KİM ÇOCUK YAPABİLİR?

KİM ÇOCUK YAPABİLİR?

KİM ÇOCUK YAPABİLİR?

Kimi tanrısızlara göre (nihilistler) insan, dünyaya fırlatılmış, nereden geldiğini bilmeyen ama bir daha dirilmemek üzere mezara gireceğini bilen, hayatı boyunca eza çeken, yalnız ve zavallı bir canlıdır. Bu düşünce, insanın değerini sıfırlar. Onu hayvanın da altına iter. Zira hayvanın aksine, insan içinde bulunduğu kötü ve acıklı durumun farkındadır ve bu olgudan negatif etkilenir.                                                                                                                    

İnsanın vaziyetini böyle görenlerden, kimi çocuk yapar, kimi de yapmaz. Bu durumda çocuk yapmamak makul olan tavır olarak görünüyor. Peki ya çocuk yapmak? Kendini felaketzede olarak gören birinin çocuk yapmasına ne diyeceğiz? Böyle birini anlayışla karşılayabilir miyiz?                                                                                                                                 

Böyle biri, dünyaya getireceği çocuğun da bir felaketzede olacağını görüyordur. Eğer durum böyleyse, o, dünyaya getirdiği çocuğa kötülük yapmış olmaz mı? Ebette olur. Belki böylesi, iradesi dışında dünyaya getirilerek kendine haksızlık yapıldığını düşünüyordur ve kendisinin de bir başkasına haksızlık yapmaya hakkının olduğuna kanidir. O, kendi haklılığını ispat için ne söylerse söylesin, kendisini haklı göremeyiz. Kendi gerçeklik anlayışı çerçevesinde, onun ürememesi gerekirdi. Çünkü yaşam onun için ıstıraptır ve sonuçta çocuğu için de aynısı olacaktır, ve kimseyi ıstıraba mahkum etmek olmaz (onun çocuğu belki din ehlinden olur diye düşünülebilir, ama bu ihtimal, ona çocuk yapma hakkını kazandıramaz, o, kendi düşüncesine göre davranmalıdır).

Ama o bir defa üredi diyelim, peki çocuğunun neden varolduğu sorusuna nasıl bir açıklama getirecek? Böylelerinin çoğunluğu bu noktada bir nihilist gibi değil de bir maddeci gibi konuşur ve yaşamın zevk ve eğlenceden ibaret olduğunu söyler. Onlar, zevklenmek için, eğlenmek için yaşarlarken bunun en makul yaşama nedeni olduğuna kanaat getirmişlerdir ve çocuklarına da bunu bir yaşama nedeni olarak sunarlar. Çocuk bunu bir yaşama nedeni olarak kabul edebilir mi? Belki bir müddet; ama sonra o da nihilizme yuvarlanır ve her şeyi boş görür.

Hedonist maddecilikten ve nihilizmden geçmiş ve hedonist maddecilerden iki, nihilistlerden ise bir adım önde ve nihilizmi bir ideal ile aşmış olan tanrısızlarsa (komünistler), gelecekteki eşitlikçi topluma kendini feda etmeyi bir yaşama nedeni olarak takdim ederler çocuklarına. Bunlarınki bir boş vermişlik yaşamı olmadığı gibi, bir zevk ve eğlence yaşamı da değildir, bir fedakarlık ve mücadele yaşamıdır. Zevk ve eğlence için yaşayanlarsa, maddeci gerçeklik anlayışının nahoşluğu nedeniyle, zevklerden ve eğlenceden buruk bir tat alırlar. Sadece, ölümden anladıkları bile onların ağzının tadının kaçması için yeterlidir aslında.                                                                                                                              Bir yaşam amacı olmadan yaşamak kolay değildir ve yaşam amacı olanlardan kiminde bu amaç zevk ve eğlence, kiminde intihar veya cinayet, kiminde devrim, kiminde güç, kiminde de Allah rızasıdır. Biz, hak olan yaşam amacının Allah rızası olduğuna inanıyoruz. Devrim değilse de, zevk ve eğlence, intihar veya cinayet, güç, insanın değerini düşürücü yaşam amaçları olarak görünmüyor mu?                                                                           Elbette biz zevk ve eğlenceyi yaşamımızdan çıkarmayı istiyor değiliz. İstediğimiz şey, onları bir yaşam amacına çevirmemektir. Hayatta zevkin de yeri vardır, eğlencenin de, boş vermenin de, gücün de, devrimin de? Ama bunlar tüm gücünle peşinden gittiğin şeyler, birinci tercihlerin olmamalıdır.

Buradaki birinci tercih olmaması gereken devrim sol devrimdir. Yoksa dinin politik zaferini tüm gücünle istemende bir sakınca yoktur. Ama böyle bir zaferi bile Allah?ın rızası için istemelisin.                                                                                                              Çocuk yapma, bir hak konusudur, fakat çoklarının sandığı gibi üreme gücüne sahip olan herkesin üremeye hakkı yoktur. Üreyebilmek için, iyi ve olumlu bir hayat görüşüne sahip olmak da gerekir. Örneğin, Müslüman veya Hıristiyan olmak? Bu ikisine göre, yaşam, ölümle sona eren bir çile değildir ve ölüm de ebedi yok oluş anlamına gelmez. İnsan imtihandadır, imtihanı verirse ölümsüzlüğe ve bitmez mutluluğa erişecektir. Böyle bir anlayışta, çocuk yapmanın ne sakıncası olabilir?

Bir ateistin çocuk yapmaya hakkı yoktur. Bunu ona söyleyince, O?na olan inançsızlığını muhafaza ederek, Tanrı?nın neden kendisini yarattığını sorar o? Tanrı?nın buna hakkı var mıydı? Güç perspektifinden baktığımızda, mutlak güçlü olan Tanrı?nın her şeyi yapmaya hakkı olduğunu söyleriz. Ama Tanrı her şeyi yapmaz. O, kendine merhameti farz kılmıştır, o yüzden kullarına merhametle muamele eder. Ve hak açısından bakarsak da, kulunu mutlu etme isteği, Tanrı?ya, kullar yaratma hakkını verir.

Tanrısızlığın pek çok açmazının olmasının yanında, psikolojik olarak insanların üzerinde olumsuz etkileri de vardır. Tanrısız insan ruhsal açıdan rahatsızdır. Böylesi, maddeci bile olsa, zevklenmeye de baksa; sevgisizlik, hamisizlik, yok olma düşüncesinden oluşan manevi bir cehenneme hapsolmaktan kurtulamaz. Hedonizmi nihilizm izler burada. Bazen bu ikisinin iç içe geçtiği de olur. Fakat gelip nihilizme dayanmak, maddeci hedonizmin yazgısıdır. Nihilist, nihilizmden ise, eğer becerebilirse, kendini bir ideale adayarak kurtulabilir. Ama bu da tam bir kurtuluş değildir. Örneğin Jack London kendisini devrime, işçi sınıfına adamıştır ama intihardan kurtulamamıştır. Nihilizmden kesin kurtaran şey dindir. Din burada kişinin psikolojisini düzeltir, onun varoluşunu meşru bir zemin üzerine oturtur, onu çeşit çeşit açmazlardan kurtarır.                                                                                         Dinin nuru dünyayı aydınlatır, dinsizliğin karanlığı ise dünyayı karartır. Dini tasdik eden biri, dinin aydınlığında, en az sorunla yaşamını sürdürecektir. O, birtakım sıkıntılarla karşılaşsa bile yaşamın bu sıkıntıları da onu yıkamayacaktır, çünkü sığınabileceği, kendisini teselli eden, koruyucu bir Rabbi vardır. Dinsizliğin karanlığındaysa kişi, bir kör gibi hareket edecek, kendine zararlı mıntıkalarda dolaşacaktır; sonuçta da helak olacaktır. Bu, gerçeklik açısından imanın inkara üstünlüğünü gösterir, yararcı bir gözle bakıldığında bile, iman inkardan yararlıdır, çünkü insanı ıstırap ve kedere hapseden inkarın tersine, kişiye huzur verir.



Anahtar Kelimeler: 0