GEZİ VE TAKSİM İÇİN FİKRİMİN İNCE GÜLÜ

GEZİ VE TAKSİM İÇİN FİKRİMİN İNCE GÜLÜ

GEZİ VE TAKSİM İÇİN FİKRİMİN İNCE GÜLÜ

Bizim entel dantel çevrenin ağzından Allah- Peygamber nidaları duymaya bayılıyorum, mest oluyorum, onları gördükçe alnımı secdeden kaldırasım gelmiyor.

Çünkü, yıllarca insanların inanç özgürlüğüne ket vuran sistemin, yani ``dindarsız nesil yetiştirme projesinin`` mayalanmadığını görüyorum.

Şimdi de dindar nesil yetiştirme projemiz var. Bence çok güzel görünüyor. Fakat.. İşte, `fakat` kısmı birazcık problem teşkil ediyor. Çünkü, dindar olup olmama, kişinin din ve vicdan özgürlüğü ile ilgilidir.

Ben nasıl, başörtümü çıkarmak istemiyorsam; birileri de başörtüsünü takmak istemeyebilir. Bir insana, bir şeyi zorla dayatamayız. Bir kişinin, dini vecibelerini yerine getirmesi için önce tanıması ve özümsemesi gerekiyor. Çünkü, hiç kimse, tanımadığı bir şeyi sevmez, sevemez.

Bu iki projede birbirinden eksik, birbirinden problemli, birbirinden tepeden inmeci.

Gezi Parkı eylemlerini/direnişlerini sosyolojik perspektifle okuduğumuzda, temelinde bir sınıf mücadelesi olduğunu görebiliriz.

Duran adam eylemlerinde de, yatan adam eylemlerinde de...

Bizim ülkemiz cennetler cenneti gerçekten! Omuz attığımız her şey, mitoz bölünme misali sınıf kavgasına tutuşuyor. Çok meraklıyız birilerini öteki görmeye, dışlamaya.

Eğer, bir gün geriye dönüp baktığımızda acaba biz neden `iflah olmadık` diye sorarsak, cevabını mitoz bölünme aşkımızda aramalıyız.

Benim hey gidi akıl tutulması yaşayan ülkem!

Ben, bu sınıf kavgalarını ilkokuldaki çocukların silgi kavgasına veya ergen, sivilceli gençlerin kız kavgasına benzetiyorum.

Birisi kadın, birisi ülke ikisi de aynı şey!

Boşu boşuna `Anavatan- Anakara-Anadolu` demiyoruz. Her şey, biz kadınların doğurganlığının veya erkeğin soyunu devam ettirme isteğinin altından çıkıyor!

Gezi Parkı toplumsal hareketinin eril olduğunu söyleyecek olan var mı?!

Yoldan geçerken tazyikli suyu afiyetle içen kırmızı elbiseli kadın bunun en bariz örneğiydi.

Keşke sevgili emniyet mensupları, başta masum olan bu eyleme limon sıkmasalardı, sıkmasalardı da bende ??Taksim, barışın-kırmızı gülün?? sembolü oldu diyebilseydim?

Ben devlet olsaydım, ilk gün yapılmış olan yanlışlığı telafi etmek için bir temsilcimi gönderirdim. Oradaki çevreci eylemcilere teşekkür edip, birer fidan hediye ederdim. Hatta birkaç gün burada piknik yapabileceklerini, resmi olarak izin verilebileceğini söylerdim.

Sonra, bu eko-feminist hareketi uzaktan izlerdim, müdahale etmezdim. Ta ki, yasadışı örgütler türevlenene kadar, bu provakotörleri masum çevrecilerden ayrı tutardım.

Gezi parkı son zamanların en ses getiren olayı oldu. Şimdiye kadar o kadar çok toplumsal hareket oldu ki aslında, fakat bu olayı diğerlerinden ayıran yönü:

Postmodernizm yiyen kitlenin, Modernizm kusmasıydı.

Ülkemiz zorlu bir değişimden geçiyor. Bunu da 1960?ların Anadolu marka arabaya dizel benzin koyarak yapmaya çalışıyor.

Kısacası, ülkemiz farklı bir modernliğe doğru evriliyor!

Son olarak, Taksim ve Gezi Parkı için şunu talep ediyorum:

Taksim ve Gezi bundan sonra barışın ve huzurun sembolü olsun. Bunu deneyelim en azından.

Mesela, önümüzdeki günlerde halk şenlikleri havasında konserler verilsin, eğlenceler düzenlensin. Ve bu alana, başörtülüsü, başı açığı, genci, yaşlısı koşsun gelsin. Kötü günleri unutalım, bir ve beraber olduğumuzu gösterelim?

Sevgilerimle...



Anahtar Kelimeler: 0