SİVAS?A GRAMOFON, TELEFON ve RADYO GELDİ

SİVAS?A GRAMOFON, TELEFON ve RADYO GELDİ

SİVAS?A GRAMOFON, TELEFON ve RADYO GELDİ

Kahvelerde âşıkların saz çalıp türkü çığırmalarının, Karslı Ağa Dayının anlattığı türkülü hikayeleri dinlemenin, evlerde ve mesire yerlerinde sesi güzel olanların elini kulağına atıp şarkı türkü söylemenin yerini ??gramofon?? denilen yeni bir icat almıştı. Bu yeni icat müzik aletini, 1920?lerde şehrimizde ilk olarak Dayı Halit?in aldığı söylenirdi. Daha sonraları Nazıroğullarının Mehmet Efendi, Rahmi Akça, Eczacı Ali Rıza Efendi ve diğer zenginler alırken Arnavutoğlu, Sertağa, Karahallo, Asımınoğlu, Karadayı gibi esnaflar da ilk gramofon alan kahvecilerdi. O zamanlar kahvelerde uluorta çalınan gramofonların sesi dışarılara kadar yayıldığı için bazı tutucu kişiler bu yeniliğe karşı çıkar, ??Gramofon denilen bu aletten müzik dinleyenlerin ahlakı bozuluyor, şarkı türkü söyleyen kadınların namahrem seslerini dinledikleri için günaha giriyorlar, ahali kahvelere dadanıyor?? gibi gerekçelerle, iş yerlerine girip bastonları ile plaklarını kırdıkları için bir zamanlar kahvelerin uluorta yerinde gramofon çalınmaz oldu. Yine de müşterilerinin plak dinleme isteğini geri çevirmek istemeyen kahve sahibi, gramofon kahvenin gözlerden uzak bir köşesinde çalarken bütün Sivaslıların sevip sayıldığı, karşısında el bağlayıp boyun büktüğü, baş çekip önden gidici, rehber olup yol gösterici olan Kamalı Hoca?nın hışmına uğramamak için kapı önüne bir gözcü bırakmayı da ihmal etmiyorlardı.

O zamanlar gece hayatını pek bilmeyen Sivaslının müşterek vasıfları içinde birbirine benzeyen yaşantısına ayrı bir renk, ayrı bir çeşni katmış olan gramofon; her birinin ayrı ayrı tarihi yazılması gereken, bugünse yok olan mahallenin asude havasını, müzik dinleme alışkanlığını değiştirdi. Müzik dinleme hevesinde olan evlerde, konaklarda kulak kesilip dinlenen, hanende, sazende takımlarının yerini ise epey bir zaman gramofon denilen bu yeni icat aldı.

?Telefon

Analarımız, babalarımız, telefonun nasıl bir şey olduğunu, ne işe yaradığını dilmedikleri ve de telefon sözcüğünü telaffuz etmekte zorlandıkları zamanlarda, şehrimizin içi iletişimini ayaklarına şeremet olan kişilere, bilhassa aklı yetik çocuklara yaptırırlardı. Analarımız, biz çocuklara, ??hadi yavrum, Örtülüpınar Mahallesi?ndeki Hatiç Teyzengil?e git de yarın sabah Şirinoğlu Hamamı?na birlikte çimmeye gideceğimizi söyle!?? gibi yumuşlar verdiği olurdu. Acele ulaştırılması gereken bir istek, bir haber varsa çocuklara, ??Aman yavrum, Apti Dayıngil?e koşarak guş gibi git de, bu akşam onlara oturmaya geleceğimizi söyle!?? gibi tembihlerde bulunur, bir an evvel gidip gelmesi için de yere bolca tükürerek ??Aha bak şuraya tükürdüm, bu tükürüğüm kurumadan gidip gelirsen, sana kocaman bir aferinle, avuç dolusu leblebi vereceğim.?? Sözleri ile çocukları yüreklendirirlerdi.

Genç Cumhuriyet?imizde yeniliklerin takipçisi olan kuruluşlarımızdan Posta Telgraf Başmüdürlüğü, 1930 yılında bir manüel santral ile 1950 senesinde 1000?lik santrali kurdu. Bu tarihten itibaren şehrimizdeki bürokratlar ve işyeri sahipleri evlerine, dükkânlarına telefon çektirmeye başladılar. Telefon numaraları 1468 olan Ahmet Erdoğan, 2568 olan Ahmet Günhan, 1000 olan Şükrü Günhan gibi pek çok kişinin telefonları mahallenin müşterek malı gibi, acil iletişim ihtiyacı için kullanılırdı. 1965 senesinde 500?lük santral kurulması ve bunu takip eden senelerde daha modern santrallerin devreye girmesi ile bugün neredeyse ilimizde telefonsuz ev kalmadı.

?Radyo

Devrin Valisi Hilmi Bey 1927 senesinde İstanbul?dan adına ??radyo?? denilen bataryalı bir kutu getirir. Bu kutudan ??ta Mağrip kadar uzak bir diyardaki?? konuşmaların, musikinin dinlenebildiği, halk arasında kulaktan kulağa yayılır.

1937 ? 40 senelerinde radyo bazı zenginlerin konaklarındaki odaların başköşesinde yerini çoktan almıştır bile. Radyo satın alamayacak durumda olan halkın büyük çoğunluğunun bu icattan istifade edebilmesi amacıyla, Halkevi binasının önüne dikilen üç dört metre yüksekliğindeki demir direğin tepesine monte edilmiş, bazılarının benzetmesiyle, tengirdek şapkadan, halkevindeki radyoya bağlı hoparlörden yayın yapılırdı. Halkevi önünde toplanan halk, ikinci Cihan Harbi haberlerini, hoparlörün parazitli sesinden almaya çalışırdı.

Savaşla ilgili haber saatlerini kaçırmak istemeyen ahali, kahvelerdeki kâğıt oyunlarını, saatler sürecek tatlı sohbetlerini yarıda keser, çarşı esnafı dükkânını tezgâhını bırakır, daha seri ve rahat adım atabilmeleri için önlüklerinin bir pöçüğünü belindeki kayışa tutturur, şeremet adımlarla halkevinin yolunu tutarlardı. Davudi sesiyle ünlü spiker Nurettin Altan?ı dinlemek için ahali halkevinin önünü tıklım tıklım doldururdu. O devirde mağaza sahipleri hariç imalatçı esnaf meşinden yapılmış önlük; manav, bakkal, kahveci, lokantacı esnafı bezden yapılmış önlük kuşanırlardı. Haberlerin başladığı anda Sarayın Önü sessizleşir, bu sessizliği bozmak istemeyen faytoncular, arabacılar Sarayın Önü?nden geçerlerken atlarını mümkün olduğu kadar yavaş sürmeye dikkat ederlerdi. Kulak kesilip haberleri dinleyen ahali halkevinin önünü terk edip yavaş adımlarla giderdi. Ahali, dinledikleri haberde eğer savaş hatlarında Almanlar ilerleme kaydetmişse mutlu olur, Almanların mağlubiyet haberlerini işitince hoparlörün çevresinden üzgün ve isteksiz adımlarla yavaş yavaş ayrılırken radyodan yayılan marşların veya şarkıların sesi Cumhuriyet alanında yankılanırdı.

Bilenler bilir; Cahit Külebi, lise tahsilini leyli (yatılı) olarak 4 Eylül Kongresi?nin yapıldığı lise binasında tamamlamıştır. Bir yılbaşı gecesi arkadaşları ile radyo dinlemek umuduyla Çifte Minarelerden lise mektebine kadar üşüye titreye bakır tellerle anten çektikten sonra yatakhanede heyecanla radyonun düğmelerini çevirip şarkılar, şiirler, konuşmalar dinleyeceklerine parazitten başka hiçbir ses duymadıkları için o yılbaşını hüsranla geçirdiklerini anılarında anlatır.



Anahtar Kelimeler: 0