MİLLİ MÜCADELEDE MEHMET AKİF

MİLLİ MÜCADELEDE MEHMET AKİF

MİLLİ MÜCADELEDE MEHMET AKİF

Seferberlik, tüm halkın etkilendiği bir durumdur. Cephedekiler, cephe gerisindekiler bu durumdan etkilenmişlerdir. Zafer yüksek moralle kazanılacaktır. Milletin bütün fertleri içinde bulundukları duruma rağmen en üst seviyede başarı göstermek zorunda­dır. İstilacı güçlerin kuvveti, kalabalığı siyasi ve ekonomik üstünlüğü karşısında yük­sek bir azimle mücadele etmek gerekiyordu. Olumsuz gibi gözüken her şeyi lehimize çevirmek şarttı. Milli Mücadele`nin tüm milleti kapsayacak bir ruhla kazanılacağına inanan Akif, bunu millete tanıtmak ve benimsetmek hususunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştır. Akif halktan biridir. Çok kabiliyetli, yüksek şahsiyetli ve o oranda itibar sahibi olması, milletine daha fazla yaklaşmasına vesile olmuştu. "Mehmet Akif Milli Müca­dele`nin muazzam bir cihat olduğuna halkı o kadar yakından ikna etti ki, bu vadide öyle mahirane, öyle candan bir üslup kullandı ki Anadolu`nun birçok vilayetlerinde, kazalarında, hatta nahiyelerinde, camilerde, medreselerde, meydanlarda insan kitlele­rine karşı hitabetti. O çok samimi konuşuyor, doğru söylüyordu. Sözleri herkesin üze­rinde çok derin tesir ediyor, onu bir kere dinleyen ve eli silah tutabilen bütün erkekler ailesiyle vedalaşıyor, evini karısını, Allah?a emanet ederek cepheye koşuyordu.?[1] İşgal edilmiş yurdun bir köşesinde boşu boşuna kalmak Akif?e zor gelir. İstan­bul`da yapacak iş kalmamıştır. İzmir`in işgali Anadolu`ya gidişin başlangıcı olur. Ön­ce Balıkesir sonra Ankara... Akif?in Anadolu?ya gelişi oradakilerin mücadele azmini artırır, sevince boğar. Kastamonu`da neşredilen Açıksöz gazetesi bu durumu okuyu­cularına şöyle açıklar: "Sebilürreşad başmuharriri büyük İslam şairi Mehmet Akif Beyefendi?nin Anka­ra`ya vasıl olduğu Ankara gazetelerinden okunmuştur. Zulme hakarete tahammül edemeyerek ailesini, refahını İstanbul`da terk ile Anadolu`ya firar edebilen bu vicdanlı şairin Anadolu`muzun ahvalini şiirleriyle terennüm etmesini temenni ederiz."[2] Bu te­menni dolu haber bir süre sonra gerçek olur. Akif Kastamonu`dadır. Kastamonu`da Akif in yaptığı konuşmalar, Milli Mücadelenin lehimize geliş­meler gösterdiğinin işaretlerini taşır. Akif konuşmasına şöyle başlamıştır: "Sakın milli hareket aleyhinde olanların sözlerine kulak asmayınız. Çünkü onlar halkımızı köle haline getirmek istiyorlar. İçimizde yer yer çıkan isyanlar hep melun düşmanların parmağıyla olmuştur. Allah rızası için aklımızı başımıza toplayalım. Çünkü böyle düşman hesabına çalışarak elimizde kalan bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur." [3] Buraya giriş kısmını aldığımız konuşmanın tamamında Akif ülkenin sıkıntıları­nı, yabancıların imtiyazlarla azarak ihanet içine girdiklerini, vatanın atadan yadigâr bir miras olduğunu ifade eder ve bir dua ile konuşmasını tamamlar. Dua tam bir finaldir. Elleri havada duaya katılan cemaat gözyaşlarını tutamamaktadır. Bu hitabenin ünü çok çabuk duyulmuş, Sebilürreşad`da basılarak tüm Anadolu`ya ulaştırılmıştır. Birçok camide cemaate ve her cephede askerlere okunmuştur. Hizmetin büyüklüğü ve etkisi her yanda hissedilmiştir. Nitekim El-Cezire Kumandam Nihat Paşa Akif ?e çektiği telg­rafta şunları söylemektedir: "Nasrullah Camii şerifinde irad buyurduğunuz mevizenin bulunduğu mecmua­nın ancak bir nüshası elde edilebilmiştir. Diyarbekir Camii kebirinde müminlere okunmuştur. Fakat bu istifade pek mahdut kalacağından cephe mıntıkasını teşkil eden Elaziz, Diyarbekir, Bitlis, Van vilayetleriyle civar müstakil mutasarrıflıklar halkı da nasibedar edilmek ve şerefiyle, hukuku doğrudan doğruya zat-ı âlinize ait olmak üzere Diyarbekir Vilayet Matbaasında tab ve teksir edilerek bütün cepheye dağıtılmıştır. Cenab-ı Hakk`ın vatanperver ve dini gayretlerinizi meşkur eylemesi temenni­siyle hürmetlerimi takdim eylerim."[4] Kazanılan her zafer millet fertlerini sevindirmektedir. Basarı başarıyı çekmek­tedir. Bu ortamda kaybedilen bir vatan parçası hüzün ve acıyı getirmektedir. İşgal edi­len yer Bursa olursa acı kat kat artmaktadır. Akif bu acıyı da en samimi duygularla ifade eder. Acı yüreğindedir. Düşman kuvvetleri adeta yüreğini çiğnemektedir. Hissi­yatını bülbülün feryadıyla ifade eder: Eşin var aşiyanın var baharın var ki beklerdin Kıyametler koparmak neydi ey bülbül nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. Bugün bir yemyeşil vadi, yarın kıpkızıl bir gülsen Gezersin hanümanın şen, için şen, kainatın şen Teselliden nasibim yok hazan ağlar baharımda Bugün bir hanümansız serseriyim öz diyarımda! Ne hüsrandır ki: Şark`ın ben vefasız, kansız evladı, Serapa Garb`a çiğnettim de çıktım hak-i ecdadı! Hayalimden geçerken şimdi, fikrim hercümerç oldu, Selahaddin-i Eyyubi`lerin Fatih`lerin yurdu. Ne zillettir ki: Nakus inlesin beyninde Osman`ın; Ezan sussun, fezalardan şilinsin yadı Mevla`nın! Ne hicrandır ki: En şevketli bir mazi serab olsun; O kudretler, o satvetler harab olsun, türab olsun! Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han`ın; Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan`ın! Ne haybettir ki: Vahdetgahı dinin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca mevasız kalan dindaş Yıkılmış hanümanlar yerde işkenceyle kıvransın Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslam`ın haremgahında na-mahrem... Benim hakkım sus ey bülbül, senin hakkın değil matem!  

Anahtar Kelimeler: 0