde vefatını müteakip cenazesinin morgda Hıristiyan adetlerine uygun bir şekilde bekletildiğini ?  bile ileri sürerler. ?Aykırı tarih? ekolüne mensup tarih araştırmacıları Ziya Gökalp?in dinsiz olduğuna ilişkin fikirlerini, Necip Fazıl Kısakürek?in ünlü eserlerinden birisi olan ?Sahte Kahramanlar? adlı kitabından yaptıkları şu alıntıya dayandırırlar: <<(Necip Fazıl Kısakürek anlatıyor) Ziya Gökalp?in Allah?a karşı tavrına ait bir müşahade? Tarihin ve kimsenin bilmediği bir hadise? Benim 40 yıllık bir hatıram: Bundan 40 küsur yıl önce, Abdülhak Hamid?in evinde bir hanımefendiyle tanıştım. Bu hanımefendi, ömrü Avrupa?da geçmiş, ne Ziya Gökalp?i tanıyan, ne Türkiye?yi ve Türk Edebiyatını bilen, züppe, Avrupalılaşmış bir kimse?Kimsenin, kastla, ne lehinde olabilir, ne aleyhinde? Ben Abdülhak?e, Ziya Gökalp?in dinsizliğinden bahsederken birden doğruldu ve aynen şunları söyledi: -İstanbul?a gelişlerimden birinde hastalandım ve Fransız hastanesinde yattım. Bitişiğimdeki odadan garip sesler geliyordu. Kim olduğunu, bu sesleri çıkaran hastanın kim ve ne olduğunu sordum. Meşhur Ziya Gökalp, dediler. Mebusmuş, profesörmüş? İsmini bile yeni duyuyordum. Öldüğü gece, başını duvarlara çarparak, sabaha kadar, Allah?a en galiz kelimelerle sövdü. O kadar fena oldum ki, bu hal karşısında, odamdan çıkıp başka bir yere sığındım. Öğrendiğime göre Allah?a inanmazmış? Hem Allah?a inanma, hem ona söv! Duyulmamış, görülmemiş şey? Bu ifadelerden sonra, Necip Fazıl?ın hükmü: ?Din ve İslam düşmanlığına, Ziya Gökalp?in bizzat eserleri şahitti. Fakat, o hanımın şahadetinde de; kahraman sanılan zatın ruhundaki maraza ait korkunç bir delalet tütüyordu.>>(A. Vehbi Vakkasoğlu, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, İstanbul, Yeni Asya Yayınları, 1980, s.74-75) Biz de  bu iddialara, Ziya Gökalp?in ölüm haberi sonrasında hemen hastaneye koşan ve o sıralarda gazetecilik yapan, sonradan ünlü düşünür hakkında ?Ziya Gökalp İttihadı Terakki ve Meşrutiyet Tarihi? adıyla önemli bir kitap yazan Enver Behnan Şapolyo?dan birkaç alıntı yaparak cevap verelim(Yeri gelmişken hemen belirtelim:Mustafa Müftüoğlu, A.Vehbi Vakkasoğlu benzeri pek çok yazarın yapıtlarında yer alan ve ?Ziya Gökalp?in vefatı sonrasında cenazesinin Hıristiyan adetlerine göre teşkil edilmiş bir odada bekletildiği? alıntısını(tabi çarpıtarak) bu yazarın yukarda adını verdiğimiz kitabından yapmıştır!!!): Büyük Türkçü ve fikir adamı Ziya Gökalp, bir süreden beri hazırlamakta olduğu ?Türk Medeniyeti Tarihi? adlı eserini tamamlamağa çalışıyordu. Yorgundu. Üstelik sekiz aydan beri, önce İstanbul-Nişantaşı?nda, sonra doktorların tavsiyesi üzerine taşındığı Büyükada?daki bir evde tedavi görüyordu. Midesinden, böbrek ağrılarından şikâyet ediyor, ağrıları giderek arttığından, konuşmakta güçlük çekiyordu. Doktoru Âkil Muhtar (Özden)?ın tavsiye ve ısrarı ile 14 Ekim 1924 günü Beyoğlu?ndaki Fransız Hastahanesine kaldırılmıştı. Hatıratında Dr. Âkil   Muhtar şöyle anlatıyordu: <ylül ayının sonlarında bir gün kendisine ateş geldi. Beni telgrafla çağırdılar. Muayenemde, iki bacağında büyük bir zafiyet meydana geldiğini gördüm. Asıl mühim nokta dimağındaki değişmelerin çoğalmasıydı. Pek güçlükle konuşabiliyordu. Hastahaneye gitmesini tavsiye ettim. Doktor Abravaya da aynı tavsiyede bulunmuştu. Lâkin kendisi de, eşi de kabul etmediler. 0 zaman Ziya Gökalp?ın her işine yalnız dostu Cafer Bey bakardı. Bir karyola buldu. Evinde tedavi ettik. On gün sonra bir iyilik görülür gibi oldu, ateşi düştü. Fakat yeniden fenalaştı. Mutlaka hastahaneye naklini tavsiye ettim. Hastalığın bu seyri bize, daha ziyade ansefalit (beyin iltihabı) olduğunu gösteriyordu. Bunun üzerine Gökalp?ı, Fransız Hastahanesine naklettik..)>>( Mehmet Önder, Ziya Gökalp?in Son Saatleri ve Atatürk?ün Yakın İlgisi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Sayı 9, Cilt III, Temmuz 1987) O sıralarda gazetecilik yapan Enver Behnan Şapolyo, Üstad?ın ölümünü duyar duymaz Fransız Hastanesine koşar ve son dakikaya kadar onu yalnız bırakmayan İslam Tarihi öğretim üyesi Halim Sabit?le konuşur. Halim Sabit Bey, Enver Behnan?a   şunları anlatır: << Hastane odasında karısıyle birlikte kalıyordu. Bacakları tutmuyor, sürekli yatıyordu. Ara sıra, gelen mektuplarını okurdu. Milletvekili arkadaşlarından ve Türk ocaklarından birçok mektup gelirdi ona?Bunların içinden bir mektup, onu pek ilgilendirmişti, sık sık bu mektubu okuyordu. Mektup, Genç Valisi Bay Mustafa?dan gelmişti. Vali, annesi ölen Ziya Gökalp?e başsağlığı diliyor ve şöyle diyordu: ?Annenizin ölümüne üzülmeyiniz. Bugün ölen, yarın yaşayacaktır. Kapanan gözler, öte yanda yeniden açılacaktır.? Bu dinsel inançlı mektup, onu çok duygulandırmıştı.>> (?)<>(Enver Behnan Şapolyo, Ziya Gökalp İttihadi Terakki ve Meşrutiyet Tarihi, İstanbul, İnkılap ve Aka Yayınevi, 1974, s.228-230) Görüldüğü üzere, ünlü düşünürün son anlarına kadar yanında bulunmuş bir akademisyenin anlatımlarından da açık bir şekilde ortaya çıktığı biçimiyle, son sözü ?Tanrı? olan bir insan nasıl dinsiz olabilir? Ayrıca, hastane odasında koma halinde kendisinden habersiz yatan bir insan, nasıl kafasını hastane odası duvarlarına vurarak Allah?a en ağır küfürleri(haşa!) savurabilir ? Ziya Gökalp?in ölümüne ilişkin bir başka alıntıyı da Mustafa Müftüoğlu?nun   ?Yalan Söyleyen Tarih Utansın? isimli kitabından yapalım. <>(Mustafa Müftüoğlu, Yalan Söyleyen Tarih Utansın, c.I, İstanbul, Çile Yayınları, 1986, s. 234) Dönemin önde gelen gazetelerinden ?Tanin?in 26 Ekim 1924 tarihindeki nüshasında Ziya Gökalp?in cenaze töreni hakkındaki şu satırlar dikkati çekiyordu: <> Görüldüğü gibi, bir Fransız Hastanesi?nde vefat ettiğinden dolayı, Hıristiyanların dini inanışlarına göre oluşturulmuş bir odada cesedi tutulan Ziya Gökalp?in bu durumu ?alternatif bir tarih anlayışı? oluşturmak isteyen çevrelerce, onun Müslüman olmadığına bir delil olarak sunulmuştur.Ne kadar insafsız bir çarpıtma örneği!!! Düşüncelerini şöylece formülize eden bir insan dinsiz olabilir mi?: ?Türkleşmek, İslamlaşmak, Çağdaşlaşmak?, ?Türk Ulusundanım, İslam Ümmetindenim, Batı Uygarlığındanım?!!!

Anahtar Kelimeler: 0