EĞİTİMİMİZ NEREYE GİDİYOR?

EĞİTİMİMİZ NEREYE GİDİYOR?

EĞİTİMİMİZ NEREYE GİDİYOR?

           <

  • Üst yaş gruplarındaki öğrencilerin tamamı nisan ayında okumaya geçerken, 66 ay altındaki öğrenciler için bu oran yüzde 18?ler seviyesinde kaldı.
  • 60-66 aylık çocukların yüzde 67?si tuvalet alışkanlıkları konusunda zorluklarla karşılaşıyor.
  • Birinci sınıfların yüzde 44?ü boylarına uygun olmayan sıralarda bir ders yılı oturmak zorunda kaldı.>> (?60 Aylıklara Takviye Kursu Verilecek?? www.aktifhaber.com-21 Ağustos 2013)

?4+4+4? uygulamasıyla hayata geçirilen ve gelişim psikologları, eğitimciler ve veliler tarafından bu uygulamanın en çok eleştirilen yönlerinden birisi olan ?ilkokula başlama yaşının ?60 ay?a? çekilmesi? uygulamasıydı.60 Aylık çocukların beyin, göz, kas gelişiminin eğitime-öğretime başlamak için yeterli aşamada olmadığı, bu durumun hem öğreticiyi hem de öğreneni zorlayacağı akademisyenler, eğitim psikologları, eğitim yöneticileri ve öğretmenler tarafından oldukça yoğun bir şekilde gündeme getirilmişti. Aynı şekilde, ?60-66-72 aylık? çocukların iç-içe eğitilmeye çalışmalarının, pedagojik eğitim ilkeleri açısından çok sakıncalar doğuracağı, ?60 aylık? sınıflar oluşturulduğunda, bu sınıfta farklı bir eğitim-öğretim  programı uygulanması gerektiği, eğitimciler tarafından altı çizilerek vurgulanmıştı

Acizane kanımızca, genel olarak ülkemiz eğitiminde yapılan yanlışlıkların en başta geleni; eğitim-öğretim alanında bir düzenlemeye gidilirken, bu düzenlemenin getireceği ?avantaj? ve ?dezavantajların?,  uygulamanın eğitime muhtemel etkilerinin neler olacağının bilimsel bir şekilde masaya yatırılmaması ve enine boyuna tartışmaya açılmamasıdır. Bunun sonucunda ülkemiz dünyada çeşitli somut kriterlere göre yapılan sıralamalarda, ne yazık ki, Afrika ülkeleriyle yarışır hale gelerek ?yüzlü!? sıralarda geziniyor. Getirilmesi düşünülen  uygulamalar, bilimsel bir şekilde araştırılmamakta, eğitim şuralarında yeterince tartışılmamakta, eğitim paydaşlarının, akademisyenlerin, eğitim yöneticilerinin, öğretmenlerin, velilerin görüşlerine başvurulmamaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, 2013-2014 Eğitim-öğretim yılında yine ?alelacele? hazırlanmış bir karara daha imza atmaya hazırlanıyor: Ortaokullardan liselere geçiş sınavı olarak önceleri OKS, ardından üç aşamalı ve sonra yeniden tek aşamalı SBS olarak yapılan sınavlar, şimdilerde yerini ?36 sınavlık? bir sisteme bırakıyor. Bu eğitim-öğretim döneminde uygulanması planlanan sisteme göre; bu yıl 8?inci sınıfa geçen bir ortaokul öğrencisi, liseye geçiş için aralık ve nisan aylarında Matematik, Fen ve Teknoloji, Türkçe, Sosyal Bilgiler, Yabancı Dil, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi gibi derslerden yapılacak  12 sınava girecek. Daha sonraki yıllarda uygulamanın yaygınlaştırılması ile birlikte, ortaokul 6 ve 7?inci sınıflar da yeni uygulanacak olan sisteme dahil olacak. Böylece, 6?ıncı sınıftan itibaren bir öğrenci toplam 36 sınava girmiş olacak.

Milyonlarca öğrenciyi direkt ilgilendirecek olan ve çok uzun süreli bir planlama, istişare ve altyapı hazırlığı gerektiren sınav sistemi değişikliğine, bir yıl gibi çok kısa sayılabilecek bir süre içerisinde nasıl geçilebilecektir? Yeni sınav sisteminin getireceği ?avantajlar ve dezavantajlar?, akademisyenler, eğitim yöneticileri, öğretmenler, ölçme-değerlendirme uzmanları tarafından istişare edilip tartışılmış mıdır? Tabiri caizse adeta ?yangından mal kaçırır gibi? hazırlanan ve uygulamaya konulan bu uygulamanın ortaya çıkması kaçınılmaz olan ?dezavantajları? ortaya çıktığında, bundan olumsuz etkilenecek olan çocuklarımıza yazık olmayacak mıdır ? Kanaatimizce, geçmiş yıllardaki pek çok uygulamada olduğu gibi bu uygulamada da ?Dimyat?a pirince gidilirken, yine evdeki bulgurdan ?olunacaktır!!!!!

Örneğin, bu sisteme test sınavlarıyla başlanıp, orta vadede(üç yıllık sürecin sonunda) açık uçlu soru-cevap sistemine geçilmesi tasarlanıyor. Açık uçlu soru-cevap sınav  değerlendirmesinin en büyük handikapı, öğrenci tarafından verilen klasik cevapların puanlamasının objektif olamaması ve  bu değerlendirmeyi her yapana göre değişmesidir. Bu konuyu şöylece açabiliriz: Bir öğrenciye herhangi bir  soru sorarak bunun cevabını klasik bir şekilde vermesini istedik. Değerlendirmeyi her yapan kişiye göre, verilen   puanlar farklılık arz edecektir. Neden şimdiye kadar yapılan ve büyük sayıda öğrencinin performansının ölçüldüğü merkezi sınavlarda(örneğin üniversiteye giriş sınavları) ?çoktan seçmeli? test tekniği tercih edilmektedir? Bu sorunun cevabı oldukça basittir: Çünkü, verilen yanıtlara göre en azından her sorunun değerlendirmesi(Puanlama) % 100 objektif olmaktadır ve değerlendirme çok hızlı bir şekilde yapılabilmektedir. Yapılan klasik sınav kağıtları kimler tarafından okunup değerlendirilecektir? Öyle ya!!!! Klasik sınavları okuyabilecek bir bilgisayar icad edilmiş midir şimdiye kadar?!!!!!!!!

Milli Eğitim Bakanlığı?nın bu ?jet? uygulamalarına diğer bir iyi örnek de,  öğrenci ?kılık-kıyafeti? hakkında yapılan düzenlemedir. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu duruma ?çare? olarak getirilen ?okullardaki öğrenci kılık-kıyafet uygulamasının veli oylarıyla belirlenmesi? yönündeki çözümü, kanaatimizce bu alandaki ?kaosu? sona erdiremeyecektir. Çünkü, diyelim ki bir okuldaki veliler bir yıl oylarıyla ?üniforma? uygulanması yönünde karar verdiler, ama diğer yıl  ? serbest kıyafet? uygulanması yönünde oy kullandılar. Bu durum, her eğitim-öğretim yılında  yeni kaosları ve karışıklıkları beraberinde getirmeyecek midir ?.

Yeni bir eğitim-öğretim başlangıcı hazırlıklarının yapıldığı şu günlerde genelde ülkemiz ve özelde Sivas, eğitim panoraması bakımından nasıl bir görüntü vermektedir? Ülkemiz eğitiminin durumuna işin içine ?istatistiki verileri de katarak kuşbakışı? bir göz attığımızda,  eğitim düzeyi bakımından ne kadar büyük bir çıkmazın içerisinde olduğumuzu kolayca hemen tespit edebiliriz:

Türkiye, 3-5 yaş arasındaki çocukların okul öncesi eğitim programlarına kaydettirilme oranı açısından OECD ülkeleri arasında son sırada yer alıyor.(www.kamuajans.com -26. 04.2013)

Uzun ve sağlıklı bir yaşam, eğitim imkanlarına erişim, kabul edilebilir bir yaşam standardı gibi  kriterleri baz alarak Birleşmiş Milletler(BM) Kalkınma Programı tarafından hazırlanan ve 187 ülkenin değerlendirildiği ?2011 İnsani Gelişme Raporu?nda? Türkiye, 92. sırada yer almış.!!! Bu rapora göre Norveç birinci, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ise son sırada yer aldı.(basından-02.11.2011)

Dünya Ekonomik Forumunun 2010 raporuna göre; Türkiye, 134 ülke arasında eğitim düzeyi sıralamasında 109, okuryazarlık oranı bakımından 106, ilköğretim mezunları sıralamasında 108, ortaöğretim mezunları sıralamasında 114, yükseköğretim mezunları sıralamasında 113. sırada yer aldı!!!

İngilizce düzeylerine göre ülkelerin sıralamasını yapan EF (Education First)?ün İngilizce Yeterlik Endeksi?nde Türkiye, 54 ülke arasında 32?nci sırada yer aldı. (www.on5yirmi5.com)

Ülkemizde GSMH?dan eğitime yaklaşık %3 pay ayrılırken, ekonomik ve sosyal yönlerden gelişmiş ülkelerde bu oranlar % 6 ila 15 arasında değişmektedir. Bütçeden eğitime ayrılan pay sıralamasında Türkiye, Dünya?da 105. Sırada yer almaktadır. Türkiye?de nüfusun ortalama eğitim süresi ?5 yıl?dır.

2013 Yılında dünyaca ünlü ?The Economist? dergisinin yan kuruluşu "The Economist Intellegence Unit? tarafından hazırlanan,  ülkelerin eğitim, yaşam standartları, sağlık olanakları gibi çeşitli kriterler esas alınarak hazırlanan bir araştırmada,  Türkiye Küba, Hırvatistan, İsrail, Kuveyt, Meksika, Tayland, Estonya, Kolombiya, Venezuella, Malezya, Suudi Arabistan; Brezilya; Arjantin gibi ülkelerin bile gerisinde kalarak 51. Sırada yer almıştır.

Yıllar yılı eğitimde ortaya çıkan başarısızlıkları ve aksaklıkları sadece öğretmenin  üzerine yıkarak ve ?günah keçisi? yaparak bunun üzerinden bir çözüm arayışına girilmesi kolaycılığı bir türlü terk edilmemiştir. ?Eğitim-öğretim? olgusunu belirleyen ve etkileyen pek çok değişken bulunduğu, ?öğretmen? olgusunun bunlardan sadece biri olduğu göz ardı edilmekte ve hep unutulmaktadır. Öğretimin; ?öğrenci? , ?yönetici? ve ?veli? ayakları hiç sorgulanmadı ve soğukkanlı bir şekilde masaya yatırılmamıştır.

Eğitim-öğretim alanında yapılan diğer bir temel yanlışlık,  eğitim-öğretimde disiplini ve düzeni arttıracak yönde düzenlemelere gidilememesidir. Öğretmenler, girdikleri ?40 dakikalık? derslerin büyük bir kısmını sınıflarda disiplin ve düzeni sağlamak için çabalayarak geçirmektedirler. Bu durumda, öğretmenden eğitim-öğretim alanında nasıl başarı beklenebilir? Uygulanmakta olan ?Öğrenci merkezli? eğitim-öğretim merkezli anlayış kısa vadede öğrenci lehine bir görüntü arz ederken, uzun vadede, öğrenciye ve topluma çok büyük zararlar verecek gelişmelerin ortaya çıktığı gözden kaçırılmaktadır. Örneğin, ?sınıfta kalma? fiili olarak kaldırılmış, bu durum kısa vadede öğrenci lehine bir durum gibi gözükürken, uzun vadede eğitim-öğretimin tüm ciddiyetini ve verimliliğini mahveden bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Eğitim-öğretimde öğrenciyi kontrol edebilecek olan tüm disiplin uygulamalarının  en alt düzeye indirilmesi, öğretmenin öğrenci üzerindeki kontrolünü ortadan kaldırmış, öğrenciyi zararlı etkenlere karşı koruyan bu olgunun ortadan kalkması giderek çocuklarımızı dış tehlikelere karşı korunmasız ve açık bir duruma getirmiştir.

İlimiz eğitimine de ?kuşbakışı? bir göz atacak olursak, şu sayacağımız durumları hemen kolaylıkla müşahede edebiliriz: İlimizde ilköğretimde ve ortaöğretimde derslik ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısının Türkiye standartlarına yakın olması, okullarımızın donanınım, eğitim-öğretim materyallerinin yeterli seviyelerde bulunması, öğretmen sayısı bakımından ciddi sayılabilecek bir açığın olmaması, öğretmenlerimizin mesleki yeterlik ve tecrübe bakımdan yeterli ve istenen seviyede olmaları, köklü sayılabilecek bir üniversiteye sahip olmamız,  eğitimimiz açısından oldukça sevindirici sayılabilecek yönler.

Buna karşın, eğitim bütçemizin henüz istenen seviyede olmaması, İlimiz kırsalında ?birleştirilmiş sınıf? eğitiminin halen devam ediyor olması, kırsal kesimde ilköğretimden mezun olan öğrencilerin orta öğretime geçişlerinin yetersizliği gibi nedenler ilimiz eğitimini olumsuz yönde etkileyen faktörler olarak göze çarpıyor.

İlave olarak, İlimizin coğrafik açıdan dağınık olması ve oldukça geniş bir alana yayılması, çok büyük oranlarda dışarıya göç vermemiz, sivil toplum organizasyonlarının eğitime desteğinin yeterli düzeyde olmaması, eğitimimizin başarı düzeyini negatif yönde etkileyen faktörler olarak ortaya çıkıyor.

İlimiz eğitiminin  nesnel bir şekilde ?Röntgenini? çekmeye çalıştıktan sonra, hemen şu soruyu gündeme getirebiliriz: Uzun yıllardır İlimiz, eğitim-öğretim alanında Türkiye?de iller bazında 60. Sıralara kadar gerileyen  derin bir başarısızlık durumunu yaşamaktadır? Eğitimde başarısızlık Sivas?ın kaderi haline mi geliyor?

İlimizin özelinde ise eğitimde alanında başarısızlık nedenlerinin analizi yapılırken, öncelikle kurumsal bazda, yönetsel anlamda bir eleştirisinin ve irdelemesinin yapılması gerektiği açıktır. Artık dünyada çoktan terk edilmiş fakat ne yazık ki İlimiz eğitim yönetimine şimdiye kadar hakim olan anlayış; ? katı bir hiyerarşik ?alt/üst? ilişkisine dayalı olarak, öğretmeni okul yönetimine asla katmayan, ?istişareyi? hiç uygulamayan, çağdaş okul yönetimi ve pedagojik ilkeleri hemen hemen hiç gözetmeyen, ?ben yaptım oldu? mentalitesine dayanan? eğitim yönetimi anlayışıdır. Eğitim yönetimimize hakim olan bu anlayış,  bir türlü kırılamamış, bu durum ilimizdeki eğitim-öğretimi adeta yiyip bitirmiş, şehrimiz eğitimini büyük bir başarısızlığa mahkum etmiştir. Birer ?eğitim lideri? olmaları ve ?tatlı sert? bir yöneticilik anlayışını uygulamaları gereken okul yöneticilerimiz  (çoğunlukla), bunun yerine ?alt/üst? ilişkilerini katı bir hiyerarşik yapı içerisinde boğarak, öğretmenlerin tüm şevklerini, heyecanlarını, isteklerini tabiri caizse yerle bir etmektedirler.Gücünü kişiliğinden, bilgisinden değil de daha çok bulunduğu makamdan alan bir yöneticilik anlayışı maalesef çoğunlukla karşımıza çıkmaktadır. Bu saydığımız nedenlerden dolayı pek çok yerde öğretmenlerimizin çalışma şevkleri ve heyecanları kırılmakta, okullarda kendilerini psikolojik olarak rahat hissetmemekte, coşkun, zevkli bir eğitim-öğretim ortamı yakalayamamaktadırlar. Bu durum, eğitim-öğretim etkinliğine ve giderek başarı seviyesine ?ölümcül? bir darbe vurmakta ve başarı etkinliğini inanılmaz oranlarda düşürmektedir.Dinamik, çağı yakalamış, eğitimdeki gelişmeleri yakından takip eden, teknolojiyi iyi kullanan, takım ruhuna sahip, okulları interaktif ve demokratik esaslara göre yöneten genç yöneticilerin İlimiz bazında  sayılarının mutlaka arttırılması gerekmektedir.

Şehrimiz eğitim- öğretim çalışanları arasında ?İlimiz eğitiminin sevk ve idare merkezi olan Milli Eğitim Müdürlüğümüzün, öğretmenlerimizle yeterli bir gönül bağı kuramadığı, onlarla hemen hemen hiçbir şeyi yeterince istişare etmediği? yönünde oluşmuş bir algı eğitim öğretim çalışanları arasında oldukça yaygın bir haldedir. Öğretmenlerimiz, vazifelerini ifa ederlerken karşılaştıkları ?dağ gibi sorunları? taşıyabilecekleri ve çözüme kavuşturabilecekleri bir merci ve muhatap bulamadıklarını düşünmektedirler.

Kadim bir tarihe ve medeniyet birikimine, köklü bir üniversiteye, iyi bir eğitim altyapısına sahip ilimiz, yıllarca terör mağduru olmuş Güneydoğu illerimizle ?başarısızlık? yönünden yarışmaktadır. Ortaya çıkan bu trajik başarısızlık durumunun nedenlerinin, İlimiz kamuoyu, sivil toplum kuruluşları, bürokratlar, üniversitemiz akademisyenleri, eğitim sendikaları tarafından enine-boyuna masaya yatırılması, bilimsel olarak incelenmesi ve araştırılması ve ?ivedilikle? Sivas?ın eğitim alanındaki bu başarısızlık durumuna son verecek çareler geliştirilmesi, İlimiz toplumsal geleceği açısından hayati bir önem arz etmektedir.

Ülkemizde uygulanan eğitim sisteminin, dünyadaki bilimsel ve ekonomik gerçeklere dayalı bir yapı taşımadığı, çok ?teorik? kaldığı, ilköğretimde ve ortaöğretimde öğrencileri mesleğe yönlendirmenin tam anlamıyla yapılamadığı bir gerçektir.  Milli Eğitim Bakanlığı, ?Partilerüstü? ve gelir geçer politik kaygılardan ve çekişmelerden uzak ?özerk? bir yapıya kavuşturulmalı, görevlendirmelerde ?liyakat, kariyer ve beceri? kriterleri gözetilmelidir  .Ülkemiz yöneticileri, eğitimin en önemli unsurları olan öğretmenlerimizin mesleksel motivasyonunu, moralini,  isteğini ve toplumsal saygınlığını arttırıcı yönde tedbirler almalı ve uygulamalılar, öğretmenlerimize her alanda desteklerini esirgememeliler.Birkaç söz de halkımıza: Halkımız,  eğitim çalışanlarına  sahip çıkmalı, futbolculara gösterdikleri saygı, sevgi ve özenin bir milyonda birini de çocuklarını emanet etikleri eğitimcilerimizden esirgememeli!!!

Üniversitelerimizden, eğitim sendikalarımızdan, eğitim yöneticilerimizden, öğretmenlerimizden, velilerimizden, ortaöğretimdeki öğrencilerden temsilcilerin katılımlarıyla düzenlenecek bir çalıştayda,  eğitim-öğretim  ?durum tespiti? yapılmalı, ilimiz eğitimi-öğretimi için acilen yapılması gerekenler tespit edilerek bir rapor halinde  yayımlanmalıdır. Bu çalıştayların, ?periyodik? hale getirilmesi(örneğin, eğitim öğretim dönemi başında ve sonunda) ve her biten eğitim-öğretim dönemi sonunda topyekun bir durum değerlendirilmesi yapılması, başarısızlığımıza son verecek çareler geliştirilmesi  gerekliliği açıktır.



Anahtar Kelimeler: 0