ORTADOĞU DENKLEMİNDE YERELİN AHVALİ

ORTADOĞU DENKLEMİNDE YERELİN AHVALİ

ORTADOĞU DENKLEMİNDE YERELİN AHVALİ

Ortadoğu?da Batı büyük operasyonunu uygulama alanına soktuktan sonra bu planın tam anlamıyla gerçekleşmesi ve devamlılığı için çeşitli yollar aramaya başlamıştır.  Değişen şartlara ve konumlandığı duruma göre isim ve renk değiştiren Batı?nın her zaman yerel bağlamda müttefikler aradığını ya da bir önceki yazıda verdiğimiz Lübnan örneğinde olduğu gibi müttefikler oluşturduğunu görüyoruz.

Bu müttefik arayışında en önemli yollardan biri acıların üzerinden bir azınlık ve alınganlık psikolojisi devşirenleri kendi tarafına çekmek olmuştur. Acıları maharetle dirilterek insanları kin ve öfke sarmalında emellerinin gönüllü iştirakçisi haline getirmiştir. Bunu yaparken son asırlarda uygulamaya koyduğu etnik, dini, mezhepsel ayrımcılığı acıları düşüncelerde katmerleştirerek körüklemiştir. Bu iklimde kendilerini zulme uğramış hisseden topluluklar bir zalimden kaçma ya da intikam telaşında zulmün son asırlardaki yönetmeni olan Batı?nın zulüm çemberine dalmışlardır. Zulüm gören bu insanlar çoğu zaman bu zulmün uygulayıcısı olan siyasi yapılardan ziyade halktan almışlardır. Bu sarmalda hak ve intikam devşirenler hem kendileri hem de düşman olarak kurguladıkları asırlarca birlikte yaşadıkları halkın belli oranda var olan huzurunu da ortadan kaldırmışlardır. Irak?ın bugünkü durumu bunun en müşahhas örneğidir. Zalimlere karşı girişilen savaşlarda, ezilen değişmemekte, sadece ezme ihalesini alanlar ve söylemleri değişmektedir.  Türeyen yeni bir hâkim sınıf önceki durumu işaret eden bir korku imparatorluğu içinde saltanatına yer edinmeye çalışır. Bunu yaparken de Batının desteğini almaktan geri durmaz ve onun argümanlarını evrensel değerler olarak sırtlanır.

Bu başkaldırı Batının Sultasına karşı da olsa Batıda üretilen çareleri bir kompleks duygusuyla yeni yönetimin esasları olarak yürürlüğe koyar. Yıllarca süren psikolojik altyapı çalışmaları başarıya ulaşmıştır. Ülkemizde de yerleşen çağdaş gerici vb. unsurlar gibi Batının değerlerine aykırı davrananlar kendilerinde bir eziklik hissedeceklerinden hep arkalarına Batının değerleriyle inşa edilen duvarlar inşa etmişlerdir, ediyorlardır. Müslüman Kardeşler gibi köklü bir İslamcı yapının iktidara geldikten sonra kurulacak yeni yapıda Batının dayattığı evrensel değerlerden söz etmesi bunun bir göstergesidir.

Asırlardır oluşturulan bilimsel tezler ve siyasi, ekonomik, toplumsal mühendisliklerle oluşturulan öğretilmiş çaresizlik her yanını sarmalamıştır Ortadoğunun  ve Batı dışı Dünyanın. Tabii ki bir de bu çaresizlik sendromunun yerlilerce kabullenmesi ve mantıki, korumacı tezlerle yaygınlaştırılması ve nesillere aktarılması da önemli bir yanını oluşturur. Uzun süreler ülkede yerli işbirlikçilerle ? Gençliğe hitabede şahsi emellerini müstevlilerin emelleriyle tevhid ettikleri söylenen gaflet, dalalet, hatta hıyanet içinde olanlar- birlilikte iktidarın devamı saikiyle tesisinde etkili oldukları bu düşüncenin yerleşmesinde etkili olmuşlardır.

Bu küresel iktidar sahipleri ve yerli işbirlikçileri iktidarlarını tesis ettikten sonra da hiçbir zaman kendilerini emniyette hissetmemişlerdir. Hakkın karşısında Batıl olmanın getirdiği bir yapıyla altlarındaki zeminin kayganlığının farkındadırlar. Bu sebeple bu zeminin durağan olmasını sağlamak adına bin bir türlü çareye başvurmuşlardır. Kültürel manada uyumlu bir yapıyı tesis ederken siyasi alanda da hem kurdukları açık ve gizli mekanizmalar hem de müdahalelerle bu zemini sağlamlaştırmaya çalışmışlardır. Bir paranoya halinde her kıpırdanışı öcü ilan ederken sert tedbirlerle bastırmaktan geri durmamışlardır.  Seçkin halini alan ve yeni düzenden en çok faydalanan zümre statükonun devamını milliyetperver, insancıl ve çağın gerekleri bağlamında kutsi bir sıfata irca ederler, yüceleştirirler.  Şahsi çıkarlarının korunması düşüncesi ya da gaflet ve dalalet Küresel düzenin değirmenine su taşımıştır. Jön Türkler örneğinde olduğu gibi Batı, bir asırdır tesisine çalışılan Yeni Dünya Düzeninin önündeki en önemli engel olan Osmanlı Devletini ortadan kaldırmak için Sultan Abdülhamid?in tahttan indirilmesi gereğini yerli unsurlar ve onların içine sızmış olan yapılara havale etmiştir.

Mevlana?nın ?Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak şey yok, şaşılacak şey kuzu kurda gönül vermiş âşık olmuştur? sözünde olduğu gibi Batı dışı ülkelerde bürokratik ve aydın kesimlerde bu halin emarelerinin kesretle olduğu ortadadır.  Bir ihanet psikozu içinde kurtuluş nidaları atan aydın ve bürokratik kesimler, kutsal gayeler ardına gizledikleri şahsi menfaatlerini ve gafletlerini bu düzenin yerleşmesine yardımcı kılmışlardır. Hatta bu kesime direnen her seferinde haksız şekillerde yapılan müdahalelerle önü kesilen yerli direniş unsurları da bir süre sonra bu sarmaldan nasibini almaktadırlar. Statükoya karşı çıkanlar iktidarlarında statükonun devamını ya menfaatlerine uygun görmekte ya da yıllardır yapılan psikolojik baskıların oluşturduğu iklimde bunu bir zorunluluk olarak görmektedirler.  Yukarıda verdiğimiz Müslüman Kardeşler örneği ile birlikte Arap Baharı?nda Batını başlarına koyduğu diktatörlerden kurtulanların söylemleri ile Türkiye de statükodan darbe üzerine darbe yiyen ve bu statükoyu belli oranda pasifize eden iktidara Küresel yapıya uyum ile alakalı ithamlar bunun örneği sayılabilir.

Bugün Batının zemini sağlamlaştırmak adına özellikle II.Dünya Savaşı sonrasında kendi dışındaki ülkelere yerleştirdiği derin yapıların ortadan kaldırılması sürecinde yeterli adımların atılmaması bugün Ortadoğu?da yaşanan sıkıntıların temel sebebidir.  Batı bu süreçte kurduğu ve sonra yenilediği yapıların devamı için bu yapıları yerleştirmiş ve devamını sağlamıştır. Bugün Suriye?de halihazırdaki iktidarın bu kadar uzun süre direnebilmesinde çıkar saikiyle birbirine bağlanmış yapıların varlığı etkendir. Batı kurduğu bu yapıları bu ilişkilerle sağlam bir temele oturtmuştur. Bugün Esed yalnız değildir; Siyasi, askeri ve ekonomik bir Nusayri yapılanması vardır ki bunlar ellerindeki imkanları kaçırmak istememektedirler. Bunların yanı sıra Hıristiyan Araplar ve Sünniler içerisinde bu oluşumdan pay alan önemli yapılar vardır ki bunlar da bu düzenin devamından yanadırlar. Bu durum genellikle Ortadoğu Ülkeleri ve ülkemizde de geçerlidir. Bugün Mısır?da yönetimde Mübarek gitmesine rağmen iktidarı kaybetmeyen istemeyen Ordu ve etrafındaki güçler Batı destekli olarak yönetime el koymuşlardır. -Bu bağlamda anti parantez Batının Gezi Olaylarında verdiği desteği, Batının Türkiye?de kaos çıkarmak istemesine değil de, Batının demokrasi, insan hakları havariliğine bağlamış olanlar Batının Mısır?daki darbeyi kınamamasını nasıl yorumlayacaklardır- Demokratik yönetim Ordu ve önemli kurumların başındaki birkaç kişiyi değiştirmek ve diktatörü yerinden etmekle derin yaoıyı tasfiye ettiğini zannetmiştir ki sonunu da bu getirmiştir. Ülkemizde de bu derin yapıların tasfiye edildiği aynı faaliyetler sonucunda düşünülmekteydi ki Gezi olayları bunun doğru olmadığını ortay koymaktadır.

Netice olarak bu bölgenin önemi ortadan kalkmadan Batı?nın bu bölgeden çekilmesi mümkün değildir. Batı düşünce kuruluşlarında hazırladığı planları uygulamaya koymak adına yerel bağlamda fizibilite çalışmaları ile uygun gördüğü yerel kesimlerden faydalanmak yoluna gidecektir. Nitekim düşman düşmanlığını yapacaktır; bize düşen onu tanımak ve tedbir almaktır. Ama bu onu dikkate almamamız gerektiği anlamına gelmez. Nitekim gaflet, dalalet ve hıyanet büyük suç ve günahları işaret eder. Batı gelmeden Doğunu n çocukları bu kadar kan ve gözyaşına düçar değillerdi. Hatta bu mazlumiyet, mağduriyet kat kat aşağı derecelerdeydi. Steril ortamlarda hastalıklar en azami ölçüdedir. Batı bu steril ortamı bozmuştur. İnsanın temel özellikleri dikkate alınınca Batının yaptıkları daha iyi anlaşacaktır.  Bu durumun bileşeni birden fazladır, her durumun sebepler hanesinde olduğu gibi.



Anahtar Kelimeler: 0