YETMİŞ YIL EVVELKİ YUKARI TEKKE İLE TEKKE ÖNÜ

YETMİŞ YIL EVVELKİ YUKARI TEKKE İLE TEKKE ÖNÜ

YETMİŞ YIL EVVELKİ YUKARI TEKKE İLE TEKKE ÖNÜ

YETMİŞ YIL EVVELKİ YUKARI TEKKE İLE TEKKE ÖNÜ

Ben; mevsimlerden son baharı,esen fırtınaların sesini,yerlerde sürüklenen hazan yapraklarının rengini,daha çokta güze mevsiminin gün batışı akşamlarında yukarı tekkeden Sivas?ın hazan bahçelerini seyretmeyi sevdim.Bazı günler,içime tarifsiz bir hüzün çöker,yalnızlığımı,garipliğimi hissettiğim zaman kaybettiklerimi ziyaret için yukarı tekkeye giderim.Bu Dünya?da bir pula avuç açanla makamları önünde baş eğdiren fanilerin müsavi olduğu tüm yatanlara Fatiha okuduktan sonra tekkenin son uç noktasına gelir,buradan;her mevsim ayrı bir güzelliğin cazibesine bürünen Sivas?ın sülüetini doyumsuz bir hayranlıkla dakikalarca izlerdim.

Yaşlandım artık eskisi kadar sık sık tekkedeki dostlarımın ziyaretine gidemiyorum. Gittiğim zamanda otobüse,t aksiye binmek yerine yürüyerek gider geçmişi yaşar mutlu olurum.Geçen gün eylül ayının son günlerinde hem ikindi namazını kılmak,hem dostların ruhuna yakından Fatiha okumak için yukarı tekkeye gittim.Dik yokuşlu daracık eski patika yoldan yorgun adımlarla dinlene dinlene çıkarken geçmişi yaşadım,maziye döndüm,mutlu oldum.Yolun yarısına gelince gözlerim sağ taraftaki ?Talih Kayası?na takıldı.Eskinin genç kızları bahtlarının açılması dileğiyle ufacık yedi taşı ?alihim talihim dağdamısın, taştamısın, sudamısın, çayır çimen içindemisin nerdeysen gel beni bul!?diye seslenerek attıkları o taşların üzerini otlar bürümüş.Bu yığıntıya bakarken içime garip bir hüzün çöktü.Bahtlarının açılıp açılmadığını düşündüm,hükmüne baş eğdiren kader yazısını kimsenin değiştirmeyeceğini bilmeden attıkları taşların gölgesinde şimdi edebi uykularını uyuyanlara Fatiha okurken göz pınarlarımdan yaşlar süzüldü.

Namazdan sonra tekkenin uç noktasından Sivas?ın seyrine daldım. Sivas eskiden bu kadar büyük ve çirkin değildi o güzelim evlerin konakların yerine,alçaklı yüksekli birbirine karışan beton binalar almış,ne dikili bir ağacı,ne akarsuyu,ne bostanı bahçesi ne tarlası kalmış.Sultan Sivas;yeşile ırmağa hasret kalmış.Mısmıl ırmağın nerdeyse yatağı kurumuş.Havada dönüp duran kuşlar tüneyecek bir dala bir ağaca hasret kalmış.

Sivas eskiden böyle sıkıcı boğucu değildi. Yukarı tekke demek eskiden olduğu gibi bugünde; öteki alemin lütfuna ermek için burada diz çökenlerin,baş koyanların,ellerine gökyüzünün sonsuzluğuna açanların dudaklarında yama olup kalmış dualar yalvarır.Naçar kalanların yüreklerini buranın manevi havası dolar buraya çaresiz gelenler dipdiri bir yaşantının başlangıcıyla geri dönerdi.Çünkü yukarı tekke;İslam öncülerini ,İslam klavuzlarını,İslam erenlerini bağrına basanlarla dolu. Sivas?lıların son makamı,son vuslat durağı bu yüzden burayı ziyaret edenler boş gönderilmez...

Tarih kadar eski tekke önü günümüzde ne yazıkki bir varmış bir yokmuş oldu.Geçmişini tekke önü ile yukarı tekkenin geçmişini bir tiryaki ağzıyla bir bir anlatsam ne olur?.Bu gün yüzünü tarih perdesiyle örtmüş uyuyan tekke önünün perdesini aralasam düğümünü çözüpte geçmişini anlatsam ne olur?.Başlangıcı bilinmeyen tekke ile önünün hikayesini kendi hikayemizide eklesem ne olur?.

Yıllar önce büyüklerimden dinlemiştim. Şehrimizin din adamı ulemalarından birinin ?bu yüce kişinin Şeyh Şemşi Sivasi Hazretleri olduğu rivayet edilir?.Rüyasında ?ben efendimizin sancaktarı Abdul Vehhap Gaziyim, burada yatmaktan artık rahatsız oluyorum beni çıkar edebi makamıma defnet diyor?ve tekkenin önünden geçen mısmılırmağın sahilindeki yattığı yeri gösteriyor.Şeyh Şems hazretleri sabahleyin,şehrin ulemalarından oluşan bir grupla tekke önüne geliyor.Rüyasında tarif edilen nehrin kıyısındaki ?rivayete göre burası Molla emminin tarlası ile Mahmut Ayral?ın tarlasının birleştiği sınırlar içindeki bostanlar?.Şems hazretleri iki bostanın birleştiği alanı göstererek burayı eşin diyor.Besmeleyle ilk kazma vuruluyor,kum ve milden oluşan toprak iki diz boyu kadar eşildikten sonra birkaç iskeletle birlikte,iri bedenle,uzun boylu mübarek bedeni bugün şehit olmuş gibi kanlar içinde hiç bozulmamış halde Abdülvehab gazi hazretlerini buluyorlar.Abdülvehab gaziyi yukarı tekkeye diğerlerinide yakınına defnediyorlar.Bunlar;Anadoluyu İslamlaştırmak için dua himmetiyle öncü hakimi,Allah dostu evliya erenleridir.Bunlar;Ahmet turan,Arap evliyası,Kılavuz baba,Çeltek baba gibi maneviyat erenleridir.Bunlara bu yiğitlere İslamı savaşarak yayma görevini üstlenmiş bu yiğitlere Alperenler,Gazi yanı rumda denir.Bunların amacı,İslamı yaymak,ön saflarda savaşarak şehit olmak ve bu toprakların islama ait olduğunu ispatlamak içinde,şehit oldukları yere defnedilmektir.Bundan dolayı Anadolu şehirlerinin pek çoğu bu gazilerin türbeleriyle taçlanmıştır.Abdülvehabi gazi;soğuk çermik civarındaki bir savaşta şehit olurken suya düşüyor,sel suları mübarek bedenini yukarı tekkedeki akkaya nın eteklerine kadar getiriyor,millikumların altında yıllarca kalıyor.Abdulvehhab gazi türbesi kesme taşlardan sekizgen planlı,üzeri kubbeyle örtülü idi.Kuzey ve güney yönlerinde demir parmaklıklı ufacık pencereleri vardı.Dileklerinin kabul olması için analarımız pencerenin önüne çömelir dualar okur demirlere çaput bağlardı.Türbeye bitişik ahşap ve kerpiçten yapılmış ufacık birde mescidi vardı,mescidin içi ve dışı tatlı kireçle sıvanmıştı.Minaresi tahtadan yapılmıştı.Caminin üzeri toprak bacaydı.Sonradan çatı yaptırıldı.Kabristanın güney tarafındaki mezarlar kılavuz mahallesi?nin evleri ile iç içeydi.Gençlik senelerimde,bilhassa ikindi namazımı bu mescitte kılarken ilahi bir huzura kavuşur namazın bitmesini hiç istemezdim.

1971- 1974 senesinde maalesef bu tarihi mescitte yıktırıldı, Türbeyi içine alan iki katlı bir cami yaptırıldı.800 kişilik caminin yapımında seyran tepede?ki Amerikan taşları kullanıldı.

Türbenin çevresindeki mezarların pek çoğu ulema ve alimlerin ebedi makamları. Tekkenin son uç noktasında medrese mollaları yatıyor. Mustafa Taki,Bedrettin Doğruyol,Cizözülü Yusuf Efendi,vefat ettiklerinde,hocalarına olan sonsuz saygıdan dolayı kabirleri hocalarının ayaklarına gelecek şekilde düzenlendi.

Yukarı tekke ile Akkaya arasındaki vadide geceleri, uzunburunlu,kısa boylu cinlerle karşılaştıklarını görenler yemin billah ederek anlatıyor.Bunalıma girenler,yaşantılarının anlamsızlığını düşünenler,çektikleri acıları,eziyetlere,mecalleri kalmıyanlar,ömürlerine son vermek için yukarı tekkeden kendini boşluğa atıyor.Bir bayanın intiharını gören arkadaşım üzülerek,kadının kayalıklardan atladığı andaki feryadını günlerce unutmadım diyor.Belediye yakın senelerde,kayaların çevresine yüksek tel örgüler çektikten sonra buradaki intihar olayları kısmende olsa azaldı.Yukarı tekke,şehrimizin en yüksek ve seyrangah mezarlıklarından biri olduğu için,sıkıntıyla geçen bir ömrün yükünü taşımaktan usanan bahtıkara yaşlılar,bu dünyanın meşakkatinden bunaldıkları için,laf arasında ?ne olur öldüğüm zaman beni yukarı tekke mezarlığına defnedin? vasiyetindede bulunur.

Yukarı tekkenin altında, Çingen mağrası ile Dümbelek mağrası denilen iki mağra var. Bu mağaralara girenler anlatıyor; Cin mağrasına meşale ışıklarıyla girdiklerini metrelerce ilerleyince insanı tedirgin eden,ürperten,uğultuların geldiğini bir ırmağın çağlıyarak akışına benzer ses duyduklarını anlatırlar.

Yukarı tekkenin altının boş olduğunu, insan eliyle örülmüş bir duvarla karşılaştıklarını, duvardaki oyuklarda ufacık top şeklinde demirler olduğunu bu demirlerin iki tanesini getirip,eski bakır demir karşılığında elma satanlara verip cepler dolusu ekşi elma aldığını anlattı.Dümbelek mağarasında sarkıtlar olduğunu,sarkıtlara vurulunca dümbelek gibi ses çıkardığı için bu mağaraya dümbelek mağarası deniliyor.Mağranın içlerine yer,yer dar ve alçak galerilerden geçilerek girildiğini,sürekli esinti olduğunu,metrelerce ilerledikten sonra meşale söndüğü için havası kalma korkusuna kapılıp geri döndüklerini anlattılar.Bunları ben;ömürlerini,Hacı sait mahallesinde geçiren yukarı tekke ile çevresini avuçlarının içi gibi bilen yaşları kemale ermiş yerlilerinden dinledim.Hacı saitteki eskinin yaşlıları,marifet olsun diye mahalledeki gençlerin yürekliliğini,cesaretini ölçmek için gecenin bir yarısında yukarı tekke mezarlığına gidip gelmelerini söyler,gidip gelme cesaretini gösteren gençler yaşlılar nazarında yiğit ve cesur olarak itibar görürmüş.

Pirkinik tarafındaki Arif efendinin değirmeninden, Karaağaç köprüsüne kadar ulaşan ortasından Mısmılırmağın geçtiği, o zamanlar yeşilliğin hakim olduğu,Sivas kadar yaşlı ve bereketi bol olan bu bölgeye eskiden tekke önü diyorduk.Bostanların söğüt,iğde,meyva ağaçlarının ferahlandırdığı bu bölge;bir zamanlar şehrimizin insan mozayığını oluşturan çehrelerin renklendirdiği,geleneklerin birlikte yaşatıldığı en göze mekanlardan biriydi.Tekke önü demek,Gelenek demekti.eğlence,sevgi,saygı,niza,kavga,dövüş,hasret çeken sevdalıların kaçamak bakışlarla yüreklerinin sevgiyle çarpması demekti.Çok zaman Cuma sabahları İhramcı Zade İsmail Hakkı Efendi ihvanlarıyla buraya gelir.Irmak kenarındaki ağaçların altında oturur,dostlarıyla sohbet eder,semaverde demlenen çaylar içilirken,güzel sesli ihvanların okudukları kasideyi dinlerdi.Bir diğer tarafta kazanlarla yemek hazırlanır,helvalar yapılırdı.Geldiği gün Efendi?yi rahatsız etmemek için ,Tekke önüne eğlenmek için gelen ahali sakinleşir,bayanlar ırmakta yün,kilim yıkama işini bırakır,sarhoş takımı mezelerini,içki şişelerini torlar toplar edeple çekip giderdi.Ihvanların pişirdiği yemekler,etler,helvalar,tabak tabak çevredekilere dağıtılırdı.Efendi için yapılan helvadan birer tabak alarak efendi çocukları çok sevdiği için kendi eliyle dağıtırdı.Bunu bizzat efendinin elinden  helva alan Alp Aslan Ayral Beyefendi anlattı.

Tekke önü Cuma günleri dolar taşar hıdırellezde, sıçancıkta bu bölge mahşeri piknik alanına dönüşür. Semaver yakanlar ,ip atlayanlar,papuç çırpması ile körebe oynayanların kahkahaları Akkaya?da yankılanır.Cesaretli olanlar yukarı tekkenin sarp kayalıklarındaki yıldırım deliğine tırmanırken heyecanla izleyenlerin yüreklerini ağızlarına getirir.Gramofonlarda plaklar çalınır,eli kulağına atan güzel sesler türkü çığırır,gözlerden uzak bir köşede alemlerini yaşayan sarhoşların zaman zaman attıkları naralar tüm sesleri bastırırdı.Burası yetmiş yıl evvelki tekke önü;udun,cümbüşün,klarnet ve kemanın sesine sesi güzel ağızlardan çıkan şarkıların,türkülerin,gazellerin yanık sesi karışır dinleyenlerden kiminin yüreği yumuşar,göz yaşı döker,kimide coşar nara üstüne nara atar.burası tekke önü;cümbüşün,darbukanın çaldığı oyun havalarına dağ gibi yiğitler halay tutar halayın tey teyleri çepükleri Ağkaya?da yankılanır.Bazende sarhoş grupların attıkları naralar birbiriyle karşılaşır,önce karşılıklı laf atmalar başlar ağız dalaşı önce herse,sonra kavgaya dönüşür.Dikmeleri yani gencecik fidanları kırıp eline alanlar hasımlarına saldırır,ortalık ana baba gününe döner.Sopa çalanla sopa yiyen seni Allah yarattı demez acımasızlaşır,birbirlerine çalarda çalar.Kafa,göz,ağız,burun kan revan içinde kalır.Kadınlar çocuklar kilimini,dastarını,semaverini,selesini sepetini kapar dövüş alanının dışına kaçar,başımıza bir hal gelmesin diye.Büyükler gözü pekler araya girer kavga edenleri güç bela ayırır.Kanayan yaralara çaput yakılır külü basılır kan dursun diye,şişen göze dağılan buruna,kabaran dudağa ekmek çiğneyip basılır fazla şişmesin diye.Kavgadan çıkanlar şapkalarının tereklerinden tutup üstlerindeki tozu,kumu,otu,çöpü çırpıp temizlerken sağkinleşir yan başlarında akan mısmılırmak kadar durgunlaşırdı.Ortalık sükun bulur süt liman olur tekke önünün şenliği daha bir coşkuyla yeniden başlar.Burası yetmiş yıl evvelki Sivas?ın tekke önü.Irmakta;halı,kilim,yün yıkayan bayanları seyretmek için buraya röntgencilerde gelir sık ağaçların,çalıların,iğde ağaçlarının arasına gizlenir,gözetleme deliklerinden ırmaktaki kadınların,kızların baldırlarını bacaklarını seyreder.Ve birde yakalanırsa çevredeki bilhassa Hacı saat ile Klavuz mahallesinin gençleri röntgenciye sopa çala çala haşant eder.Bir daha röntgencilik şöyle dursun tekke önüne dönüpte bakamay töbe cesaret edemez.

Sivas?ta ilk füze fırlatma denemesi tekke önünde yapıldı.Yüzlerce kişinin meraklı bakışları altında yapılan bu deneme maalesef başarısızlıkla neticelendi.Sivas?a ilk gelen helikopter Ağkaya?nın üstüne indi.Ahali,bu acayip hava taşıtının inip kalkmasını merak ve heyecanla seyretti.Belediye tarafından Ağkaya?nın üstüne beşyüz tonluk su deposu yaptırılırken çevredeki kazı ve hafriyat sırasında fi tarihinden kalma bir lahtin çıktığıda söylenir.Akkaya?nın önündeki ocaklarda buraların taşları yakılır.Tatlı kireç üretilir.Topak topak kireçler demir plakalarla dövülüp ezildikten sonra tel eleklerde elenir,bez torbalara doldurulur ,at arabaları ile inşatlara gönderilirdi.Akkaya?nın pur taşları kolay çıkarılıp ucuz satılırdı,dayanıklı olmadığı için bu taşlarla avluların,bostanların,bahçelerin duvarları örülürdü.1960 senelerinde bu bölgede inşaat tuğlası imalatıda yapıldı.Arif efendinin değirmenin yakınlarında galeri açıp taş kömürde arandı ama bu teşebbüsten bir netice alamadı.Mısmılırmakta buğday yıkanır ,ırmaktan çıkartılan kum ve çakıl at arabaları ile inşaatlara götürülür ,sel gelince seleler sepetler dolusu balık tutulurdu.Irmak çevresindeki bahçelerde elma,vişne,erik,armut, çördük , iğde ağaçları meyva yüklü dallarını taşıyamaz kırılmasın diye altlardan dallara yer yer destek verilirdi.Ulu söğüt ağaçları,türlü çeşit kuşlara tüneyecek dal yuva yapacakları mekan olurdu.Burada leylaklar evlerin puharilerine yuva yapar,kartallar yüksekten uçardı.Tekke önü

yılanların, kurbaların, tilkilerin,kirpilerin,kaplumbağaların,kurtlarında mekanıydı.Burası arıların,karıncaların,kelebeklerin,böceklerin yuva yapıp üredikleri bir bölge idi.Hacı Bekir camisinin önündeki çifte lüleli ünzüle pınarının suyu tekke önündeki kaynaktan gelirdi.Buz gibi soğuk ve tatlı ikinci bir göze burada kaynar gözenin etrafında yetişen nane kokusu çevrenin havasını tepdil eder.Harmanlıkta madımak toplanırdı.

Soğuk çermik tarafından gelen Mısmılırmak tekke önüne bereketide beraberinde getirirdi. Irmağın bir kolu üst başlardaki Arif efendinin deyirmenine uğrar görevini tamamladıktan sonra tekke önünün geniş ovasındaki tarlaları ,bostanları,bahçeleri suya kavuştururdu.Hacı Hasanların,Saffet emminin,Osman emminin,Binbaşı Mustafa ayral?ın,Öğretmen Mahmut Ayral?ın,Nihat Erek?in,Klavuzlu Mustafa Kara dayının,Hacı Hasanların manav oğullarının tel çivisi Hüseyinin,Deli Hasanın,Kadı oğullarının bostanlarından bereket fışkırır.Reçberler,bostancılar salatalıkları, domatesleri, fasülyeyi, pancarı, soğanı, maydanosu, kabağı toplamakla biçmekle tüketemez.Çünkü burası Halil İbrahim bereketiyle kutsanmış topraklar.Tarlası bostanı olmayan fakir komşular gelir komşusunun bostanından ihtiyacı kadar mahsül toplar,parapul teklif edemez,etse azar işiteceğini,gönül kıracağını bilir,suskun olur.Allah razı olsun lafı burada engeçerli akçe?den sayılır.Burası yetmiş yıl evvelki tekke önü.Onun için burada mahsül ana sütü kadar temiz ve bereketli olur.Burada salatalıklar telislerle toplanır,kağnılarla,arabalarla,nalbatlar başına,garipler pazarına,atölyenin önüne Sivas?ın değişik semtlerine taşınır,öbek öbek yığılır.Satışlarda gram terazi kullanılmaz.Tane işi,kalbur,gözer dolusu ölçüler,alıcıyla satıcının kanaat ve gönül terazisinin tartıları olur.Güz mevsiminde şalgam,turp,patates,yer elması,havuç,soğan toprak altından gün yüzüne çıkarılır.Bostanlarda onlarca öbek oluşur.Reçberler çıkan mahsulü telislerle,kağnılarla,çetenlerle taşımakta satmakla konuya komşuya kalbur kalbur dağıtmakta tüketemez.Geriye kalanları baharda kullanmak veya satmak için toprağa tekrar gömer.

 Hacı Sait ile Kılavuz mahallesinin sakinleri çoğunlukla tarlayla bostanla, mal ve davarla uğraşırdı.Burada;şükretmesini bir derviş kadar sabıretmesini bilen sözü sohbeti dinlenen öğüdü tutulan yaşları kemale ermiş Allah?ın adamı dediğimiz bilge kişiler çoğunluktaydı.Bunlardan biride Saffet emmiydi.Mahalllenin her işine koşar canla başla çalışır ,dur durak bilmez,itiraz kelimesi aklının ucundan asla geçmezdi.Ömrü tarla ,bostan ekip biçmekle geçti.Ama ,Saffet emmi hızarcıydı,mahallenin odununu keser yarardı.Ölçü ipiyle ,boy ölçüsü alır mezar eşerdi.Mahalle mescidinde müezzinlik yapar ,yanık seda ile ezan okurdu.Mısmılırmak kadar sakin ve temizdi,çocukları çok sever hayırlı öğütler verir şeker dağıtırdı.Kendine has bilgi ve deneyimle salatalık,domates,tohumları üretirdi.Sivas?ın bostancıları ,Saffet emminin ürettiği tohumları tercih ederdi.Daha çokta Niğde?liler gelir Saffet emmiden torbalar dolusu salatalık,domates tohumları satın alırken ektikleri bu tohumların sayesinde bol ve lezzetli mahsül yetiştirdiklerini ,bu yüzden çokta para kazandıklarını anlatırlardı.

Tarihle yaşıt tekke önü dedim. Manevi değerleri, İslam öncülerini ,İslam kılavuzları ile Alp erenleri,kadersiz şehzadeleri bağrına basan Yukarı Tekke dedim.Analarımızın ak sütü kadar temiz ve bereketli;Mısmılırmak;Sivas?ın kuzey doğu yönündeki soğuk çermik in kaynağı ile çevresindeki dağların gözelerinden beslenir.Tekke önüne ulaşmadan önce soğuk çermikteki Ahmet Turan Gazi nin yattığı yalçın kayalıkların eteklerini öperek ayrılırken kutsanır.Tekke önüne kadar nazlı nazlı akarak gelir.Abdülvehab Gazi?nin yattığı kayaların eteklerinede öpüp giderken mübarekleşir,adı Mısmılırmak olur.Sivas?ın kutbu Şeyh İsmail Hakkı hazretleri 1969 senesine kadar senin suyundan içtim,abdestini senin suyundan aldım.Nazlı nazlı akışısı seyrederken derin uykulara daldı.Salihinden dört adım ötende yatan öksürük baba erenleri koruyucun gözetleyicin oldu.Alp Erenlerin evliyaların yattıkları toprakları,kayaları öperek aktığın için sende mikrop barınmadı.Tertemiz akışına vurulan Sivas?lılar sana mısmılırmak dedi.Halifelik mezarlığının yakınlarında mundar ırmağın suları sana karıştı.Sivas?lılar buraya çat dedi.Burdan sonraki Kızılırmağa kadarki yolculuğunun adı Çat Irmağı oldu.

Fi tarihinden beri Sivas?ın sembolü oldun. Halk tarafından kutsallığına inanılan mısmılırmak ismin ne yazıkki yakın senelerde Aksu?ya dönüştü.

Şehircilikte tarihten gelen adların yaşatılmasında duyarlı olduğunu bildiğimiz Sayın Belediye Başkanımız, umarım Aksu ismini yeniden Mısmılırmak ismine dönüştürür.Çünkü;Şeyh İsmail Hakkı Hazretleri,Cuma namazlarını kılmak için abdestini,Aksu?da değil mısmılırmak?da aldı...

1-Amerikan koleji?nin taşlarını seyran tepeden Yukarı tekke?ye kamyonuyla getiren sayın Eyup Kaya anlattı.

2-Sayın Hasan Coşkun beyefendinin verdikleri bilgi.

3-Eski mezarlıklar müdürü Sayın Fazlı Karaimamoğlu beyefendinin verdikleri bilgi .

Bu yazının hazırlanmasında bilgilerinden yararlandığım sayın Alparslan Ayral,Sayın Dr.Orhan Erdağ,Sayın Doğan Ekici ile kadim dostum sayın Cahit Afacan beyefendilere çok teşekkür ederim.Bu yazıyı sizlere ulaştıran Torunum Oğuzhan ŞARZEP?e teşekkür ederim.



Anahtar Kelimeler: 0