HÜRREM?İN SÖYLEMEDİKLERİ

HÜRREM?İN SÖYLEMEDİKLERİ

HÜRREM?İN SÖYLEMEDİKLERİ

Muhteşem Yüzyıl dizisi geçen yıldan aldığı rüzgârla, diğer dizilerin meşhurlarını ve güzellerini transfer ederek yeni sezona fırtına gibi girdi (pardon; cümlenin sonunun futbolla karıştırdım.)

Hürrem?in kaprislerini izleyen seyirciler (!) dişiliğinin hakkını veren yeni yosmayla, Hürrem?in düştüğü duruma sevindiler. Sanki?

Çok eleştirilen bu dizide özellikle, padişahın özel hayatı ve hep haremde yaşanmış gösterilmesiydi.

Yapımcılar az hınzır değil, biliyorlar toplumun en çok eleştirdiklerini; daha fazla izlediklerini?

Tarihi anlatan filmde, kullanılan diyaloglar ve dil tam harc-ı âlem.

Misal; Hatice Sultanın kız yeğenine hitabı, ?Halacığım??

Tamda son günlerin modası, annelerin; annem, babaların; babacığım demesi gibi yani pedagojik deformasyon?

Dizide kullanılan dilin anlaşılır olması kabul edilebilir, ancak yinede popüler dilin tercih edilmesi, izleyicinin zihnini yormamak ve film kadar zaman alan reklamlara zinde kalması için olabilir(!).

Sinema tekniği açısından, özellikle tarihi filmlerde dış sahnelerin çekim zamanı düşünüldüğünde, her hafta yetişemeyeceğine göre, mevcut dekor içinde de daha objektif anlatımlar olmalıdır.

Tarihimiz; önemli kopukluklar olmuş ve dünden bugüne süre gelen geleneklerden ziyade, bugünden düne uzatılmaya çalışan bir köprü gibi, yorumlarla ve yapanın ideolojisinin etkisinde öznel olarak sunulmaktadır.

Tarihin nesnel anlatılamayacağı iddia edilir ancak; tarihten günümüze kalan kültürel (somut ? soyut) miraslar, objektif tanımları da yapma zorunluluğunu yüklemiştir.

Osmanlı 19. Yüzyılın getirdiği, dışında gelişen milliyetçilik akımlarına kadar farklı milletleri pratikte bir arada yaşatmayı başarmıştır. Bugün dahi tüm dünyaya anlamlı bir model oluşturmuştur.

Burada başardığı pratiğin, teorisini yap(a)madığı tartışılabilir.

Osmanlı farklı kültürleri bir arada tutmayı başarırken, aynı zamanda bu farklılığa; alt kültürleri yok olma kaygısı yaşatmayan ortak bir üslup verebilmiştir.

(Bir türlü anlayamadığım, aynı zamanda haz etmediğim, ancak militarist eğitimde karşılığı olabilen, sığ bir ifade tarzı olan ?POTADA ERİTME? olmamıştır.)

Fuzuli ? Baki ? Nef-i ? Nedim - Şeyh Galip gibi birbirini takip eden ama tekrar etmeyen zengin mirası, her biri tek başına ülke mutfağı olabilecek; zeytinyağlı ? sebze başlığıyla Ege ? Akdenizi, hamur ? tatlı ? kebabıyla tüm orta doğuyu, balık çeşidiyle Kuzeyi temsil eden kültürünü nasıl reddederiz.

Geçmişiyle yüzleşmeme ? korkma dürtüsüyle söylenen ?tarih tekerrürden ibarettir? gibi klişeler yerine, günün olgularıyla okumaya, anlamaya ihtiyacımız aşikârdır.

4000 yıllık geleneğe sahip Türkler de, Asya Hun devletiyle başlayan ?KUT? ve temsil yetkileriyle oluşan geleneksel yönetim tarzındaki; Osmanlı?da Padişah ? kul ilişkisini, bugünün algısıyla değerlendirmek yine klişeli tarih okumadır.

Türk toplumu otoriter rejimi değil otoriter kişiyi sevmektedir.

Binlerce yılda oluşan gelenek ve jeopolitik konumu ele almadan, tuzu kuru, üç ? beş İskandinav modelini anmak ya rüyadır ya da bilgi eksikliğidir.

Kurgulanmış ve mitleştirilmiş tarihiyle; nesilleri, kibirli ? buyurgan dolayısıyla güçsüz- kırılgan yetiştirilen Yunanlıların onca uzak ? yakın ülkenin desteğine rağmen düştükleri duruma bakarak mezar taşlarıyla övünmek yerine, günümüze örnek olacak zenginliklerimizi de inkâr ve ihmal etmeyelim.

??sadece fethetmiştir?? gibi sığ ve klişe düşüncelere cevaben; fütühat bahsine girmeden bugün dahi çevremizde ki coğrafyanın hastalığı ve çözümü tarihimizde gizlidir.

Not: Tarihi film ve romanlar; tarihi öğretmezler ama öğrenme merakı uyandırırlar.

OKUYANA ? ANLAYANA?



Anahtar Kelimeler: 0