YOLCULUK ANILARI 

YOLCULUK ANILARI 

İstanbul Dünya nın en güzel şehirlerinden biri, ben şehir yaşantısından yılmışım. İstanbul'u özlemedim, antikalarımı, tablolarımı, ailemi özledim. Yarın yolcuyum İstanbul otogarına yeni yolcuların arasına karışmaya gidiyorum. Uğultuların,gürültülerin,siren seslerinin ortasına. 

Kangal'da otobüs yazıhanesinin önüne geldiğimde, acaba afet bölgesine yardım mı gönderiliyor diye düşündüm. Dağlar gibi yığılmış yiyecekler, hepsi beyaz gübre torbaları içinde. Un,bulgur,yarma,tarhana,alıç, kuşburnu,dağ armudu,bal,pekmez,yağ,yoğurt, soğan, patates,nohut, mercimek,et,turşu, döşşek,yorgan,yün.....

Otobüs sahipleri,şöför,muavin. Yolcu ile tartışmaya başladı
Kaç parçan var  
11 parça 
Sayıyorlar 13 parça 
Sen 60 bin bagaj parası vereceksin.
Olmaz 40 bin veririm.
50 bine tamam diyorlar.
Demiyorlar ki,otobüs bu kadar yükü nasıl taşıyacak.

Otobüsün bagajı yükü almıyor, tekmeleyerek yerleştiriyorlar, yine almıyor. Bavulu alıp,torbayı çekip, yorganı sıkıştırıyorlar, yine olmuyor. Bagaj kabinleri doluyor,eşyaların yarısı dışarıda. Tuvalete koyalım diyorlar. İhtiyar yolcu karşı çıkıyor. Alıç ları torunlarıma götürecem hela da olmaz. Şöför bağırıyı ,emmi hela kullanılmıyı.
Altta otobüs şoförlerinin yattığı yeri boşaltıyorlar.( şöförler uyumadan mı gidecekler ) Orayıda tıka basa dolduruyorlar. Yine barajlar dışarıda kalıyor. Orta kapıyı iptal edelim,kalan bagajları oraya koyalım diyorlar,orta kapı boşluğu otobüsün tavanına kadar dolduruluyor.

İçeride iki ihtiyar koltuk kavgasına başladı. 
46 numara benim, aha biletim.
İnatcı diğer ihtiyar karşı çıkıyor ben 20 gün önce aldım, aha biletim .
Ön sırada bir kız ile tanımadığı erkeğe 11 ile 12 nolu koltuğu vermişler, başka bir koltuktaki beyanla yer değiştirecekler, adam ben karımdan ayrı gidemem. Sanki karısı başka bir otobüste gidecek.
Genç kız ne yapalım, yanımdaki adam babam sayılır. Oturuyor.
Amca nerelisin 
Mecit'liyim
Bende Kocakurt'luyum.
Falanı, filanı tanıyormusun 
Hee tanıyım. 
Bir saat gecikmeyle Kangal'dan ayrılıyoruz. 

Halep köprüsüne geliyoruz,hışım hışım yağmur yağıyor. Yine beyaz torbalarla bir traktör yüklü,bir  erkek bir kadın 2 yolcu el kaldırıyor. 
Ya gardaş nerede kaldınız 2 saattir yağmur altında sizi bekliyik, bulgur,un ıslandı. 
Şöför, gardaşım sizi alamam,yer yok zaten 3 yolcu ayakta.
Adam kızıyor aha biletim 17-18 numara nasıl alamazsın. 
Elini ayağını öptüğüm, siz ayakta gidecekseniz alayım, ama eşyalarınızı alamam.
Gurban olam la gardaş beni yağmur altında bekletme.
Şöför çaresiz, otomatik kapıyı kapatıp yola devam ediyor.
10 dakika sonra yazıhane den telefon geliyor.
Yoldaki adamı niye almadın. ( Sanki bileti şöför vermiş)

Yozgat 'ta jandarma çeviriyor. Şöför korkuyor ,yükü görürlerse otobüsü bağlarlar.
İçerden biri sesleniyor,sicim,urgan yok nasıl bağlayacak.
Aman ha güleç yüzlü olun,itiraz etmeyin.
Jandarma kapıda durup herkesten kimlik soruyor.
Temirin köylüsü Yılmaz askere sen kimliğini göster, bende gösterem diyor. Yılmaz aldırış etmeden lokantaya gidiyor. Bizde buz gibi oluyoruz, güleç yüzlü olacaktık ya.
Uzman çavuş kızıyor. Kafamı bozmayın sizi saatlerce tutarım, o giden serseriyi getirin.
Yılmaz'ı bulup getirdiler,abiler bırakmadınız ki çorbamı içeyim,diyor.

Muavin bağırıyor,açık olan telefonlarınızı kapatın. İhtiyar adamın telefonu zıırrr zıırrr çalıyor, 
Muavin emmi niye kapatmadın 
Ben kapatmayı bilmiyim,kapatırsam açamam, kodumu neyim varmış, onuda bilmiyim.
Genç bir kızda sabaha kadar montunun altında sevgilisine mesaj yazıyor. 
Başka bir ihtiyar bağırıyor, yavv ağzımız kurudu bir bardak su.
Muavin bağırıyı, emmi su verdiğim yerin üstü yük dolu.
Orta sıralardan biri, su ,su diyor
Muavin,emmi çokmu yağlı yemek yedin
Yoh la hap içecem.
Bir saat sonra şişman bir adam su getir lo diyor.
Muavin,la emmi siz duzmu yaladığız 
Otobüste, herkes muavine tepki gösteriyor, senin baban duz yalasın. 
Şöför boynunu büküyor, güzün iki ay bu ihtiyarlardan neler çekiyoruz. Yazın da,iki üç ay eski dolap,eski çamaşır makinesi götürürler, el aman bunlardan el aman. 

Ankara'ya doğru ilerliyoruz ,oda ne ! İçeride, karton kutu içinde bir çift Kangal köpek yavrusu havlıyor. Herkes arka tarafa bakıyor. Dayılı köyünden Dilek isimli genç bir gelin seviniyor,
Muavine getir onu seveyim,nescafe ikram edelim,
Ön taraftan kıravatlı birisi,hayvan taşımak yasak değilmi diyor. İhtiyarlardan biri, benim et kokacak,bilseydim bende keçiyi getirirdim, Gazi mahallesinde keserdim. Gençlerden biri de, iyi olurdu emmi,birazda otla saman alsaydın, aha şurada otlatırdın diyor. Dakikalarca gülüyoruz. Gülüyoruz ağlanacak halimize.

Altımızda bir kamyon yük,50 kişi 20 saatte İstanbul'a giriyoruz. Yolda inen bir yolcu telefon ediyor. Benim 1 torba bulgurum kayıp, üzerine anam kırmızı ip bağlamıştı. 
Şöför, eğer bulabilirsem, dönüşte Kartal köprüsünün altında bekle, alırsın. 

Duraklarda indiğimizde,turşu bidonu patlamış balın üzerine dökülmüş, yoğurt bidonu etin üzerine, etin kanı bulgura dökülmüş, 
Bal ın sahibi kızıyor, bu turşu kimin la,kimse turşuya sahip çıkmıyor, sahip çıksa, balın sahibi çok sinirli,belliki adamı dövecek. 
Bagajını kaybeden,torbasını kaybeden,balı çöpe atan,sinirinden bağıran çağıran, evine uykuya...

Kemal SARIKARTAL 
Şair-yazar 
16 - 10 - 2007



Anahtar Kelimeler: YOLCULUK ANILARI