SİVAS?IN ÜNLÜ BİR SİMASI GÜLİBİK

SİVAS?IN ÜNLÜ BİR SİMASI GÜLİBİK

SİVAS?IN ÜNLÜ BİR SİMASI GÜLİBİK

Çoraktır toprağı kıraçtır amma

İnsan yetiştirir İlimiz bizim.

Hal-ü kıbalına bakıp aldanma

Hadim-ül himmettir delimiz bizim.

 

Herkes sever okşar aşılı gülü

Böyle gelmiş böyle gider ezeli.

Cıbırlar parkında Gülibik veli

Kuşburnu çalışı gülümüz bizim.

                                Yener Okatan

Sivas?ın ünlü simalarından biride; sırrına bir türlü vakıf olamadığımız 1898 senesinde doğan Gülibik?ti. Sırtında uzun bir ceket, kıçında şalvarımsı pantolon, ayaklarında gürcümesi, başında tereksiz daha çok sarığa benzeyen şapka, yakasız göleği, belinde birkaç dolam kuşağı elinden düşürmediği asası ile görenlerde yaşadığımız çağın insanı değilmiş hissi uyandıran bir kişiydi Gülibik.

Her zaman güler yüzlü, neşeli tavırları, ??Eskiden yanlış söylemeye korkardık, şimdi doğru söylemeye korkuyoruz?? gibi filozofça sözleriyle kimine göre veli, kimine göre deli ama tüm Sivaslıların sevgisini kazanmış biriydi. Onu gören vücudunda hiç kemik yokta sadece etten yaratılmış hissine kapılırdı. Aklına her gelen konuda konuşur, çevresinde toplanan kalabalığa anlamlı sözlerle hitap eder, dinleyenleri kâh düşündürür, kâh güldürürdü.

Bir gün şehrimizin, biraz cimri eli sıkıca tüccarlarından biri mağazasının önündeki sandalyede ayak ayaküstüne atmış oturduğunu görünce yanına yaklaşıp, ?Bana on para versene?? der. Parayı veren kişinin ?Gülibik bana bir şey söylemeyeceksin misin? sorusuna, ?Sen on paralık adamsın? diye cevap verir.?Peki kırk para verseydim? sözlerine ? O zamanda kırk paralık adamsın derdim? cevabıyla çevresinde toplananların gülüşmelerine neden olur. Zaman zaman kendine sitem edercesine ?El hep doluya konuşuyor, benim ömrümse hala boşa konuşmakla geçiyor.? Sözleri ile bizlere bir şeyler anlatmak isteyen Mehmet Ağa ?Gülibik? pide fırınlarında çalışır odun yarardı. Hiç evlenmemişti. Şehrimizin Kızılırmak Mahallesi?ndeki evlerinde kız kardeşi ile birlikte otururdu.

Bir gün Belediye reisi Rahmi Günay, sarayın önünde Gülibik?le karşılaşır. Reis, ?sana yirmi beş kuruş vereyimde biraz oyna Gülibik der.? Yirmi beş kuruşu alan Gülibiğin reisin yanında neden oynadığını merak eden ahali çevresine toplanır, Gülibik kendine has ritimlerle oynarken, bir taraftan da, çevresine toplanan ahaliye, ?o beni değil ben reisi oynatıyorum? der.

1962 senelerine kadar şehrimizdeki Meydan Camisi ile Şeyh Şems türbesinin çevresi, Kuyumcu, Züccaciye, Manifatura, Kasap dükkânları; caminin ön tarafı da, barakalardan oluşan, hareketli ve günün geç saatlerine kadar kalabalığı eksik olmayan bir çarşı idi. 1948 senelerinde Türbenin yanı başında dükkânı olan kasap Baki efendi, bir yaz günü öğle saatlerinde, fırında güveç yaptırıp dükkân komşuları, Yaylı bacak Bekir, Çerikci Recep, Kürt Hasan, Kör İsmail ile yemeklerini yerken dükkana Gülibik geliyor. Baki efendi bir tabağa yemek doldurup, ?Memmet Emmi, şu arkadaki bölmeye geçte, orada yemeğini rahatça ye? diyerek Gülibiği dükkânın yan bölmesine gönderiyor. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Gülibiğin içeride birileri ile konuştuğunu duyuyorlar. Baki efendi merak edip içeriye girdiğinde, Memmet Emminin, tatlı bir tebessümle oynadığını göründe, ?bire emmi, oynamanın sırası mı?? bak yemeğin soğumuş şunu sıcağıynan yeseydin ya?? diyince Gülibik dükkânın yan tarafındaki Şeyh Şems Türbesini kaş göz hareketleri ile işaret ederek, ?Aha şu mübareklerin yüzünden yemedim gardaş diyor.? Biraz evvel bana Mehmet ağa, yıllardır, dileklerinin kabul olmasını isteyen cahilleri dinlemekten usandık, biraz oynada gönlümüz açılsın dedikleri için oynuyorum, demin beni seyrediyorlardı, ama sen içeriye girdiğin anda hepsi gitti deyince, Baki efendi, bana bir ürperme geldi, ömrümde gün görmemiş hep mihnet çekmiş, bilinmez bir alemin yüceliğine taht kurup o yücelikten gönül gözüyle bizleri seyreden Gülibiğe karşı, o günden sonra daha saygılı, daha bir hürmetkar davranmaya, bir gaflete düşüp de, saygısızlık yapmamaya dikkat ediyorum gardaş derdi.

Yine bir gün Gülibik İstasyon caddesinde giderken İstiklal Marşı okunur. Halk saygıyla bekleşirken Gülibiğin yürüdüğünü görenler durması için ikaz eder. Ve Gülibikte İstiklal Marşı bitinceye kadar bekler. Marş bittikten sonra niçin bekletildiğini sorar. Halkta bu çalınan müziğin İstiklal Marşımız olduğunu, bu marş çalınırken saygıyla beklemesini anlatırlar. Esas bu mar çalınırken oynamamız gerekir dedikten sonra, Gülibik kendine has ritimlerle oynamaya başlar.

Cıbırlar parkı gibi yerlerde gezerken veya çalıştığı fırınların önünde odun yararken gramofonda çalınan bir müzik duysa işini hemen bırakır, başlar oynamaya. Boynunu sağ tarafa büker, ellerini omuz hizasına kaldırır, müziğin verdiği ahenge ayak uydurarak başlardı dönmeye. Dönerken gözlerini hafifçe kapatır, sanki bu dünyadan gider bir başka âlemin cazibesine kapılırdı. Öyle ki fırıncının, ?de hadi, oynunu çabuk bitir Memmet emmi fırın soğudu, ekmekler hamur oluyor.?? İkazlarını duymazdı bile?  Büyüklerimiz; Gülibik?in ermişlerinden olduğunu saygıda kusur edilmemesi gerektiğini söylerdi.

Gülibik, 1966 yılında geride gizem dolu bir ömür bırakarak aramızdan ayrıldı. Sözlerinin anlamını ve derinliğini düşünmeden gülüp geçtiğimiz, maalesef değerini bilemediğimiz bilge bir Sivaslı idi Gülibik. Ruhu Şad Olsun?



Anahtar Kelimeler: 0