ENGELLİ ? ENGELSİZ AYRIMINA SON!

ENGELLİ ? ENGELSİZ AYRIMINA SON!

ENGELLİ ? ENGELSİZ AYRIMINA SON!

Toplumdaki Engelli ? Engelsiz ayrımının sonlandırılması amacıyla EBİAL?in programı kapsamında ilimize gelen Uzman Psikolojik Danışman Fatma Zengin yurtiçi ve yurtdışındaki tecrübelerini gazetemizle paylaştı.

Toplumdaki engelli - engelsiz ayrımının sonlandırılması amacıyla ilimizde önemli programlar düzenlenecek. Engelli ve Aileleri Bireyleri Çalışmaları (EBİAL) öncülüğünde yapılan programın ilk adımı olarak Uzman Psikolojik Danışman Fatma Zengin katılımıyla bugün Buruciye Otel?de düzenlenecek konferansla programın startı verilecek.

Sivas ile birlikte Türkiye genelinde 8 ilde faaliyet gösterecek olan Engelli Birey ve Aileleri Çalışmaları (EBİAL) kapsamında yarın ilimizde de bir konferans düzenlenecek.

Bugün Buruciye Otel?de düzenlenecek olan konferans saat 14.00?da başlayacak. EBİAL Çalışma Yürütücüsü Umut Koşan bu çalışmaları toplumsal farklılık bilincini artırmak, kentte yaşayanların kent yaşamında aktifleştirmeye katkı sunmayı amaçladıklarını kaydederek, bu kapsamda Uzman Psikolojik Danışman Fatma Zengin?in ilimizde gönüllü olarak konferansa katılacağını kaydetti.

Engelli Bireyler ve Aileleri Çalışmaları?nın Tanıtım Günü?nde Uzman Psikolojik Danışman Yeditepe Üniversitesi Öğretim Görevlisi Sağlık Bakanlığı ve Aile Sosyal Politikalar Bakanlığı adına Dünya Sağlık Örgütü?nün Toplum Temelli Rehabilitasyon Projesinde Ulusal Danışman görevini sürdüren Fatma Zengin, yurt içi ve yurt dışında önemli çalışmalara imza atmış birisi olarak, Türkiye?deki bu yönde yapılan çalışmalar ile yurt dışındaki gelişmeleri anlatarak tecrübelerini paylaşacak.

Uzman Psikolojik Danışman Fatma Zengin, EBİAL Çalışma Yürütücüsü Umut Koşan ve Basın ve Halkla İlişkiler Sorumlusu Gözdenur Aytekin ile sohbet ortamında yaptığımız röportaj şöyle:

EBİAL nedir bize biraz anlatabilir misiniz?

UMUT KOŞAN: EBİAL aslında benim bir buçuk iki sene önce tanıştığım aslında durup düşündüm de. Hep yapılan çalışmaların toplamı. Tecrübelerin tamamı. Yani ben damdan düştüm. Ben damdan düşenleri ve düşmeyenleri bir araya getirdim. EBİAL?in asıl amacı bu. Mesela hep deriz ki engelsiz bir Dünya. Bu bence en büyük siyasi ve ekonomik sorunu. Zaten Dünya?nın bir engeli yok. Bu bir engelsiz kent olabilir. Ama bu da manevi anlamda değil mimari anlamda olmalı. Ne yazık ki engelsiz kelimesi Türkiye?nin sosyal yapısında manevi olarak kullanılıyor.

EBİAL?de neler olacak?

UMUT KOŞAN: EBİAL?de söyleşiler olacak. Grup çalışmaları olacak. Okuma günleri olacak. Sinema günleri olacak. Ve EBİAL?de şu yok. Bir dernek başkanı yok. Bir halkla ilişkiler sorumlusu yok. Her şeyi kolaylaştırıcılık üzerinden gidilecek. Bu EBİAL?in kolaylaştırıcısı benim. Ama yarın hiç birisi de olmayabilir. Diğer yandan EBİAL Ankara?da İstanbul?da Mersin?de Antayla?da start alacak bir çalışma. Yani bu çalışmalarda imece usulü yapılacak. Farkındalık çalışması yapılacak. Buna kısa bir örnek verelim. Engelli birey birisiyle doktora gider. Engelli birey hastadır. Ama hasta olmasına rağmen engelli birey konuşmaz. Hastalığı birisi anlatır. Benim oğlumun şurası ağrıyor. Bu sıkıntısı var. Ve saniyeler sonra doktor hasta bireyi bırakır diğer bireyle görüşür. Şimdi burada iki türlü sorun var.

Bu sorunları biraz daha açabilir misiniz?

UMUT KOŞAN: Birincisi hukuki sorun. Diğeri ise manevi sorun. Hukuki sorun açık ve nettir ki bu hasta hakkının ihlali söz konusudur. İkincisi burada çok açık bir dışlama vardır. Bunlar hem Anayasa?da hem de özürlüler mevzuatına aykırıdır. Diğer yandan manevi sosyal sorunda vardır. Çocuk babasına baba ben neden konuşmadım. Neden konuşturmadın. Aslında burada babası oğlunun yavaşlığını kabullenmiş ve bilinçaltında dışlamış oluyor. Bu da babanın çocuğunun devlet tarafından çocuğa verilen hakların gaspa uğraması söz konusu olur.  Bu vatandaşlık hakkının gaspı vesayet sistemini tartışmaya açıyor. Aslında işin özünde şu var. Bir kişinin insan olarak ve birey olarak algılanması ve bütün vatandaşlık haklarının aslında yaşanılır olması. Ama burada şöyle bir şey var. Ne o baba ne o doktor ve de o çocuğun bunların hiçbirinden haberi yok. Mesele orada zaten.

Çünkü ben engelliyim doktor hatası yüzünden. Ve engelli okulunu bitirdim. Ben bu toplumda engelli olarak yaşadım. Sonra iş hayatım başladı. Engellilerin hiç yapamayacağı bir iş kolunda 1996 senesinden bu yana 17. yılımı doldurdum. Ki bunun 5 yılı görsel medya olarak geçti.

Ve ben engelli olarak hala bu toplumda yaşıyorum.

Ve ben Sivas?ta yaşıyorum.

Madımak?ı hem acı olarak yaşayan,

Hem de madımağı misafirperverlik olarak damak tadı sunan bir kentte yaşıyorum.

Ben Sivas?ta yaşıyorum.

Aşka aşık Veysel?in gönüllerde olduğu memlekette yaşıyorum.

Ben Sivas?ta yaşıyorum.

Çifte Minare?nin o mistik havasında.

Ve ben bunun için bu EBİAL?i Sivas?ta başlatıyorum.

***

Fatma Hanım bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

FATMA ZENGİN: Ben Uzman Psikolojik Danışmanım. Yedi Tepe Üniversitesi?nde Öğretim Görevlisiyim. Onun dışında son 3 yılda Dünya Sağlık Örgütü?nün Sağlık Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile ortak yürüttüğü bir proje var. Toplum Temelli Rehabilitasyon Projesi. Bu ruhsal ve zihinsel engellilerle ilgili bir proje. Bu projede ulusal danışmanlık yapıyorum. Bu proje bitmek üzere. Onun dışında kitap çevirilerim var. Ayrıca özelde terapi çalışmalarım var.

Sivas?a geliş amacınızdan biraz bahseder misiniz?

FATMA ZENGİN: Buraya geliş amacımız EBİAL kapsamında engelli bireyler ve aileleriyle ilgili Umut Bey?in yaptığı çalışmalar kapmasında Sivas?a geldim. Ben de yaklaşık 6-7 yıldır bu alanda özellikle ruhsal ve zihinsel engelliler ile ilgili çok çalışmalarım oldu. Engelli hakları toplum temelli hizmet denen Türkiye?nin de hükümetinde geçme konusunda bayağı bir irade gösterdiği yeni bir hizmet sistemi var. Son 10 yılda çok fazla yasal gelişme oldu aslında. Bunlar çok tanınmıyor. Hem o yasal gelişmeler ve onların yol açacağı sosyal alandaki değişiklikler ve bunların engellilere ne getireceği ile ilgili bilgilendirmek amacıyla Sivas?a geldim.

Engellilik alanında Türkiye?de ve Dünya?da ne gibi gelişmeler yaşanıyor?

FATMA ZENGİN: Şimdi bu engelli alanında çok farklı gelişmeler yaşanıyor. Ama maalesef bilgi akışında bazı sorunlar var. Bu alanda yöneticilerin bir kısmının da bilemediği ama aslında hepsini ilgilendiren ve bir bakımda bütün toplumu ilgilendiren çok önemli değişiklikler yapılıyor şuanda. Bu konferansta daha çok bu bilgileri aktarmayı planlıyorum. Yani Dünya?da ne tür gelişmeler var. Ve Türkiye?de son yıllarda ne tür gelişmeler oldu. Aslında Türkiye?de nasıl bir hizmet sistemi var. Ve nasıl bir sisteme dönüştürülmesi hedefleniyor. Bunlarla ilgili bilgiler vereceğim.

UMUT KOŞAN: Engellilik alsında bir hastalık. Ama bu Türkiye?de bir sıfat olarak görülüyor. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?

FATMA ZENGİN: Aslında sorunda burada. Engellilik aslında şimdiye kadar bir tıbbi tanı üzerinden algılanıyordu. Ülkemizde de hala onun üzerinden bir algı ve hizmet sistemi var. Ama aslında son 30 yılda Dünya?daki gelişmeler sosyal engelliler birlikte bir kavram geliştirdiler. Kişinin kendisindeki farklılık sadece o kişiye verilen hizmetlerle aşılamaz. Asıl sosyal çevrenin düzenlenmesi lazım. Onlar aslında o sosyal çevredeki olanaksızlıklar nedeniyle de engelli oluyorlar. Yani farklılar bunu bir farklılık olarak algılamak lazım ve her insanın başına gelebilecek bir şey. Hastalık dediğimiz tıbbi rahatsızlıklar da var. Engelli tanımı çok geniş bir yelpaze aslında. Ve şimdi şey olarak tanımlanıyor. Engellilik nedir diye bakarsanız, fiziksel, bedensel, duygusal, zihinsel veya sosyal anlamda uzunca bir süre toplum yaşamına katılamıyorsanız engelli oluyorsunuz. Dolayısıyla mesela trafik kazası geçirdiniz yani bedensel veya zihinsel bir sorun yaşadınız. Dolayısıyla işinize gidemiyorsunuz, evden dışarı çıkamıyorsunuz, yürüyordunuz artık yürüyemiyordunuz. Kaldırıma çıkabiliyordunuz, artık çıkamıyordunuz. Bu şimdi daha önce kişiyle ilgili bir sorun olarak algılanıyordu. Ama siz eğer o çevreyi o kaldırımları o kişilerin gidebileceği şekilde yaparsanız. Belki o kişi o anlamda bir engelli de olmayacak. Yani işte çevreyi düzenlemekle aslında bir çok engeli ortadan kaldırabiliyorsunuz. Şimdi bu hani çok basit gibi duruyor, aslında çok önemli bir konu. Şimdi ne olacak. Diyelim ki her hangi bir engel yaşadınız. O hizmete sizin oluşmanız gerekiyor eski sisteme göre. Sizinle ilgili bir sorun olarak görülüyordu. Ama şimdi sosyal ve hukuk devletiyseniz ki Türkiye?de sonuç itibariyle Anayasa?da bu şekilde tanımlanıyor. Sizin o şartları sağlamanız gerekiyor. Ve şuanda hem Türkiye Özürlüler Yasası?nı imzaladı 2005 yılında. Peşinden Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesini onayladı 2007?de. Türkiye?de 1 yıl sonra bunu Meclis?te onayladı. Dolayısıyla Uluslar arası bir sözleşmeye de imza attığı için zaten dedi ki devlet olarak Ben bu düzenlemeleri yapacağım. Ve her çeşit engelli kişiyi diğer vatandaşlar gibi yaşaması için düzenlemeler yapacağım. Aslında işin özü şu. Yani kim olursa olsun Bedensel, zihnisel ya da ruhsal bir sorun yaşıyorsa, herkes gibi sinemaya gidebilmeli, herkes gibi okula gidebilmeli, herkes gibi çalışabilmeli. Genel çerçeve bu aslında. Ama şimdi hem hizmetler hem kentin genel kurgulanması bunun üzerine yapılmadığı için aslında çok fazla iş düşüyor. Çok fazla birime iş düşüyor. Belediyelere çok fazla iş düşüyor. Ama genelde Belediyelerin bu bilgilerden pek bir bilgisi yok. İldeki tüm yetkilileri ilgilendiriyor aslında Valililikten tutunda, işte Sağlık Müdürlüğü Milli Eğitim Müdürlüğü, Çalışma ve iş bulma kurumu da bu alana giriyor. Aslında girmeyen alanı yok gibi. Ve son 3 yıl içinde bu içinde bulunduğum projede Avrupa Birliği?nin fonladığı bir şeydi. Yani Dünya Sağlık Örgütü o anlamda işin içerisindeydi. Birleşmiş Milletler?e bağlı bir kurum Dünya Sağlık Örgütü bildiğiniz gibi. Türkiye?den kişiler o projeyi yazdı. Eski Sosyal Hizmetler?den ve Sağlık Bakanlığı?ndan iki kişinin yazdığı bir projeydi ve kabul edildi. Bütün Türkiye?de bu Toplum Temelli Rehabilitasyon deniyor buna. Toplum Temelli Hizmetler aslında. Bu hizmetlerin geliştirilmesiyle ilgili büyükçe bir para kaynağı da ayrıldı. Daha çok eğitim ve araştırma şeklinde şeyler yapıldı. Ama şimdi bunun devamında bir sürü şeyin yapılması gerekiyor. Yani yurt dışında bu hizmetleri bir şekilde son 20 yılda rayına oturtmuş düzenlemiş ülkelerden uzmanlar falan da geldi. Aslında işin özünde bu kurum temelli hizmet deniyor. Yani toplum temelli, şuanda bizim aldığımız hizmet ne? Kurum temelli hizmet. Yani hastane var okul var. Devletin çeşitli kurumları var. Birbiriyle çok koordineli bir şekilde de değil, her birisi kendini nasıl tanımlamışsa, o hizmetleri veriyor. Dolayısıyla vatandaşta artık neyi alabilirse onu alıyor şeklindeydi. Şimdi ise merkeze o kurumun değil de o kişinin konulması gerekiyor. Toplum Temelli Hizmetlerin aslında birinci ayağı bu. O sorunu bizzat yaşayan kişi ve ailesi çok ön planda olması gerekiyor. Yani onların ihtiyacı ne? Onların yaşadığı sorun ne? Almaları gereken hizmet ne ve onlar neyi tercih ediyor. Bütün hizmet verenlerin bunu dikkate alması gerekiyor. Ve buna göre ekipler oluşturuluyor. Mesela şuanda Milli Eğitim?de uygulanan bu bireysel eğitim planı falan var duymuşsunuzdur. O aslında bu mantıkla yapılan bir şey. Şimdi onun aynısı Sağlık Bakanlığı?nda tedavi Hizmet Planları yapılacak. Orada doktor tek başına karar vermeyecek. İşte doktor, psikolog, sosyal hizmet uzmanı vs. bütün hizmet verenlerin aslında bin masa etrafında oturup o hizmeti alan kişiye engel durumu hiç önemli değil. Ve ailesine sizin neye ihtiyacınız var. Ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz. Peki, ne istiyorsunuz diye sorup, sonra kendi verebilecekleri desteği ona göre planlamaları gerekiyor. Ve aslında büyük değişimler getiriyor. Niye? Büyük hastanelerin kapanması gerekiyor. Mesela çok büyük ruh sağlığı hastaneleri var. İki yıl önce Bakan bunu açıklamıştı. Bakırköy falan kapatılacak denildi. O bunların devamı niteliğinde. İşte bu Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı yeni umut evleri sevgi evleri falan açıyor. Yani büyük bakım merkezlerinde kimse kalmayacak. Çünkü oralar aslında toplumun dışında kaldığı yerler. Hâlbuki diğer insanlar gibi yaşamak ne demek. Onlarında bir iş sahibi olması demek. Herkes gibi yaşaması gerekiyor. Şimdi bu düzeni sağlamaya çalışıyorlar.

UMUT KOŞAN: Peki ben burada bir soru sormak istiyorum. Sivas?ta geçen dönemlerde Yetiştirme Yurdu şehrin tam ortasında, yani şuanda bizim üzerinde durduğumuz sosyal bir çevredeydi. Ama bu sevgi evi olarak şehrin neredeyse bir ucuna götürüldü. Bu konuda görüşlerinizi alabilir miyim?

FATMA ZENGİN: Aslında bakarsanız bu bir çelişki. Ama büyük olasılıkla bu bir zihniyet değişikliği gerektiriyor. Şimdi siz bir yasayı değiştirebilirsiniz. Bunu sözleşmelerde kabul edersiniz. Ama insanların yıllarca alıştığı bir düşünme şekli var. Yıllardır yaptığı ve alıştığı bir çalışma şekli var. Bunu değiştirmek çok kolay değil. Ve büyük olasılıkla böyle küçük şehirlere de o bilgiler gelmiyor zaten benim tahminim bu şekilde. Ama kişiye bilgiyi vermekle o iş olmaz. Burada çok ilginç bir şey var. Yurtdışında da bu değişiklikler nasıl sağlanmış. Bu engelli kişiler ve onlarla ilgili çalışma yapan dernekler aslında bu hareketleri başlatmışlar. Bizim buna ihtiyacımız var. Biz bunu istiyoruz falan demişler. Ve görünür olmuşlar. Yani sadece hizmet veren kişiden ben bunu istiyorum ben bunu böyle yaparım deyip tek başına karar veren konumunda olduğu sürece bu değişmeyecek. O yüzden aslında tamda bu bir araya gelmelerin artması, yani o engelli kişi ve aileleriyle eşit bir konumda hizmeti verenlerin hizmeti alanların eşit olduğu algısının gelişmesi gerekiyor. Bu Türkiye için çok yeni bir şey tabi.

RÖPORTAJIN DEVAMI YARIN?



Anahtar Kelimeler: 0