HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL

Anadolu kendi çocuklarının cansız bedenini erken yaşlarında bağrına basmakla namlı yurt. Onu sevdasına katanlar çile yanında durup gölgelenmişler.

Ustam Hasan Hüseyin Korkmazgil de onlardan biri.

Bu günlerde ülkemizin çok yerinde anıldı, anılmaya devam ediyor.

Bu yurdun aydınları ve sanatçıları hiç hak etmedikleri halde şunu kabul etmişler; öldükten sonra farkedilir ve anlaşılırız.

Ustamın adını Sivas Valiliğimizin resmî internet sayfasında gördüğüm gün çok sevinmiş ve gözlerim dolu dolu birilerine anlatmaya çalışmıştım. Sanat ve şiir özelinde Valilik görevlilerinin duyarlılığı sebebiyle kıvanmakla kalmadım, solcu, komünist vb nitelemelerden ötürü tanınmış (popüler) ortamların dışında tutulmuş, Sivas sevdalısı, Halk Kültürü vurgunu, Türkçe’nin ve Türkiye’nin çalışkan emekçisi Hasan Hüseyin’i yerelde olduğu gibi milli değerler kaydına resmî olarak da geçişini alkışladım ki hem de nasıl.

Pir Sultan Abdal damarının, niteliği tartışılmaz öncülerinden biri olan Hasan Hüseyin Korkmazgil, yaşarken görmezden gelinişine, burun kıvıranlara ve uğruna birçok işleyişe itiraz ettiği insanlarının kendinden habersizliğine içerlese de, “ abece’den geçince kıracın çekirgesi” ön ifadesi ile eninde sonunda bir gün O’nu anlayacaklarını düşlüyor, bundan ötürü yüreği her sızladığında “olacak” diyordu “biz ne dedikse olacak” bu canım memlekette.

Yanılmıyorsam Yeni Halkçı Gazetesi’nde çalışırken, bir akşam Hasan Hüseyin son otobüsü de kaçırır, alel acele caddeye çıkar, neylese de taksiden başka seçenek kalmamıştır. El eder bir taksici cana, sür Basın Sitesi’ne der.

Parasının yetip yetmeyeceğini bilemiyor ve araba ilerlerken parayı denkleştirmeye çalışıyor, eve yaklaştıkları bir sırada, taksi şöförü, ne oldu abi, niye telaşlandın der ve ustama bakar, zaten kapıya gelmişlerdir, parayı ayarlamak istedim dese de şöför sözü gediğine kor ; ayıp ediyorsun abi, “acıyı bal eyleyen” Türkçe’nin büyük şairinden para mı isterim, bu fırsat nasıl yakalanır, para mara istemez canım abim, sen yeterki yaz” der ve saygı gösterisi nitelikli bir eda ile Hasan Hüseyin’i selamlayarak oradan uzaklaşır.

Bu durumun yarattığı sevinç ile eve giren Hasan Hüseyin yüzündeki ve halindeki gurur, onur ve sevinç karmaşasını fark eden eşinin merakını gidermek için, “işte budur, emekçi beni anlamış, okumuş, üstelik de bizim için acıyı bal eyleyen şairden para mı alınır dedi ve gitti “ der ve Azime hanımın bir şey söylemesine fırsat kalmadan, rengi yiter, gözlerindeki gülüş karanlığa gark olur, hüzün sağanağında ellerini ufalayarak oturacağı yere doğru ilerlerken, acısını yıllardır içinde yaşadığı bir durumu itiraf eder; “bu kadar şey yazdım, bu yüzden bir o kadar da çile çektim, dünyanın uzak memleketleri kitaplarımı okudular da, kardeşlerim bir dizemi dahi bilmiyorlar, yanarım da ona yanarım der” ve konuyu kapatır.

Ankara’daki bir çok anmasında gerek düzenlenmesine bizzat katkıda bulunarak gerek ise başka anmalarda konuşmacı olarak O’nu anlatmaya çalıştım onlarca yıl. Hep şunu söyledim; o yerelden evrensele uzayan Anadolu köklü bir ozan, yazın emekçisidir. Gürün’de doğmuş olduğuyla kendini onurlu sayarken, Sivas’ın halk kültürü temelinde bütün değerlerinin farkındalığından aldığı güçle pek kabadayı durmuştur.

Elbette, bu canım ülkenin bir çok aydın ve sanatçısının başına gelenler O’nun da başına gelmiştir. Kahraman Maraş’ımızın Göksun ilçesinde başladığı öğretmenlik görevinden Nazım Hikmet’in şiirlerini okuduğu için 1951 yolunda tutuklanarak ayrılmak zorunda kalmış, daha sonra İstanbul’a gelmiş, orada da tutunamayınca memleketi Gürün’e gelmiş, orada arzuhalcilik, tabelacılık gibi işler yaparak ayakta durmaya çalışmış, o zamanın koşulları ve toplum algısı sebebiyle bir süre yalnız ve yoksul kalmış, sonra bir zaman Ankara’ya gelmiş, bir kaç gazete ve dergide basın işçiliği yapmış, bir ara zamanın ünlü Forum Dergisi’ni devralmış, bir ara milletvekili adayı olmuş fakat en çok yazmakla yorulmuştur.

Onlarca yazısını şiirinin bir dizisine değişmeyeceğini söylese de, özellikle Türk Halk Kültürü ile ilgili dergilerdeki yazılar dikkate değer bulgular taşımaktadır. Halk Şiiri konusunda, O da diğer ustalar gibi önemli saptamalar yapmış, halk ozanlarını sevgi ve saygıyla anmış, şiirlerinde onlardan dizeler alarak yeni biçemlere ulaşmıştır.

Hiç aklımdan çıkmayan bir saptaması da şudur ki, ben de öyle düşünüyorum; durumu/sorunu tespit ve tarifte pek mahir olan halk şiiri (ve ozanları) çözüme dair öneri sunmakta umulduğu kadar ufuk açıcı değiller.  Acı, keder, gurbet, yoksulluk, sömürü gibi başat konuların işlenişi, gelenekselin izleğinde, yine aynı debi ile akmış demeye getirdiğini anlamıştım.

Edebiyatın, sosyal çevresi diye niteleyeceğimiz dergi, gazete veya söyleşi ortamlarına fazla köylü kaçan(!) Hasan Hüseyin Korkmazgil, bol ürettiği sebebiyle de (anlaşılır gibi değil) zaman zaman eleştirilmiştir.

Eski bakanlarımızdan İsmet Yılmaz Kültür Bakanlığı’ndaki müsteşarlık görevi sırasında Hasan Hüseyin Korkmazgil’in doğduğu baba evinin müze biçiminde düzenlenmesine katkıda bulunmuş, bu katkı şairin oralarda daha yakından tanınmasına önemli bir destek olmuştur.

Ankara Hilton Oteli’nde Sivasımızın ileri gelenleri ve her partiden milletvekillerinin olduğu bir toplantıda mikrofondan kendisine Hasan Hüseyin’in doğduğu evin müze yapılması adına gösterdikleri saygıdeğer duyarlılığını ifade edip bir şair olarak kendi adıma teşekkürümü sunduğumda, hiç tereddüt etmeden “Acıyı Bal Eyledik” şiirini okumuş ve salondaki hemşehrilerimizin farkındalığını artırmıştı.

İlk zamanlar bizlerin de içinde bulunduğu anmaları geleneksel hale getirmek amacıyla yöre derneklerimizden Kızılırmak Köy Dernekleri uzun yıllar Hasan Hüseyin Korkmazgil’i anma etkinlikleri düzenledi, yine Pir Sultan Abdal Derneği Ankara Şubesi de anmalar yaptı, sonra memleketi olan, Gürün’ün İlçe Derneği’nin eski başkanı Doğan Yalçınkaya ile başlayan anmalar, bu toprakların en cefakar canlarından olan usta ozan Hasan Hüseyin’in kökleriyle ve çocukluk yıllarıyla yeniden buluşmasına çok önemli katkılar sağlamıştır.

Yine, hemşehrisi ve Giresun Üniversitesi öğretim üyesi Hatem Türk’ün “Hasan Hüseyin, Başkaldıran Dizeler” adlı doktora çalışması bu anlamda ayrı bir kadirşinaslık örneği olarak alanyazınımıza geçmiştir

Şimdilerde, sosyal medya imkanlarında yoğun paylaşımlar ile ülkemizin birçok yerinde Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiiri, edebi yönü, kişiliği ve diğer birçok başlıklarda anmaları yapılmaktadır

Eşi Azime Korkmazgil’in, Hasan Hüseyin’i anma, onunla ilgilenenleri bilgilendirme ve araştırmacılara kaynak sağlama konularındaki insanüstü çabasına vurgu yapmadan geçmek istemem elbette. 
Şu gün olmuş halen aynı heyecan ile çırpınıp durmakta.

Gürül gürül akan Şuğul Çayı gibidir o, Kızılırmak ile deryalara, ummanlara can atan eşsiz çağlayandır o.

O’nun şair yüreğini bilirim; çelik sarmalından bir zırh gibi korur has duyguları, dünyadaki yalnızlığının temel sebebi de, hayatı herkes adına savunduğu ile ilgilidir.  Bu inat yüzünden dolu dolu umutlar edinir gönlüne merhemleyin, üşür, yorulur, amansız sayrılıklara düşer yine de vazgeçmez kendini yalnız eyleyen bu yaman sevdadan. O bilir ki, sömürü de, soygun da, savaş da, yalnızlık da hayatı herkes adına savunanların dünyayı barışa boyadıkları gün bitecektir.

Aydını olmayanın aydınlığı olmaz.

Ustam Hasan Hüseyin, ekmek herkese yetsin derdiyle yürek eskitirken işin ana formülünü bulmuş bile; madem dünya kavanoz dipli hal almış, yeni hayatı inşa için sevmek mayalı imece önermiş her defasında.

Öyle ya, susa susa biriktirmiş koskoca Anadolu’nun yavrusu olunca, dağlarına da dert yanasınız tutuyor.

Ne güzel demiş ustam; 
Sevmek kurar bu dünyayı yeni baştan!

Allah eyvallah.

Abbas Turan
Ankara, 26 Şubat 2023



Anahtar Kelimeler: HASAN HÜSEYİN KORKMAZGİL