Kendi Yarattığınız Krizlerin Tutsağı Olmak

Kendi Yarattığınız Krizlerin Tutsağı Olmak

2000 yılının bir sene öncesi MHP’nin Refah Yol ittifakına kapıları kapatmasıyla başlayan Ana Sol-D hükümeti iş başına geçmişti. İktidar uzun ömürlü olmayı başaramadı. Cumhurbaşkanı ile Başbakanın karşılıklı atışması ve fırlatılan kitapla başlayan siyasal kriz ve finans krizi baş göstermişti. Başbakanlık önünde Ecevit’in bina çıkış anında havaya fırlatılan kasa atma hikâyesini birçoğumuz unutmamışızdır.  

Bir gecede kur ateşinin patlaması, hayatın kısa sürede toplum nezdinde ağır faturalara sebep olmuştu. İlerleyen günlerde Devlet Bahçeli’nin ani karar vermesiyle erken seçim gündeme alınmış, yapılan seçimlerde koalisyon ortakları seçim yenilgisini almışlardı.
Krizden bunalan millet çoğunluğu genç bir partiye buyur demişti. 

Genel başkanı yasaklı olmasına karşın uzaktan kumanda ile devlet yönetme mazbatasını alan AKP kısa sürede iktidarın ilk beş yılında acemiliğini üzerinden atmayı başarmıştı. 

O yıllarda dış ülkelerin her türlü desteği alış, içerde toplumsal destek en yüksek seviye yükselirken, partililer, bürokratlar ve diplomatlar nazarında her kapının kilidi kendiliğinden şıp diye açılıyordu.
Önceleri yasaklı olan genel başkan, başbakan, sonra cumhurbaşkanı oluvermiş ve Türk siyasetinin 20 yılına damga vurmuştu. Önüne çıkan krizleri fırsata çevirmeyi başaran Erdoğan iktidarını sanki görünmeyen bir el koruyordu. Muhalefet partileri CHP-MHP-SP gibi partiler ne yaptılarsa baş edemediler. Siyasi rekabet bir birlerine olmadık tariz ve suçlamalarla sürdü gitti.

Ta ki 15 Temmuz darbe girişime kadar. O gece MHP-AKP ittifakı kendiliğinden mi oluştu, Türkiye şartları mı oluşturdu veya görünmeyen el ilkesi buradada mı; devreye girdi halen bilinmiyor ama resmi ittifaka evirildi. MHP karşılıksız destek ilanı ile kendi kitlesini şaşırtsa da yaptığı işleme gizemlilik süsü vererek sükuneti sağlamış oldu. 

AKP kendince milat olan 15 Temmuz’dan sonra sanki başka bir parti olmuştu, zaten bizzat Cumhurbaşkanı da birçok konuşmasında “Atık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söylemini tekrarladı durdu. İç ve Dış ilişkilerde başlayan rekabetçi siyaset, yerini daha sert ve katı bir yönetime bırakmıştı. Ve Erdoğan o günden bu güne kadar MHP ittifakı ile birlikte kimseyi dikkate almadığı, bakanları dahi zaman zaman haşladığı gazete haberlerinde sıkça tekrarlanır oldu. Bu durum kimilerince partili cumhurbaşkanına verilen yetkiler çerçevesinde, kimilerine göre ise devlet kadrolarında yapılan partizanlık neticesinde gelinmişti.
AKP yandaş ve akraba kayırmacılığı yapmış mıydı? Evet, yaptı cevabını verebiliriz. İhalelerde şeffaf oldu mu? İlk zamanlar evet sonrasında hayır deriz. Bürokratik kadrolara makam ve mevki atamaları neye göre oldu. Liyakat esas alınmadı. Görevde yükselme sınav şartları nasıl delindi. Hüllecilikle diyebiliriz. Bütün bu benzeri örnekleri çoğaltmak mümkündür. Peki cumhur ittifakı bu gün gelinen noktada başarılı mıdır- başarılı değil. Patinaj yapıyor, saplandığı ekonomik, dış ve iç açmazlardan çıkamıyor. Devlet’in kasası zayıflamış, üçüncü devletlerden takas ve borçlanmak istiyor. 
Ekonomik krizin faturası yoksul halk kitlelerini acımazca vuruyor ve bu gidişatla vurmaya devam edeceğe benziyor. Bu krizi cumhur ittifakı karşıtları mı yarattı. Değil bu kriz dış politikayı iyi ayarlayamayan kadrolar eliyle oluştu. Bu konuyu ileri günlere bırakmayı, iç politika yanı ile devam etmek daha yerinde olur sanıyorum. İç politika yönü ise bizzat Cumhurbaşkanının faiz karşıtlığı ve mali dengelerin bizzat AKP’li ekonomi kurmaylarının bozmasının payı sanılandan çok daha büyük olmuştur. Merkez bankası politikalarına alabildiğine müdahale edilmiş, dahası dışarıdan akan döviz cinsi nakit akışının kesilmesi ile zor günler başlamıştır. 

Velhasıl kelam APK kendi yarattığı krizlerin faturasını yoksul halka ödetmektedir. Bu yoksullaşma ve cumhur ittifakının adalet ve eşitlik ilkelerinin sorgulanmasına vesile olduğu da kesindir. 

Yaklaşan seçimler öncesi iktidar tarafından verilen her maaş artışı, esnafa açılan kredi muslukları, çıkartılan yeniden yapılandırmalar, borç ödemeleri ve mali artışlar seçim yatırımı olarak gözükecek ve Cumhur ittifakına oy şeklinde dönmesi zor olacak.

 Yani benim gibi ilk döneminde AKP’ye oy vermeyen ancak iktidar değişimine sıcak bakan birilerini ikna etmek hayli zor olacak. Kendi yarattıkları krizlerin, canavar haline getirdikleri enflasyonun faturasını biz ödemeye niyetli değiliz. 

Kalın sağlıcakla.