ÇALIŞMADAN, YORULMADAN, ÜRETMEDEN KAZANMAYI İSTEMEK!..

ÇALIŞMADAN, YORULMADAN, ÜRETMEDEN KAZANMAYI İSTEMEK!..

Gelecekte milletimizi bekleyen en büyük tehlikelerin başında bugün yaşamakta olduğumuz yorulmadan, üretmeden, çalışmadan; haram veya helâl demeden nasıl olursa olsun diyerek zengin olmayı istemek yer almaktadır. Oysa üretmeden sadece tüketen toplumlar her zaman kaybetmeye mahkûmdur. Maalesef üretmeden tüketmeyi çok seven toplum haline geldik.


Çalışmadan, alın teri dökmeden, üretmeden tüketen; yorulmadan, üretmeden yaşayan,  lüks bir hayat yaşayarak hayatına devam eden bir birey veya ülke asla olmamalı, buna da fırsat verilmemelidir!.
İslâm dini bir lokma ve bir hırka ile yetinmeyi emreden bir din değildir. Miskinlik ve tembelliği, dilenciliği, başkasına yük olmayı... şiddetle yasaklamıştır. Peygamber Efendimiz (s.z.v) bir Hadis-i şeriflerinde “Çalışarak kazanç sağlama yollarını aramak her Müslüman üzerine bir farzdır.” diyerek bu gerçeği ispatlamaktadır.


Yine Peygamber Efendimiz (s.a.v) Bir Hadis-i şerifinde: “Sizin hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyip her ikisi için çalışan ve halkın başına yük olmayandır.” buyuruyorlar.


Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk de “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden rahat yaşamak isteyen toplumlar; önce haysiyetlerini sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istiklâl ve istikbâllerini kaybetmeye mahkûmdurlar.”   diyerek sorumluluk duygusuyla yaşamayan, çalışmadan zengin olmanın yollarını arayan insanların sayıca üstün olduğu ülkelerde üretimin de olmaması halinde o ülkenin fakir kalmaya mahkûm olacağını, bağımsız olamayacağını ve geleceğinin de olamayacağını  veciz bir şekilde açıklamıştır.


Kendisini vatan ve millet sevdalısı gören insanlar, tembellik ve miskinlik yapmadan rızk kaygısı çekmeden huzurlu bir hayat yaşamanın, başkasına muhtaç olamayarak izzet ve şerefi korumanın yolu ararlar. Yüce Allah: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” (Necm-39) buyurmaktadır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de “Hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlı bir şey yememiştir.” buyurarak bizlere doğru ve helâl çalışmayı, helâl kazanmayı öğütlemektedir.


Çalışmak, üretken olmak sadece kişi olarak değil; ailemiz, çevremiz, ülkemiz, dünyamız için çok önemlidir. Ayrıca insanın mutlu olmasının bir nedeni de çalışan, üreten olmasıdır. Çalışmadan, yorulmadan üretmeden tüketen insanları ve toplumları nasıl bir geleceğin beklediği açık bir gerçektir.

 

İnsanlık var olduğu günden beri kısa yoldan kazanmak isteyen, insanları kötü niyetine alet eden dolandırıcılar oldukça çoğalmıştır. 
Şöyle geçmişe dönüp baktığımızda emek harcamadan, kendi çıkarı için haksız yere başkalarının sırtından para kazanan çok sayıda art niyetli meşhur olmuş kişileri ülke olarak hiç unutmayız.   
Adını dolandırıcılar tarihine altın harflerle yazdıran meşhur Sülün Osman bilinenlerin en eskilerdendir. Sülün Osman ağzı inanılmaz laf yapan ve saf birini gördüğü anda gözünden tanıyan biri. Bu yeteneklerini öyle bir kullanmış ki insanlara saat kulelerini, meydanları ve hatta köprüleri bile satmış.


1998’de yaşanan “Titan Saadet Zinciri”, 2016’da “Çiftlik Bank” gibi dolandırıcılık oluşumları da unutulacak gibi değil!..


Zenginliği marifet sayan, parayla her şeyi yapabileceğini düşünen, parayı hayatının merkezine koyan ve alın teriyle kazanmanın kıymetini bilmeyen insanlar var olduğu sürece daha çok dolandırıcılık hikâyesi ortaya çıkacak, haberlerde gündemi oluşturacaktır. 
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu taraflardan birisinin kazanıp diğerinin kaybetmesi esasına dayalı olan bütün şans oyunlarının kumar özelliği taşıdığı için haram olduğu fetvasını vermiştir. Yani bugün ülkemizde şans faktörüne dayalı olarak oynan bahis, piyango, şans topu, toto, loto, tombala, iddia, müşterek bahis, ganyan, gibi oyunlar kumardır ve haram olduğu belirtilmiştir. Bunları oynayarak kısa yoldan zengin olmak isteyenlerin sayısı maalesef azımsanmayacak derecede çoğalmıştır. Bir verip on kazanmak isteyenlerin sayısı arttığı sürece de dolandırıcılık hadiseleri elbette bitmeyecektir.  Bu nedenle özellikle Müslümanım diyenlerin bu tür meşru olmayan kazanç yollarından uzak durması gerekir.
Kendi rahatı ve menfaati dışında hiç bir derdi bulunmayan; ülkesinin yücelmesi uğrunda hiç bir çabası olmayan, Allah ve devlet yolunda fedakârlıktan kaçınan bir kimsenin, çalışmadan, yorulmadan, üretmeden zengin olmayı beklemesi ne kadar acıdır, üzücüdür…


Geleceğin büyükleri olan çocuklarımızı ecdat yadigârı cennet vatanımızın kalkınması, ilerlemesi, asırlarca İslâm’ın bayraktarlığını yapmış Türk milletimizin huzuru, mutluluğu, birlikteliği ve bütünlüğü için iyi yetiştirmek, çalışkan olmaları açısından onlara çeşitli imkânlar sağlamak, onlara güzel ve kalkınmış bir ülke bırakmak, barış içinde bir dünya hazırlamak en önemli görevler arasındadır. Unutmamak gerekir ki, çalışmayan, üretmeyen bir milletin ebediyen ayakta kalması mümkün değildir…
Çalışmadan, üretmeden, yorulmadan kazanma yoktur, hiçbir zaman da olmamalıdır… İnsan emeğini, bileğini ve fikrini kullanarak,  daima çalışarak, üreterek ve güzel işlere katkı sağlamaya çaba sarf ederek kazanmalıdır ki değeri olsun, aksi halde kazanılanlar geldiği gibi gider, bir kıymeti olmaz.
Hz. Ali (r.a) efendimizin “Çalışanlar, kötülük düşünmeye vakit bulamazlar. Çalışmayanlar ise, kendilerini kötülükten kurtaramazlar” sözünde olduğu gibi hak için, hakikat için çalışmaya devam edilmesi gerekliliğini ifade ediyor.
Aziz şehitlerimizin mübarek kanlarıyla sulayarak vatan yaptıkları bu topraklarda, bir ve beraber olma bilinci ile Türkiye Cumhuriyeti Devletimizin ve Türk milletimizin bölünmez bütünlüğünü savunarak, millî-manevî ve insani değerlerden ayrılmadan, disiplinli, verimli ve başarılı bir çalışma yaparak ilkeli, sorumlu, azimli, sebatlı, kararlı ve ahlâklı bir şekilde çalışmalı;  tevekkül ve sabır gibi prensiplere de riayet ederek herkes kendine düşen görevi yapmalı, sonucu da Rabbinden beklemelidir.
*
Geçmişten günümüze bazı değerleri yitirmiş olduğumuz ispat eden çok güzel bir kıssa ile noktayı koyalım.
Ağaca Asılan Zekât Parası


Fatih Sultan Mehmet Han zamanında bir Müslüman günlerce dolaşıp yıllık zekâtını verebileceği fakir birini arayıp bulamamıştır. 
Bunun üzerine zekâtının tutarı olan parayı bir keseye koyarak Cağaloğlu’ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:

“Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen şehrimizde zekâtımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al.”  diye yazmış.


Bu kesenin üç ay kadar o ağaçta asılı kaldığı rivayet edilmektedir…