Çal Çoban Çal, Gam Senin Neyine?
Ulu Hakan Yıldırım´ın bile gözdesidir. İki gözünün bebeği, Sivas ve oğlu Ertuğrul´u kaybedince, dünyası kararır, yıkılır. Bir ağaç altında dünyadan bi haber kaval çalan çobana “Çal çoban çal, gam senin neyine, Sivas gibi kale Ertuğrul gibi oğul mu kaybettin? Senden mesut kim var?” diye nidada bulunur
DÜŞMAN DUŞALI KALSIN
Yusufçukların, çayırlardaki munis sesi, yankılanmaya başlamıştı yine. Cılız gözelerin, ırmağa doğru destursuz salınışına, çamurun libasını giyinmiş kerpiç evlerin silueti eşlik ediyordu. Küme küme dereciklerde, gözlerden ırak yuvalarını ören turnalar, sıcağın tüm cömertliğiyle bedenlerini yıkıyorlar ve her karaltı görmelerinde, ürkek bakışlarla etrafı kolaçan ediyorlardı. Sıra servilerin, serin rehavetine kapılan yaşlılar, alınlarının çentiklerine aldırmadan, ?hey gidi günler? nidalarıyla, derin iç geçirişleri konuk ediyorlardı; zaman ve mekân aşan sabırlarına...