Konuş(ma) mı dediniz!

Konuş(ma) mı dediniz!

Sosyal bir varlık olan insan, zaman zaman da olsa küçük veya büyük mutlaka bir topluluk karşısında konuşma ihtiyacı duyar.

Başkalarına düşüncelerimizi anlatmak, onları ikna etmek, motive etmek, etkilemek için “etkili konuşma” yöntemleri ve ilkelerini bilmek zorundayız.

İnsanın sosyalleşirken en önemli iletişim aracı olarak kullandığı dil, konuşmanın en temel özelliğidir.

Hiçbir insan doğuştan güzel konuşma yeteneğine sahip değildir. Zamanla konuşma sanatının inceliklerini öğrenerek ve pratikler geliştirerek, kişi konuşma yeteneğini geliştirebilir.

Doğru ve güzel konuşma çalışmaları; kişinin kurduğu ya da kuracağı iletişimlerde;  sosyal hayatta, iş hayatında daha başarılı, daha özgüvenli, daha samimi ve daha etkili olmasına yardımcı olur.

Yapılan birçok çalışma da göstermiştir ki; dil ne kadar gelişirse birey kendini o kadar iyi ifade edebilmektedir.

Kendini daha iyi ifade edebilen kişiler, gerek sosyalleşme konusunda daha başarılı, gerekse toplum içerisinde daha yüksek statülere ulaşma konusunda her zaman bir adım önde olmaktadırlar.

Ancak özellikle son zamanlarda hemen hemen hepimizin sık duymaya başladığı bir cümle var ki, o da: “Biliyorum ama konuşamıyorum.”

Bir insan bir konuyu bildiği halde, neden o konu hakkında doğru, düzgün ve yeterince cümle kuramaz, bildiklerini, düşündüklerini istediği gibi ifade edemez?

Pek çoğumuzun karşılaştığı bir durum, konuşmamak ya da konuşamamak, tutulup kalmak.

Gerçi çevremizin de konuşmamız konusunda bizi yüreklendirdiğini pek söyleyemeyiz. Nedense anaokulundan itibaren “çiçek ol!” ile başlayan, beden eğitimi derslerinde, askerde “hazırol!” komutu ile devam eden susma-susturma  eylemi hayat boyu devam etmekte, hep susmamız istenir.

Baksanıza büyüklerimizin sözlerine, konuşmamız konusunda cesaret vermek yerine susmamızı istiyor bizden:

“Konuşmak için iki dudak, susmak için bir yürek gerek. Her şeyi anlayacak ve anlatacak tek dil; sessizliktir.”
“Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar”
“Büyüklerin yanında küçüklere söz düşmez.”
“ Söz gümüşse sükût altındır”;  
“Sükût ikrardan gelir.”
“Bülbülün çektiği dili belasıdır” 
“Dil sükût ederse, baş selâmet bulur”;  
“Dilini zapteden başını kurtarır”; 
“Üzerine laf düşmedikçe konuşma”; 
 “İki dinle bir söyle”; 
 “Dil ederse istirahat, kalp eder rahat.”

Sonra bir bakıyoruz, çevremizde dilini bilmeyen onu konuşamayan, iki lafı bir araya getiremeyen, bildiğini dâhi aktaramayan birçok insan.

Oysa konuşmak ve dil, öğretim ve öğrenimin anahtarı, bilgi aktarmanın ve biriktirmenin yegâne sağlayıcısıdır. Dil olmasaydı uygarlık olur muydu?

Ne yazık ki iyi, güzel ve etkili konuşmayı iyi bilen ve özendiren bir toplum değiliz. Oysa bu konuya daha fazla önem vermeli, kendimizi ve çevremizi bu konuda yetiştirmeli, geliştirmeliyiz.

Hem kendimizin hem toplumumuzun hem de insanlığın düşünce dünyasının gelişmesi için bu çok çok önemli.



Anahtar Kelimeler: Konuş() dediniz!