SİVASIN CADDELERİNE VE SOKAKLARINA UYDURMA ADLARIN VERİLMİŞ OLMASINA DAİR (2.Bölüm).

SİVASIN CADDELERİNE VE SOKAKLARINA UYDURMA ADLARIN  VERİLMİŞ OLMASINA DAİR (2.Bölüm).

01.Ekim 2023 günlü yazımı,  Sıcak çermikteki “Karlıpınar Caddesi” levhasının neden yok edildiğini hâlâ bilmiyorum. Ama Sayın Karamollaoğlu’nun  zamanında Sivas’ın Caddelerine verilen münasebetsiz isimlerden bazılarının  hâlâ yerinde durduğundan haberim vardır. Onları da yazacağım demiştim. Kastetiğim sokaklardan biri. Şu anda Hamamcıoğlu Hamamının güney tarafında bulunan “Taşlı sokak”tır. Bu sokağın kadim adı “Abdi sokak”  idi.   Asıl “Taşlı Sokak” ise, Hükümet meydanından çıkıp batıya doğru, Sivas Sultanisinin (Kongre binasının)  kuzeyinden Sofu Yusuf Camisine doğru gider, o civarda Püzürük Çayının üstündeki taş köprüden geçerek Hamamcı oğlu Hamamına doğru ilerler ve hamamın kuzey tarafında papur yoluna (Vapur yoluna = Samsun şosesine) bağlanırdı. Bu sokağa “Taşlı Sokak “ denmiş olmasının sebebi, eskiden Sivas’ın taşla kaplanmış yegane sokağı olmasıydı.  
Rahmetli Mehmet Lütfü bey amcam 1900 doğumluydu. Ziraat Bankası Müdürlüğünden Emekli olunca İstanbula yerleşmişti. Yüksek Tahsil için İstanbul’a gittiğimde Sık sık görüşürdük. Bana hatıralarını anlatırdı: Sivas Muallim mektebinde okurken  amcamı da  emsalleriyle birlikte askere almışlar. İstanbul Erenköydeki bir askeri birlikte yedeksubay eğitimi görüyorlarmış. Mondros mütarekesi imzalanınca, ordu dağıtılmış. Amcam da Sivas’a dönmüş. O günlerle ilgili şöyle ibir hatırasını anlatmıştı : “Rahmetli babamla Samsun şosesinin yakınındaki bostanımızda çalışıyorduk. Bir tenezzüh geldi  evin önünde durdu. (O zamanlar otomobile tenezzüh derlermiş).  Bunlar  kim ola diye yanlarına vardık; baktık ki, Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşları. Babam: «Paşam istirahat buyurun» diyerek eve davet etti; ama, kabul etmediler. Babam da bana: “Oğlum git anana söyle çalkama yapsın da getir” dedi. Küçük  güğümle getirdiğim çalkamayı  maşrapaya boşaltıp Paşaya ikram ettim. Hiç tereddüt etmeden içti. Sonra aynı maşrapa ile diğerlerine de ikram ettim. (Amcamın maşrapa dediği tasın adı “yazılı tas”tır ve muhafaza edilmektedir). İki de bir saatlerine bakıyorlardı.  Mustafa Kemal Paşa Babama: «Baba burada ne yapıyorsun? Askerliğini nerede yaptın?» Diye sordu. Babam da davar yetiştiridiğini, Askerliğimi Yenihan’da inzibat olarak yaptığını,  kardeşi Mustafa’nın Sarıkamışta kaldığını, onun yetimlerine de sahip çıktını  falan söyledi. İkide bir saatlerine bakıyorlardı. Vakıt geçirdikleri belliydi. Sonra gitmeye karar verdiler. Vedalaşıp Sivas’a doğru hareket ettiler.”Demişti.
Amcam bunları anlatınca Cumhuriyet tarihinden okuduklarımızı hatırlamıştım: Mustafa Kemal Paşa,  Tokat’tan Sivas’a hareket edecekleri zaman,  Tokat - Sivas arasının kaç saat çektiğini sormuş.  6 saat çektiğini öğrenince, Sivas Valisi Reşit Paşaya hitaben,  Sivas’a gelmekte olduklarını bildiren bir telgraf yazıp Posta Müdürüne vermiş ve bu telgrafı 6 saat sonra çekmesini söylemiş. Amcamın anlattıklarına göre, 6 saat dolmadan az önce Sivas’a vasıl olunca,  Dedemin Çiftliğinde durup biraz vakit geçirmişlermiş. Nitekim Telgrafı alan Sivas Valisi de derhal karşılamak üzere yola çıkmış ve Numune Çiftliğinde (Şimdiki Abdulhamid Parkında) karşılamışlar. Oradaki ilk adım anıtının  sebebi de budur.  
Mustafa Kemal Paşa ile Arkadaşlarının Tokat’tan Sivas’a ilk gelişlerinde kullandıkları papur yolunun (Halkımız vapur yoluna, papur yolu derdi) büyük bir kısmı demiryolunun altında kalmıştır; ama,   iki kilometreye yakın bir bölümü  Dedemin Çiftliğinin (Şimdiki Okatan Çiftliğinin) batısında, bakir olarak kalmıştır. Yolun o kısmına,  Samsun’luların yaptığı gibi,  “Kurtuluş yolu”  adının verilerek muhafaza edilmesini öneriyorum.  Papur yolunun istimlaka uğramayan ucuna, dedemin tarlalarından geçerek,  Abdulhamid’in Numune çiftliğine doğru giden yeni bir yol ihdas edilmiş. Bahsettiğim yola da, son zamanlarda,  Kâtip Çelebi Caddesi adının verilmiş olduğunu görüyorum.  O yolun Kâtip Çelebiyle hiç bir ilgisi yoktur. Kâtip Çelebinin, yakındaki Çelebiler Köyü ile de ilgisi yoktur. Halbu ki  rahmetli dedem, Mehmet Hamdi Okatan,  o yolun güzergahını,  bir kuruş bile istimlak bedeli almadan,  devlete bağışlamıştır. Kısacası o caddeye İsim verilecekse. “M. Hamdi Okatan Caddesi” adının verilmesi çok daha münasip olacacaktır. Bunu da İlgililere öneriyorum. 
Hem Sivas’ın taşla kaplanmış ilk sokağı olması, hem de Mustafa Kemal Paşa ile Arkadaşlarının Sisa ilk gelişlerinde ve sonrasında Taşlı sokakağı kullanmış olmaları münasebetiyle,   “Taşlı sokak” adının korunmasını da öneriyorum. 
Bu vesileyle Sivasın en eski caddelerinden birinin de Şifaiye Medresesiyle Çifte Minare medresesinin arasından geçerek Kalaye doğru giden Tokat Caddesi olduğunu da söylemeliyim.  Gabrilel’in eski Sivas haritasında da işaret ettiğim gibi,  Tokat Caddesi, medreselerin arasından geçtikten sonra  kalenin dibinde, Ulu Camiden Kaleye doğru gelen caddeyle birleşerek, Uzun yol adıyla kalenin dibinden Osman Ağa ve Abdi Ağa Konaklarınının bulunduğu mevkiden sonra Pünzürük Çayı köprüsünden geçerek şimdiki 4. İşletme binasının civarında, taşlı sokaktan gelen papur yoluyla birleşip,   Şahna Kümbetine doğru gidermiş. Uzunyolun Pünzürük köprüsünden sonraki kısmı Şimdiki Kültür Müdürlüğü binalarının,  Cer atölyesi lojmanlarının ve İsmet  Paşa Bulvarının altında kalmıştır. 
Google earht’ten Sivas’a bakınca, Taşlı sokağın Kongre Binasının önündeki Kısmına,  Kongre Caddesi adı verilmiş olduğunu gördüm. Münasiptir. Ona bir diyeceğim yoktur. Fakat Taşlı Sokağın Sofu Yusuf Camiine doğru giden kısmına İhramcızade İsmail Efendi adının verilmiş olduğunu duymuştum.  Google earhten bakınca İhramcızade adını  göremediğim gibi, Taşlı Sokak adını da göremiyorum. Taşlı sokağın elde kalan  kısmının adı değiştirilmemesini, araç trafiğine de kapatılıp  muhafaza edilmesini Sayın Belediye Başkanımızdan istirham ediyorum: Rahmetli İhramcızade İsmail Topra  efendi de,  Ulu Caminin restorasyonuna sebep olmuş, Muhterem bir zattır. Onun adı da yeni açılan caddelerden birine veya münasip görülen bir okula verilerek yaşatılmalıdır. 
Sivas’taki caddelerden birine verilen münasebetsiz isimlerden biri de “Kemalettin İbn Hümam Caddesi” dir.  Kemalettin İbn-i Hümam adlı zatın, kimliğini didik didik ederek araştırdğım için,  Sivas ile uzaktan yakından alakası olmadığını da pek âlâ biliyorum.. Ortalıkta dolaşan laflar ve Kemaleddin İbni Hümam Es-Sivasi adıyla yayımlanmış olan  ve ifadeleri birbirini tutmayan kitapların da,  gayri ciddi bir şekilde  kurgulanmış olan bir senaryoya istinad ettiğini de biliyorum.  O senaryonun yazarı da Sayın Temel Karamollağlu’dur. Meşhur laftır “Şeyh uçmaz müridler uçurur.” Derler.  Sayın Karamollaoğlunun  senaryosu da  uça uça gitmiş, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde konmuştur.  Fakat, mızrak çuvala sığmaz derler ya: TDV ansiklopedisinin İbn Hümam Maddesini “analitik düşünerek” okursanız,  İbn Hümam’ın Sivas İle alâkasına işaret eden her hangi bir mehazın kullanılmamış olduğunu da rahatlıkla görebilmeniz, mümkündür. Okuyucularıma zahmet olmasın diye  TDV İslam ansiklopedisindeki ilgili yazının giriş kısmını, aşağıda  görüşünüze sunuyorum:

"İBNÜ’l-HÜMÂM
ابن الهمام   
Kemâlüddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Abdilhamîd es-Sivâsî el-İskenderî (ö. 861/1457)
Hanefî fakihi, usul ve kelâm âlimi.

Müellif:
FERHAT KOCA
790’da (1388) İskenderiye’de dünyaya geldi. Bu tarih 788 (1386) ve 789 olarak da zikredilmektedir. Dedesinin dedesi Hümâmeddin’e nisbetle İbnü’l-Hümâm lakabı ile meşhur olmuştur. Dedesi Abdülhamid ve büyük dedesi Mesud aslen Sivaslı olup burada kadılık yapmışlardır. Babası, muhtemelen yaşadığı dönemde Anadolu’nun içine düştüğü kargaşa ortamından kurtulmak amacıyla Memlükler’in idaresi altındaki Mısır’a gitmiş ve İskenderiye’de Hanefî kadılığı görevinde bulunmuştur. İlk derslerini babasından alan İbnü’l-Hümâm, on yaşında iken babasının ölümü üzerine anneannesinin gözetiminde yetişti. Onunla birlikte Kahire’ye giderek Şehâbeddin el-Heysemî’nin yanında Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledi, İbnü’z-Zerâtîtî ve Zeynüddin Abdurrahman et-Tefehnî’den kıraat dersleri aldı. Bir ara İskenderiye’ye dönerek burada öğrenimine devam etti, ardından tekrar gittiği Kahire’de uzun süre kaldı. Cemâleddin Yûsuf b. Muhammed el-Humeydî, İbnü’l-Mecdî, Muhammed b. Ahmed el-Bisâtî, Bedreddin Mahmûd b. Muhammed el-Aksarâyî, Bedreddin el-Aynî, Ebû Zür‘a İbnü’l-Irâkī, İbn Hacer el-Askalânî, Kāriülhidâye, Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne, Muhammed b. Ebû Bekir İbn Cemâa ve Kemâleddin eş-Şümünnî gibi çeşitli mezheplere mensup âlimlerden Arap dili ve edebiyatı, mantık, kelâm, tefsir, hadis, fıkıh ve fıkıh usulü dersleri aldı. Kendisinden çok faydalandığı hocası Abdurrahman et-Tefehnî ile birlikte Kudüs’e, fıkıh usulü okuduğu Ebü’l-Velîd İbnü’ş-Şıhne ile birlikte 814 (1411) yılında Halep’e giderek bir süre bu şehirlerde tahsilini sürdürdükten sonra tekrar Kahire’ye döndü".
Dikkat edilirse “Kemâlüddîn Muhammed b. Abdilvâhid b. Abdilhamîd es-Sivâsî el-İskenderî (ö. 861/1457)” şeklinde yazılmış olan adını ve lakabını açıklayıcı bir mehaz  gösterilmemiş olduğu gibi, ad ve lakabının sonunda sadece ölüm tarihi belirtilmiştir.  Doğduğu tarih biliniyorsa orada neden yazılmamış da iki satır aşağıda “1388 yılında dünyaya geldiği yazılmış?” Onu da Müellif Ferhat Kocaya sormak lazımdır. 
Caddelerin sokakların adı değiştirilecekse, en başta İbn-i Hümam Caddesinin adı değiştirilmelidir.  Sivas’ımızın has evladı olan İhramcı Zadenin adını yaşatacak cadde bulunamıyorsa, İbni Hümam Caddesine, “İhramcızade İsmail Toprak Caddesi” adının verilmesi çok daha münasip olur. 
Saygılarımla.



Ahmet Albayrak
15.10.2023 21:11:33
Harika bir yazı, teşekkürler