GERÇEK NEREDE, İDEOLOJİ NEREDE?

GERÇEK NEREDE, İDEOLOJİ NEREDE?

Her ne kadar iktidar yetkilileri en üst perdeden yaşanmakta olan ekonomik, gıda, pazar, konut, kira, sanayi, emtia, döviz gibi sorunların varlığını inkâr ve ret etseler de mızrak çuvala sığmıyor. Görünen köy kılavuz istemez denir ya, bal gibi kriz yaşanmaktadır. Her ne kadar AKP, inkâr yiğidin kalesi düsturuna sığınsa da, lamı cimi yok kriz var bu krizin anası, babası, AKP iktidarıdır. Birçok yönetim kademesi, krizi dış mihraklara, başı, sonu belli olmayan düşman güçlere yıkmak gibi klasik kestirme metoda başvursalar da, kral çıplak, kaçmaya, göçmeye, boş bahanelere sığınmaya hiç ama hiç gerek yoktur. İktidara, fanatik politikacılara ve yakınlık duyan yandaşlara yakışan bu krizi kabullenmektir.

Oysa AKP politik aktörleri, kontrol altında tutukları basın ve yayın kuruşları, medya ve TV’LER aracılığıyla yandaş medyada her gün algı operasyonlarıyla, kafalar karışsın, doğru, eğri birbirine karışsın ki, gerçek durum cemiyet içinde bilinmesin derdindeler. Hani,” deveye sormuşlar neden eğrisin, merem doğru ki”, demiş, politik dünyamızı en iyi şekilde tarif eden bir halk deyimi. Neremiz doğru, hangi kurumu ele alırsanız elde kalıyor. Sağlık sektörü, kuyruklar dönemine vurgu yapan Sayın Erdoğan, çok övündüğü sektörün içler acısı halini bilse yöneticilerin ekseriyetini bir çırpıda görevden alırdı, bakan beyi bir daha aynı görev tutmanın büyük hata olduğuna hükmederdi. Üç başlı sağlık sektörün ballı kaymağını özel hastaneler işgal ederken, egemen zihniyetin ve gücün rolüne dikkat çekilse, karşımıza AKDAĞ ve KOCA ikilisi çıkıyor.” Parası olan çok yaşasın, az olan, az, olmayan yaşamasın.” Sağlıkta her şey para olmuş çıkmış. Randevu sistemi deseniz Arap saçı,

Bitti mi, bitmedi; 2002 yılarında mevcut hükümetin teşvikiyle Üniversite Tıp Fak. Hastaneleri- Devlet hastaneleri ayrımcılığında ibre devlet hastanelerine doğru kaydı. O gün bugün, devletin sağlıkta üvey evladı Üni. Tıp. Fak. Hastanesi oldu, para muslukları kısılırken, personel ve tıbbi cihaz eksikliğiyle, büküle büküle bu hale geldi. Oysa devlet hastanesi ne kadar milletin malı ise Üniversite hastaneleri de milletin malıydı. Siyasi kıskançlık, çekememezlik devasa kurumu işlevsiz bir hale getirdi. İş yükü altında bunalan hastane durumuna düşürüldü, birkaç hoca ve asistanlarla baş başa bırakıldılar.

Bir anektot, değerli bir dostumla sohbet esnasında aynen şunları ifade etmişti.” Zam verilmeden önce, bizde hocalar:30+ 10 = 40 bin lira alıyor, devlette ise doktor maaşları- 60-80 arasında değişiyor. Hoca tutamıyoruz, her serviste Sivas için 1 veya 2 hocamız oluyor, çalışmaktan dinlenmeye , bilim alanında, makale dahi yayınlama vakitleri kalmıyor.

Sağlıkta çalıştığım zamanlarda dikkatimi çekerdi, acil durumda devlet hastanesine başvuran hastaların, çoğunluğu Üniversite hastanelerine sevk edilirdi. Sorunlu hastalıklar, teşhisi zor olan hastalar, kalp krizlerin üçte ikisi yine sevk edilirdi. Belki şimdilerde durum aynıdır. Hal böyle iken Tıp. Fak. Hastanelerine üvey evlat muamelesi göstermek neden. Hadi ilk devre bahse konu Üniversiteler, solcuların kontrolündeydi, şimdi durum tersi artık AKP’nin borusu ötüyor, halen daha geçmişin saplantılı düşünce haline ne gerek kalıyor. Devlet, şehir hastanelerine verilen donanım, personel, tıbbi cihaz desteğini, özlük haklarının iyileştirilmesini, maaş ve sosyal hakların genişletilmesini neden Üniversitelerden, esirgersiniz. 

Sağlık böylede, diğer kurum icraatları çok mu iyi, bence her kurum işleyişi, yetersiz sevk ve idaresi başlı başına konu başlığı ile hakkında sayfalar dolusu yazı yazılabilir. Tenkite açık o kadar yalan, yanlış uygulamalar çoğaldık ki,  göçmen politikası başlı başına büyük sorun oldu, milletin başına, her vatandaşın romantik idealleri olabilir, bireysel bir tercihtir. Bu romantizm dini, milli de olabilir, genelin aleyhine, hak ve menfaatlerine aykırı bir pozisyona dönüşmüşse, uyguladığınız stratejiyi yeniden değerlendirmek mecburiyetini hâsıl olmaz mı? Hamaset yapmaya, lüzum var mı? Janjanlı Tarihi, dini ve milli sorumluluğumuz var diyerek, topluma zorla dayatmaya, fedakârlık istemeye kimsenin hakkı olmasa gerekir.

Bizim memleketin hali ne olacak diye iyi niyetli başlayan her haklı eleştiri çok sesli koro eşliğinde reaksiyona uğruyor. Farklı fikir ve düşünceye karşı gösterilen tahammülsüzlük her geçen gün şiddetini artırıyor, totaliter demiyoruz ama otoriterleşme eğilimini ağır bastığını gözlemliyoruz.

Emekli insanları düşman gözüyle gören bir anlayış,  bu’muydu sizlerin anlı şanlı tarihle yarışan adaletiniz, vicdanınız hiç i sızlamadı. 

Böyle mi, sağlayacaksınız toplumsal barışı, adaleti, eşitliği, hak ve hukuku, yeni Türkiye hayalini, büyük Türkiye rüyasını, sözüm ona Türkiye Yüzyılı masalını. Kendi yazdığınız siyasi hikâyelere, kendiniz inanabilirsiniz, beis yok, lakin herkes inansın, inanmak zorunda, tek seçenek, başka yolu yok diyerek, dayatmacı, zorlayıcı, siyasi rüya, hayal, masal, hikâye, ütopya gibi masa başında üretilen rafine edilmemiş düşünce ve fikir ve doğmalara karnımız tok demek zorunda bırakmayınız insanları. Yani demem o ki, AKP olarak, havalarda uçmayın, ayaklarınız yere değsin ve Türkiye gerçekleriyle, vatandaşın gerçekleriyle, sizlerin ideolojik gerçekleriniz örtüşsün. Yok, biz biliriz, dediklerimiz, kabul etmeyen fertlerin, cemiyetin kafasını ‘biz’ kırarız zihniyetine sahipseniz o başka bir konu, o zaman bekleyip göreceğiz, gidişat nereye.

Kalın sağlıcakla.
 



Anahtar Kelimeler: GERÇEK NEREDE İDEOLOJİ NEREDE?