TEMMUZDA ÜŞÜTEN YANGIN

TEMMUZDA ÜŞÜTEN YANGIN

Temmuz’da bu soğuk ne,
Temmuz'da yangın,
Temmuz'da çığlık,
Temmuz'da ölüm,
Temmuz'da can bozumu,
Pir Sultanlı mayam benim,
Temmuz'da yarısı,
Niye yok türkülerin?

Beşiğim, beleğim, mezar yerim,
Adına sanına kurban olduğum,
Dağlarına çocukluğumu bekçi,
Yollarına ömrümü yolcu eylediğim,
Gurbetimin akıl almaz sebebi,
Ölüsü kucağındalık,
Deli divanelik,
Yiğit yoksulluk,
Yüreğe sığmayan yara,
Gayrı zor.

Göğsünden emmişiz,
Toprağını kutsal,
Suyunu şah bilmişiz,
Evliyalar,
Enbiyalar,
Üreten bölüşen aşkına,
Niye Temmuz yalnızlık,
Yaradan aşkına söyle,
Şu yangını niye kimse,
Çekip almaz etimden?

Niye, niye?

Hal bu kardeşlerim.

Sivas olunca konu, tarifi mümkün olmayan duygulara çobanlık eder aklım. Hatta gönlüm de öyle. Sevinç, üzüntü, şaşkınlık, mahcubiyet, özlem gibi temel duygular birbirini çoğaltarak büyürler içimde.

Aklım yetti yeteli, Sivas ile Pir Sultan Abdal dedemin asılışı, Timur'un çatır çutur insan tepeleyişi, etli ekmek, kelle paça, uzun yollar ve bir şişe gazozdan başlayarak hüzünlenir dururum, yollarda bellerde.

Şiirlerimde, yazılarımda hatta söyleşilerim veya dost sohbetlerimde Sivasımızdan söz etmeden geçemem çok defa.

Gel gör ki, otuzsekiz yıldır coğrafyasından uzağım, beşiğimin, beleğimin, mezar yerimin. Öyle de olsa, çocukluğumu, dağın taşın çınladığı ıssızlıklara bırakmaya gönlüm razı gelmiyor. Ona sebep, köylülerimle, il ve ilçelerdeki arkadaşlarımla, yöneticileriyle, hatta yazılı ve görsel basını ile münasebetimi sürdürme çabamı hiç eksiltmedim bunca yıl. Hatta fırsatını buldukça vardım eşiğine eş, dost ve tanıdıklarımın. Uyudum koynunda toprağımın.

Doksanüç Temmuz'un başında, Madımak Oteli'ne sığınmış kardeşlerimizin, göz göre göre, insanlık tarihinde eşine zor rastlanır bir zulmü naklen yayınlarcasına öldürülmesi sonrasında, sorumsuz kişiler ve basının da büyük katkısı ile, Sivas'a olan sarsılmaz sevgim baki kalsa da, toprak ve kültür bağıma hüzün bulaştı, canım incindi.

Otuz yıl önceki kıyımda, kıyıcılara kızsan neye yarar, belli ki onlar daha önceden hazırlanmış, ne pahasına olursa olsun sahnelenecek, hayasızlığın oyuncularıydı. Başbağlar katliamı da bu oyuncuların kotardıkları hunharlıktı

O tarihte yüreğime bir daha kapanmamak üzere açılan yarayı, bu canı sahibine teslim edinceye kadar kanatacak olan asıl darbenin, alkışlayanların çokluğu ve ne yazık ki hepsinin de sevinç nağralarını Türkçe attıklarıdır.

Bunu, aynı çileden, aynı tarlalardan, aynı sofralardan, aynı türkülerden pay aldığımız ve en önemlisi aynı soydan olduğumuzun nişanesi olarak ele aldığım nedeniyle söylüyorum, acı da, işte bu kök nedeniyle, ta insan yanımızı kanatmıştı.

O anlarda, kargaşa dizboyu iken, büyüklerimizin susması, süreci doğal seyrine bırakması, yani yangın yakabileceği kadar yaksın da ortalık durulsun yaklaşımı amansız derdimizi çaresizliğe evirmiş, kışkırtıcılara da müthiş bir ortam hazırlamıştır.

Diyeceğim oydu ki, gereği tartışılır bahanelerle, kardeşliğin yazı yabanı süslediği Sivas'ta, o canım memleketimde, bir cana kıyanı bütün canlılara kıymış sayan bir inancın hükmettiği vicdanlar, nasıl oldu ise insan yangınına seyirciliğe ikna edilmişti. Budan daha kahredici ne olabilirdi Sivasımız ve ülkemiz adına?

Yıllarca umdum; alkışlayanlardan olmasa da, seyredip susanlardan birileri geç de olsa, tahammülü imkansız bu acıyı hafifletecek tavır sergilesin, söz söylesin, yazı yazsın, haksızlık desin, ayıp desin, yeter desin, bölüşsün her iki temmuzda evlerimizi ağıda, figana boğan bu derdi.

Biliyorum, gerekçelendirilmeye çalışılan, milletimize de yakışmayan bu kahroluşa için için üzülen, ebedi billah tasvip etmemiş ve etmeyecek kardeşlerim yok değil, var ve çok. Hele son on yılda bu konudaki samimi duyarlılık, acıyı milletimizin etmiştir.

Asıl umulan, o kardeşlerimin, kardeşliğimizi tavan yaptıracak olan, hatta bizi her gün yakan bu yangından beslenen, varlığı buna bağlı olanların da hareket alanını daraltacak bu özeleştiriye katkı sunmalarıdır. Bu gün otuzuncusu bunu yapma şansımızın.

Uygun gören her kardeşim, bu kıyımı görmezden gelenlere, gerekçe üretenlere, bu kıyımdan beslenenlere inat, iyi, yürekli, yiğit ve adam gibi adamlığın gereği olan iyiniyet gösterisi sergilesinler istiyorum.

Çocuklarımızın yarınki barışı için bu tavrın çok önemli olduğunu düşünüyor ve vicdanından haberli bütün kardeşlerime, yürek koyun yüreğimizin yanına, acımıza yer açın acılarınızın yanında, yok saymayın, görmezden gelmeyin, anlayın, bilin, düşünün ki, Sivas'ın ışığı sönmesin diyorum.

Ha, bir de, 2019’da etkili bir afiş hazırlayan okul ve sınıf arkadaşım Cemal Akkuş’un,binlerce can gibi gibi bu sene de aynı duyarlılığı gösterdiğini umutla izledim ve ilk yazdığı notu da okuyun istedim.

“Değerli kardeşim yanan her ne olursa olsun yakan Anadolu'yu yakmıştır, duman hangi yangından çıkarsa çıksın kara isi vicdanları kaplamıştır, fitili ateşleyen kim olursa olsun kardeşliğimizi yakmak istemiştir. Dili ne söylerse söylesin canı Allah'tan olanın canına kim kast edesi? Türk'ün ocağına her kim ataş ata o ya zalimdir bizden öte, ya fitnedir insandan uzak. Ama bilmezler ki öyle sever ki Anadolu'nun garındaşları ne kadar körüklerlerse körüklesinler bu alevi onları yakacak olan da yine Anadolu ateşidir. Haksızlık karşısında susarsak dilimiz kopsun. 
Seviyorum seni.”

Gerçeğe hü, Allah eyvallah.

 

 

Abbas Turan
Ankara



Anahtar Kelimeler: TEMMUZDA ÜŞÜTEN YANGIN