HUZURLU BİR SON-BAHAR

HUZURLU BİR SON-BAHAR

HUZURLU BİR SON-BAHAR

Sonbahar bu senede güzel geldi?

Hani Allah için içimden de öyle güneşli bir sonbahar yazısı yazmak gelmiyordu.

Bu sonbahar Sivas`ta uzadıkça uzayan güneşli günler açıkçası bende de öyle derin, büyük, buğulu hüzünlü hislere yol açmıyor.

İçimde çok basit ama bir o kadar da insanı yaşama sabitleyecek güçte istekler geziniyor.

Kağıtta lüfer pişirmek istiyorum mesela.

Bilgisayarın başına geçip  yazı yazmak yerine Çeşme?de deniz kenarına oturup meyveli milföyler yiyip küçük fincanlarda kahveler içmek istiyorum.

Tüvit ceketleri jean pantolonlarla kombinleyip yılan derisi bir koltuk altı çantayı koluma sıkıştırıp, yüksek topuklu ayakkabılarla caddelerde salınayım istiyorum.

Güneş batmadan balkona kurduğum sofrada konuklar ağırlayayım istiyorum.

Sabah 07.00`de değil de 10.30`da uyanayım diyorum.

Gazeteleri okumak yerine aylardır birikmiş o güzelim dergilerin içinde kaybolayım bununla da kalmayayım, ne kadar gerilim ve korku filmi varsa "bana işlemez" rahatlığıyla uzanıp koltuğa seyredeyim diye düşünüyorum.

Üstelik bunları istemekle kalmıyorum, kısmen yapıyorum da...

Şükürler olsun ki yapabiliyorum demeliyim.

---

Böyledir, bazı şeyleri okumasanız, izlemeseniz de bir şekilde haberdar olursunuz.

Öyle ki tatilde okuduğum birçok gazete de İbrahim Tatlıses?in kızını şarkıyla uyutmuş olduğunu öğrenmiş oldum.

Bu arada televizyonda bir zayıflama programı başlıyormuş mesela.

Gülben Ergen yine Hülya Avşar`ı anmış.

Falan olmuş filan olmuş...

Uzaktan baktığınız zaman "oh" diyorsunuz: Oh, iyi ki kariyerimi bir başkasının varlığı üzerine inşa etmeye kalkmamışım. Oh, iyi ki vermişim kiloları. İyi ki susabilmeyi öğrenmişim birazcık... İyi ki uzamış bu güneşli sonbahar.

---

İnsan şişman olmazsa anlayamıyor gerçekten bir dilim pizza karşısında dökülen gözyaşlarının ne kadar gerçek olduğunu. Giydiği hiçbir şeyin insanı mutlu etmediğini, "yeme!" diyene duyulan o büyük öfkeyi ve o kişiye çatal batırma isteğini hatta ölümcül diyetlerin nasıl ölümcül kederler verdiğini asla bilemiyor...

Ya da soğuk ve karanlıktan bıkmazsa da anlayamıyor mevsimin şu son güneşi aslında ne kadar kıymetli?

Kendini sevemezse işte, kendine benzettiği başka birine ödetmek istiyor bu sevgisizliğin bedelini...

Veya bir ilişkiyi toparlayabildiği kadar kurgulayabiliyor ayrılığını...

Uzun sürmüş bir uyuşukluktan sonra farkına varıyor hareket ve değişim ne denli önemliymiş meğer.

Nasıl kıymetliymiş sıradan günlerin sıradan saatleri...

Depremi yaşamazsa anımsayamıyor, büyük deprem haberlerinin ardından gelen hayatta kalabilme mucizesini...

Sevmezse keşfedemiyor sevilmenin ne demeye geldiğini...

---

İşte öyle...

Sivas`ta güneşli bir sonbahar gününde yüzümü gökyüzüne verip elimde çay fincanı, kafamda dünden sabahtan okuduğum haberlerin kırıntıları, bu okuduklarınızı karaladım...

Uzayan huzurlu sonbahar biten huzursuz yaza şükretmeme sebep oldu...

"Sıradan bir gün işte" diye...



Anahtar Kelimeler: 0