ŞÖYLE SAKİN, SERİN BİR YERDE

ŞÖYLE SAKİN, SERİN BİR YERDE

ŞÖYLE SAKİN, SERİN BİR YERDE

Sıcaklar insanı terletip bunaltırken gönlünüze göre serin bir yeri kim istemez. Büyük kentin sıcağı da bir başka olur. İnsan bir tutam serinliğe hasret gölge bir yer arar. Beton ormanında zordur ağaç gölgesi, ağacın insanın içini açan serinliğini bulması. Kenti biraz geride bırakın. Gelin Kemalpaşa?ya. Henüz eskiyi bırakmamış, yeşilin hayallerinizle kesiştiği bir yer uzanır. Yol boyu uzanın. Ulu çınarların gölgesinde açılmış organik meyve ve sebze tezgâhları gözünüzü alıp gönlünüze hitap edecektir. Bir parça soluklanmak için oturun çiçeklerle, ağaçlarla donanmış kahveye. Yalnız kalmazsınız, yanınıza yöre insanları çıkıp gelirler. Ören yerleşim yerindesiniz. Yörenin insanları İbrahim Kabasakal, Cevdet Ceylasun, Bekir Yavuşoğlu, Rasim Sayın?la koyu bir sohbete dalmak hiç de zor değildir. Kiraz ve şeftalinin merkezi bir yerdir Ören. Geçim kaynakları tarımdır. Beş bin kişilik nüfusuyla tam bir cenneti andırır. Elbette hiçbir yer dikensiz gül bahçesi değildir. İbrahim kabasakal, sözü parsellenmiş topraklara getirir. Hiç görmediğimiz şeyler görüyoruz. Araziyi alan etrafını telle çeviriyor. Kendilerini köyden, köylüden ayırıyorlar bir bakıma. Niye alındığı belli olmayan topraklarımız tarım arazisidir. Tarım için alınıyorsa ne mutlu bizlere, derken gözleri buğulanır. Az ötedeki Yiğitler Beldesindeki sudan söz edilmeden olmazdı.

Birkaç kilometre ötedeki görüntüye aşık olursunuz. Masalları kıskandıracak temiz su, çınar ağaçlarının gölgesinde öylece akar. Suyun içine masalar atılmıştır. İsteyen yemeğini yer, isteyen çayını yudumlar. Ayaklarınızda suyun verdiği serinlik, zamanla yerini rahatlığa bırakır. Olmaz böyle bir güzellik, dedirten manzara, kulaklarınızda ağustos böceklerinin hiç bitmeyen ötüşleri. Bu sesler Kemalpaşa?ya girdiğinizden beri size eşlik edecektir. Koca kentin sıcağından, gürültüsünden kaçıp sığınılacak bir ada gibidir Ören ve Yiğitler. Gün boyu en doğal müzik, en uzun soluklu orkestranın elemanları ağustos böceklerinin, çekirgelerin, arada bir seslerini duyurabilen kuşlardan rahatsız olmazsanız gidip bir günün keyfini çıkartın?

Büyük şehirde böyle yerler bulmak büyük şanstır. Çölde vaha bulmaya benzer. Çölde kum varsa kentlerde beton. Tam bir beton ormanı içinde yitip gidersiniz. Milyonlar içinde yapayalnızlığın ne olduğunu ancak ve ancak yaşayanlar bilir. Suyun, ağacın olduğu yerde yalnızlığınız yerini güzelliğe bırakmıştır. Ağaçlar, kuşlar, börtü böcek, bin türlü çeşitli büyüklü küçüklü canlı yalnızlığınıza dermandır. Bir su sesi, her şeye bedeldir. İnsanın ruhunu dinlendiren etkili bir ilaçtır. Nerede su varsa canlılar etrafındadır. Suyun iyileştirici gücü müdür buna neden? Eski çağlarda suyla tedavi yapılıyormuş. Bunu Edirne ve Amasya?da görmüştüm. Tıp merkezlerinde su sesi tedavisi oldukça yaygınmış. İnsanların bir bildiği var ki suyu ilaç niyetine kullanmışlar.

Suyun çevresindeki ağaçların gölgeleri, ağacın üzerinde barınan binlerce canlının çıkardığı ses huzur verir insana. Hava ne denli sıcak olursa olsun suyun kenarı serindir.  Ağaç gölgesi sığınılacak tek yerdir. Böceklerin birbirleriyle yarışırcasına çıkardıkları seslere ne demeli?

Temmuz sıcağında ayaklarını suya sokmuş çayını, ayranını yudumlayanları görünce içim açılmıştı. Yüzlerce yıllık çınarların gölgesinde serin bir yer bulmanın sevincini yaşayan insanların sevincine, mutluluğuna katılmamak elde değildi. Bizlerde çevreye uyduk. Çıkarttık ayakkabılarımızı. Ayaklarımız suyun içinde çayımızı yudumlamanın keyfini uzun süre yaşadık. Sıcaktan eser yoktu İzmir sıcaktan kavrulurken. Ayaklarımızın yanında yavru balıklar, kocabaş denen kurbağa yavruları süzülerek yüzüyorlardı. Su yemyeşildi. Ağaçların gölgeleri başka bir renge izin vermiyordu. Susayınca da suyun kaynağından su içmenin güzelliğini uzun süredir unutmuştuk. Suyun içinde anılarımız su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Ne güzeldi o günler?



Anahtar Kelimeler: 0