Dinleme Eksikliği Yüzünden Çok Şey Kaybediyoruz

Dinleme Eksikliği Yüzünden Çok Şey Kaybediyoruz

Kişilerarası iletişimde dinleme önemli bir iletişim becerisidir. Dinleme aracılığıyla, insanlar birbirlerine yakınlaşır, birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı bulur.

Sosyal hayatta konuşma, okuma ve yazma ne kadar önemli ise dinleme de o kadar önemli ve gereklidir. Aslında insan ilişkilerinin çoğu da anlatma ve dinlemeye dayanır.

İnsan, bilgilenmek, eleştiri almak, bir başkasının hikâyesine katılmak, bir konuya hâkim olmak, üçüncü kişilerin deneyimlerinden ve anlayışlarından yararlanmak, ufkunu genişletmek, sağlıklı bir ilişki oluşturmak, diğerlerini değerlendirmek ve saygı göstermek gibi nedenlerle dinler. 
Ancak dinlemeyi, sorunların üstesinden gelebilecek, özümüzde var olan ama birçok sebeplerden dolayı ne yazık ki kaybettiğimiz yeteneklerden biri olarak görüyoruz.
Oysa dinlemek, bir başkasının duygu ve düşüncelerini anlamak, değerlendirmek ve ona geri bildirimde bulunmaktır ve her şeyden önce bir başkasının varlığını kabul etmektir. Neticede dinlemenin temelinde anlamak vardır.
Günümüzde yaşanılan sorunların özünü oluşturan iletişimsizliğin temelinde, dinleme etkinliğinin tam ve doğru şekilde gerçekleştirilememesi yatmaktadır.  Dolayısıyla söylenilenlerin doğru ve tam anlaşılması dinleme başarısına bağlıdır.
İyi bir dinleyici olunduğunda, doğru ve etkin dinleme becerileri gerçekleştirildiğinde, kişinin kendisine söylenilenleri yanlış veya eksik anlaması mümkün olduğunca azalır.
Etkin dinleme, karşıdaki kişinin fikirlerine saygıyı, söylediklerine dikkat etmeyi ve doğru şekilde anlayıp değerlendirmeyi oluşturduğu için özel ve sosyal hayat alanında, yanlış anlama ya da anlaşılmama doğal olarak en aza inecektir.
Yapılan araştırmalara göre konuşmalar veya toplantılar sırasında tarafların yüzde 70'inin karşı tarafı dinlemediği ifade edilmekte... 
Hâlbuki özel ve toplumsal hayatımızda başarılı olmak, mutlu bir hayat geçirmek de dinleme konusunda gösterdiğimiz başarıya bağlı… 
Dinleme, birçok meslekte bireyleri başarıya götüren bir iletişim becerisi olduğundan, iyi bir dinleyici olan kişi de profesyonel hayatta da işlerini başarıyla yerine getirebilmektedir.
Bu arada görmek ve bakmak gibi işitme ile dinleme de farklı kavramlardır. Birbiriyle karıştırılmamalıdır. İşitme, sesin kulak tarafından algılanmasıdır. İşitmede kulak tarafından algılanan sesi çözümlemek için özel bir dikkat gerekmez. Dinlemede ise işitilenin düşünülmesi, bilinçli olarak değerlendirilmesi söz konusudur.
Konuşma eylemi de varlığını dinlemeye borçludur. Bu nedenle iyi bir dinleyici olmadan, iyi bir konuşmacı olunamaz. Sosyal hayatımızda da dinleyerek, konuşmayı ve bilgiyi öğreniyor ve geliştiriyoruz.
Dinlemek önemsemektir, dinlemek ilgilenmektir, dinlemek bilgi edinmek, öğrenmektir. Dinleme, dinleyenin başarısını önemli ölçüde etkileyen ve geliştirilmesi gereken bir beceri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mevlana’nın “Söz söylemek için önce duymak, dinlemek gerek, sen de söze dinlemek yolundan gir.” sözü ne kadar da doğru… 
Pek çoğumuz dinleme konusunda zaman zaman hatalar yapabilmekteyiz.  Sık sık yararlı olduğu kanaatiyle, çevremizdekilere önerilerde bulunuyoruz, sözlerini kesiyoruz, konuyu kavramadan, anlamadan başkalarını acımasızca yargılıyoruz, çevremizdekilere ve çocuklarımıza sürekli öğütler veriyoruz.
Maalesef bireysel ve toplumsal iletişim problemlerimizin her geçen gün daha da artmakta; dikkat süremizin azalmakta, dinleme kalitemizin oldukça düşmekte olduğunu da fark etmiyoruz bile… 
Anlamak için dinlemediğimiz, cevap vermek için dinlediğimizin farkında dâhi değiliz. Psikologlar,  bu esnada zihnin daha çok karşı tarafa vereceği cevabın hazırlığıyla meşgul olduğunu; yani karşı tarafın ne anlatmak istediğini bilmeden, anlamadan zihinde ona verilecek cevabı hazırladığı belirtiliyorlar. 
Oysa karşı tarafın ne dediğini dinleyip kavramadan verilen cevap(lar) bir fikir birliği, uzlaşma oluşmasına engel olmaktadır. Bu durum haliyle karışıklıkların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. 
Dinlemeyi bilen ve konuşmacı sözünü bitirdikten sonra tarafsız yorum yapabilen kişiler, her zaman güven duyulan kişiler olmayı başarmışlardır. 
Dinlemeyi bilmeyen, dinlemediği için de anlatılanları tam kavrayamayan, dinlemekten pek fazla hoşlanmayan toplumlarda sosyal, siyasi ve ekonomik yönden fikir çatışmaları ortaya çıkar ve toplumun kalkınması, refahı ve geleceği için yeni fikirler, yaratıcı öneriler de ortaya atılamaz. Oysa yeni projeler, yeni fikirler ve yeni öneriler olmazsa gelişen, değişen dünyaya ayak uydurmak da oldukça zorlaşır.
Dinlemeyi bir öğrenebilsek ve dinlediğimizden konuşan taraf emin olsa, ilişkilerimize bambaşka bir güven, huzur ve mutluluk yansıyacak, iletişim kopuklukları ve kazaları ortadan kalkacak, bilgi düzeyimiz de yükselecektir.
Dale Carnegie’nin ifadesinde olduğu gibi; “Unutmayalım ki, dinlemek, gösterebileceğimiz nezaketlerin en yükseğidir.” 
Aklımızdan çıkarmayalım ki;
*Okumak insanı olgunlaştırır.
*Konuşmak ustalaştırır. 
*Yazmak daha somut bir bilgi sağlar.                        
*Dinlemek ise bilgeleştirir.

Şimdi sorun bakalım kendinize acaba sosyal hayatta, iş hayatında, aile hayatında  “ben iyi bir dinleyici miyim?” diye…
Sağlıcakla kalın, mutlu kalın, dinlemede kalın…

 

Metin ÇAĞAN