SU GİBİLİK

SU GİBİLİK

Erdek’teyim.
Marmara’ya sokulmuş sevimli bir yavru gibi bu güzelim yer.
Kavunu ile soğanı diyor saygıdeğer arkadaşım, güzel mi güzel.  

İnsanını da ben ekliyorum.

Sıcak kavruğu tenleri, içten yaklaşımları, çoğu orta yaşı geçik bu canların kadim bir sakinliği var.

Sokaklarını, ortamın sosyal rengine uyum sağlamış kediler, köpekler ve göklerini kumrular, güvercinler ağırlıkta olmak üzere kargalar bilhassa martılar şenlendiriyor.

Kırlangıçlar bir başka hassasiyeti ele veriyor. Öyle ki, ampul diplerine, kapı pervazlarına, balkon altlarına iliştirdikleri yuvalarında, siyaha sarı çizgi çekilmiş ağızlı yavrularını heyecanla besliyorlar. Birkaç yuva çok tehlikeli yere yapılmış olmalarına karşın yavrular uçtu uçacak haldeler.

Diyorum ki; bir yerde kuşlar, uzanınca değilecek kadar alçak yerlere yuva yapıyor iseler o yerin insanılarındaki merhamet ve sevgi en güzel kıvamıyla mayalıdır ruhlarında.

Bana göre bu durum, faniliğin ve bölüşmek gereğinin farkındalığına da işaret eder.

Ağaç, kavun, soğan dahil bil cümle bitkiler boyveedikleri yerin toprak tadıyla tatlanır. O tamam, bir de, o yerin doğal döngüsünün içindeki insanına bakmak lazım. Onların tadını olgunlaştıran ve özgünleştiren şeyler sadece somut şeyler değil.

İnsanın da dörtte üçü su deriz ya, bunu bedeni varlığımızı nitelerken kullanırız. İnsanın bedenine insan tadını veren ekseriyetle soyut olandır. Buna da mana (anlam) diyoruz. Düşünüşü, tercihleri, tavır ve davranışlarına dair herbir şeyin belirleyicisi kişinin ruhunu güvende tutan anlam evrenidir.

Ha onu diyecektim, su bile türkü söylüyor buralarda. Ezgisi var gecelerin su ile bölüştüğü. 
Su gibi.

Şiirlerimde de kullanırım; su gibi ifadesini.

Her ifade bu kadar şiirsi gelmez bana.

Mıh gibi de derim, çakı gibi de derim, hatta dağ gibi de derim, ancak su gibinin verdiği anlam ayrı.

Bizde su küstürülmez. 
Kutsaldır.

Annelerimiz bizi yurken (yıkarken), son suyu üstümüze “arıcak, durucak, sağlık suların olsun, su gibi ömrün uzun olsun” diyerek dökerdiler.

Biri su istemiş, biz de götürmüş isek, su tasını veya bardağı bize geri veren her büyüğümüzden “su gibi aziz ol” temennisini duyardık.

Birkaç sene evvel, biyokimya alanında uzman olan Prof. Dr. Cemal Çevik hocam ile su konusunda çok konuştuk.

Birkaç defa da suyun canlı olduğunun ispatı ile ilgili bilgilendirme yaptı bizlere.

Su “hay” özelliği olan bir varlık, hay da Allah’ın canlılık manasındaki sıfatlarından biridir. Dikkat edilirse hemen bütün canlılar canlılığa suda başlıyor.

Balı bal yapan şifreli özelliğin suya kopyalanabilmesi, uzaktan herhangi bir yolla gönderilen kimyasal yapı formüllerinin suda saklanabilmesi, elektrik gibi bir çok varlığın potansiyel olarak suda bulunuşu bile suyun çok özel bir yapıda olduğuna şüphe bırakmıyor.

Beni sevindiren, suya olan derin muhabbetini taa oluşundan beri sürdüren bir kültürün içinde büyümüş olmamdır.

Anadolu’nun köylerine bakın, ilk kurulma sebebi kesinlikle oranın bir pınar başı (subaşı) oluşudur.

Çünkü su, elden tutun, haysiyete kadar temizliyor.

Ayrıca, dörtte üçü su olan canlı bedeninin hücrelerine kadar en temel bileşeni su.

İnsanlığın göz bebeği desek bile abartmış olmayız.

Suyun akarlığındaki soyluluk başka hiçbir harekette yok.

Var olup da rengi olmayan ender canlılardan biri de su.

“Kanı kanınan yumazlar, suyla yurlar” ifadesindeki suyun gücüne dikkatinizi çekip geçeyim “su gibiliğe.”

Biri size su gibi diyor ise; düzgün diyordur, berrak diyordur, pürüzsüz diyordur, aziz olduğunuzu ifade etmeye çalışıyordur.

Biri size herhangi bir eylemi su gibilikle niteliyorsa, kolaylığından, düzenliliğinden, kirsizliğinden ve şıklığından dem vurmak istiyordur.

Suyu aziz belleyip, küstürmemeye çalışan kadim ve erenler yadigarı bir kültürün çocuklarıyız.

Su son yıllarda ilerideki savaşların sebepleri arasında anılmaya başlandı. Hatta, suyu herkesin olmaktan çoksatan hafif yoğunluklu savaşlar başlayalı çok oldu. Dünyanın eşsiz varlıkları olan göller, dereler ve denizler çekip gidiyor buralardan.

Su havzaları denilen insanlığın ortak malı birçok alanın tescilli sahipleri oluştu. Şirketlerden kişilere kadar. Bezirganlar, haramiler ne derseniz deyin o canlara. Gelecekte daha şatafatlı yaşayacağını hayal eden şimdisizler.

Bir de, suyun özgürlüğünü doymazlığına çare sanarak katledenler var.  İnsan medeniyeti ile yaşıt olan ırmakları betona ve dayanıklı borulara hapsedenlerden söz ediyorum. His damarı kurumuş, hes hevesi gürül gürül olanlar.

Suyu anlamazsanız ölür.
Sevmezseniz de ölmüş demektir.

Ha unutmadan, hay’dan gelen hu’ya gideri de şöyle bir düşünün derim.


Abbas Turan
Erdek, 01.08.2023



Anahtar Kelimeler: GİBİLİK