HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

HAVA KURŞUN GİBİ AĞIR

Türkiye Cumhuriyeti.
Kimsesizlerin kimsesi olarak tasarlanıp, o düş ile ruh kazandırılmış bir devlet.

Çetin koşulları geçtik, emperyal hötçübaşlarının namlularına, bu topraklarda yaşayan her canın hısımlarının göğüs dayayarak var ettiği nazlı bir devlet.
Hem insanlık alemi nezdinde hem de vicdan hükmünce haklı bir cumhuriyet.

Yatılı okuduğum zamanlardan hatırlıyorum, giysilerimiz bile devletin kucaklayıcılığı ile ayrı bir hava katardı gurbete direnirken ki tahammülümüze. Hatta öyle ki, minik yüreklerimizi boğdu boğacak gibi olan ana baba özlemize dökülen sahiplenmişliği, yine çocuk ruhumuzda acayip bir kabadayılık, kayımlık ve yiğitlik rüzgarına sebep olurdu.

Biraz örselensek de, bizimle ilgili herkes, devletin kanatları altında, onun güvencesiyle yarınlara hazırlanan canlar olduğumuzun bilincinde ve ötesine geçemiyorlardı.

Elbette, kimsenin aklından böyle bir şey geçtiğine tanık olmadım, ancak devlet denen millet ahlakı dahil yürek gücünün, bilek gücünün, bilinç ve akıl gücünün eşgüdümlü bütünlüğünün işleyiş türküsünün etki alanı dışına çakmak ne mümkündü. Yeltenen olsa bile, buna izin verecek ne gönül ve de vicdan bulmanın imkanı vardı.

İliklerimize kadar işletilmiş ve düşünsel kısırlığa sebep olduğu bir yana, slogandan öteye geçmeyen düşüncelerini davranışa dönüştürmeye çalışanların dur işareti de Türkiye ön adıyla ciddiyetini süslemiş devletin ahlakıydı.

O zamanlarda, bu ahlakın tezahürüne rastladığımız her kişi ve kimliği bu gün sevgi ve saygı ile yad ederek kayda geçirme çabamızın altında yatan en belirleyici etkileyen, ortak iradeyi, ortak gücü, tasada, kederde ve sevinçte vicdan akarına sevketme niyetine, onun bilincine olan eşsiz katkılardır.

Yani, hükmüne amenna denmiş, kamusal iradeyi, üzerinde anlaşılmış ana yasalar ile yine kamunun (milletin) yüksek menfaatince kullanan devleti, umum insanlığın erdem deryasına akan duru ırmaklara duyarlı eyleyen sevimli tavır ve eylemlerdir.

İlgili veya ilgisizdir, bilemem, bunları benim aklıma, Avrupalı  kardeşlerimizin bir devletinde yayın yapan bir dergide çizilmiş karikatür ve kıyısına köşesine serpiştirilmiş gülünç yazılar getirdi. Bu ayıbın münferit olduğuna şüphem yok ancak, altında yatan ilkel güdüyü besleyen şeylerin, kaybedilen kadim insani değerlerin yerine tıkıştırılmış vicdan süzgecinden geçmemiş, her koyun kendi bacağından asılırcı, altta kalanın canı çıksıncı ve gıdığına kadar kapital çukurundalık diye düşündüm.

Üzülmek insanın insan olduğunu belgeleyen şah duygulardandır, keza sevinmek de öyle fakat, bunların erdeme yarenliği hangi koşullarda yaşandığı veya ifade zemininde ifşa edildiği ile ilgilidir.

Aklı başında ve azbuçuk da okumuş yazmış bireyilerin davranışları, toplumun kültüründen tam bağımsız değildir. Hele ki, kendisini takip eden okurlarına tarihin çok özel bir zamanında hitap eden basın yayın gerecinin emekçilerinin hiç mi hiç. Şöyle demek maksada daha çok hizmet eder; bireylerin kültürü toplumların kültürüne toplumların kültürü de milletin kültürüne ortaktır. Dolayısıyla, devlet dediğimiz örgütün kültürü de milletin kültürü ile doğrudan etkileşimidir.

Bir basın yayın gereci, hedef kitlesinin hoşuna gideceğini düşündüğü içeriği ve dili kullanmayı düşünür çok defa.  Eğer bu yaklaşım doğru ise, demek ki ülkemizde ve çevre ülkelerde büyük yakınlara sebep olan depreme uzak yerlerde sevinen kardeşlerimiz var. 
Peki devletler olabilir mi?

Siz soruları çoğaltın, ben başa döneyim.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, milleti ve dostlarıyla, aynı zamanda dünyanın insanlığı hatmetmiş canlarıyla birlikte başına gelen korkunç depremin ağır hasarının altından kalkmaya çalışırken bir daha gördük ki, millet olarak nazlı ve haklı diye nitelediğimiz devletimize güvenimiz dünyayı hayrete gark etti.

Biz sevinçte de böyleyiz.
Zor durumlarda Mehmetçiği yanıbaşımızda görünce hangimizin gözleri dolmaz, ya da Türkiye Cumhuriyeti yazan bir aracın ağıdımızın mahaline gelip durduğundaki hislerimizi hangimiz tam dile getirebiliriz?
Böyle durumların yaşandığı anlarda biliriz ki, devlet, milletin gücünü yaramıza merhem olmaya getirmiş, koruyup kollama görevinin de güvencesini yüreğimizin başına nişanlamıştır.

Son günlerde, yaşadığımız duyguların tahrip ediciliğine dayanabiliyor olmamızın tek sebebi insan olarak dayanışıyor olabildiğinizdir. Ona sebep, yarınları kurtaracak olan da, nsan bilincinin bu güzelliği sürdürebilir netlikte olmasıdır.

Ben, siz veya dünya Türkiye Cumhuriyeti Devletini sevmekte inanın çok haklıyız. Bunun sebeplerini sıralamak veya tadını tam anlatmak imkanı yok. Ancak şunu söyleyip geçeyim istiyorum; bu memleketin taşında toprağında, ağıdında ninnisinde insanın insan kalmaya dair mücadelelerinin insanlığı hayrete düşüren öyküsü buğulanıyor.

Bu nedenledir ki, başımıza gelen bu felaket günlerinde yanımızda olanları tarihe kaydeden sürecin kayıt şerhi sandığımızdan daha önemli.

İleride, uydu görüntülerinin yakın çekiminden çok daha iyi anlaşılacak milletimizin canı pahasına verdiği destansı mücadele.

Yardım kolilerinin içine bolca kefen koyun diyen bir milletin ferasetini ve sabrını ekleyerek hüzünleniyoruz acınacak hallerine bir kaç çakal da olsa el ovuşturup gülümseyenlerin

Cansın Türkiyem.
Kimsesizlerin kimsesi güzellik.

Abbas Turan
Ankara, 10.02.2023



Anahtar Kelimeler: KURŞUN