BOZKIRIN İÇLİ SESİ-HÜSEYİN KILIÇ

BOZKIRIN İÇLİ SESİ-HÜSEYİN KILIÇ

Radyoda Ali Nurşani, yanık sesiyle 
Bağırıyım duyulmuyu 
Çağırıyım duyulmuyu,vah vah diyor. 
Kendimi bırakmışım türkünün dünyasına, türkü beni büyülemişti. Ayağa kalktım, pencereden dışarıları seyrettim, yağmur damlaları odamın camlarına vuruyordu, türkü ruhumu yaralıyordu, türküleri dinlerken Topardıç'ın yanık sesi Hüseyin Kılıç'ı hatırladım.

Eylül 1958 de, Kangal, Topardıç köyünün,kerpiçle sıralı,toprak evinde Dünya'ya gözlerini açar. Babası Hasan Adana'da işçilik yaparken vefat eder. Cenazesi Topardiç köyüne getirildiğinde Hüseyin henüz 3 yaşında dır.

Hüseyin yetimdi, yoksuldu,çocukluğun da yiyemediği nar taneleri dağıldı, incirler kanadı, Hüseyin'in dürüm yapacak peyniri, çay içecek şekeri yoktu.

Anası Kiraz, ev işlerinde çalıştı. Zengin evlerinde, bulaşıkçıydı, çamaşırcıydı, ve yüreği yaralıydı. Hüseyin çocukluğun da,şehirden gelen bir yaşıtıyla güreştirildiğinde yenilmişti. Yerden kalkıp, elbiselerinin tozunu, toprağını silkeleyip, etrafında kendisini güreştiren büyüklerinin suratına bakıp, " Elbette beni yener, o şehirde her gün lokum, bisküvi, somun ekmek yiyor " diyerek, yetimliğine, yoksulluğuna haykırıyordu. Dinleyenlerin yüreğini acıtan sözlerdi.

Hüseyin, dumanlı derelerin, yüksek tepelerin çocuğuydu. Topardıç'ın kıraç dağlarında, Cünüt'te, bağlarda, bahçelerde, ziyaret te ,içli ve yanık sesiyle, Türkçe ve Kürtçe ağıtlar söylediğinde Topardıç'lılar evlerinden dışarı çıkar Hüseyin'i dinlerler.

Topardıç'ın kıraç dağlarında erken kızardı gülü. Dağlarda çobanlık yaptı, tarlalarda ekin derdi, mercimek yoldu, nohut yoldu, çayırlarda tırpan salladı. Genç yaşta kaç zemheri vurdu hayatına, yinede acı zamanlara gülümsedi.  

Hüseyin yetişkin delikanlı olduğunda, dağlar bizimdir dercesine, güçlü gür sesiyle Yılanlı dağına, Moroğlu yaylasına, Balıklı kaplıcaya, ağıtları, Barakları, Bozlakları kendisine has bir üslüpla haykırmıştır.

Topardıç'ın verimsiz toprakları, gençlerini daha çok, Çukurova'nın bereketli topraklarına göndermişti. Bozkırın ortasında ki,Topardıç ve etrafındaki köyün gençleri türkülere ve halaylara can vermişlerdir.

Hüseyin'in hançeresinden çıkan, Baraklar, Bozlaklar ,ağıtlar insanı büyülüyor, derin kederlere sürüklüyordu. Kuşlar cıvıltılarını kesip Hüseyin'i dinliyorlardı. Yöreye has Zöre, Zöre türküsünü dinleyenlerin yüreğinde değişik bir aşk acısı, yüzünde değişik bir hüzün oluyordu.

Hüseyin için türkü söylemek, yemek, içmek gibi vazgeçilmeziydi. Bazen sert, bazen yumuşak trillerden oluşan gırtlak nağmeleriyle zenginleşen bir okuyuş tarzı vardı. Cesur ve mert insandı, boyu kısa olduğundan, komiser Kolombo'nun ismi lakap olarak verilmişti,

Hüseyin'de Köyünden göçüp geri dönemeyenlerdendi. Topardıç doyuramadı onu ve diğer köylülerini. Zaten bir şeyi yoktu, türkülerinden başka. Fukaralık Hüseyin'e, türkü söylerken yokluk, yoksulluk, yoksunluk haykırıyordu yüreği. Yaşamı yağmursuz ıslandı ama, yanaklarını ıslatmadan ağladı.

Yaz geldi, güz geldi, kış geldi yüreğine dert ekti. Hüseyin türküleriyle hep içerden ağladı, ağlattı. Kimseler bilmez ki, Hüseyin neden ağlar, neden ağlatır. Hüseyin komşu köyü Kellah'tan, Fatma ile Adana'da evlendi, bir odası, bir evi olamadı ! Kayınbabası Hüseyin'in bahçeli gecekondosunda ikamet etti. Ara işlerinde, amelelikte çalıştı ,garsonluk yaptı. Çoğu zaman işsiz kaldı.

Fakirin yüzü soğuktur 
Hiç bir yerde yeri yoktur 
Beş gün açtır, bir gün toktur 
Lanet olsun yokluk sana.

Hüseyin işsizliğini, yoksulluğunu dizelere döktü, Adana Yurt mahallesinde, akşamları söylediği uzun havalar, komşularını balkona çeker. Hüseyin, Adana Belediye Konservatuarı'na kaydını yaptırır. İşsizlik,geçim sıkıntısı Hüseyin'i konservatuardan koparır.

Adana'da, Güneydoğu türkülerini davul zurna, keman eşliğinde söylediğinde halaylara renk verirdi. İcra, tavır, üslubu yönünden türküleri adeta elekten geçirerek okurdu. Bazen Diyarbakır, bazen Urfa, bazen Antep lehçeleri dökülürdü dudağından. Ne yazık ki, bu rafine yorumcu kendi kalıbını kırıp geniş kitlelere ulaşamamıştır.

Ömrünün geri kalanında 7-8 yıl hurdacılık yapmış, evine ekmek götürmeye çalışmıştır. Topardıç'ta yapılan köy şenliğinde, Ozan Ali Kızıltuğ ile aynı ortamda türküler söylediğinde, Ozan Ali Kızıltuğ " Sen benim türkülerimi benden daha içli okuyorsun,ben susayım sen devam et " diyerek Hüseyin'e hakkını teslim etmiştir.

Zamanla, Topardıç köyü ve Karabel topraklarında yaşayan genç kuşaklar, Çukurova'ya veda ederek, Almanya, İngiltere,Fransa gibi Avrupa ülkelerine göç etmişlerdir. Hüseyin'in video ve kasetlerini yanlarında götürüp, Anadolu'nun bakir topraklarında söylenen Zöre, Zöre ve diğer türküleri dinleyerek,halaylar oynuyarak  gurbeti kendi içlerinde yaşamış,yaşatmıştır.  
Topardıç köyünün adeta bir şubesini açmışlardır.

Hüseyin zamanın illet hastalığına yakalandı. Eşi Fatma, hastahane, hastahane, doktor doktor gezdirdi. Çare bulamadılar. Son veda da teneşir erken geldi, hanceresinde mahpus kaldı türküler. Türkülü diller sustu,kemanlar figanlı çaldı. Karabel topraklarında türkülü ismi kaldı.

Topardıç'ta başlayan yoksul hayatı, Adana'nın Yurt mahallesinde noktalandığında 52 yaşındaydı. Sessizce, onurluca aramızdan ayrıldı. Adana Kabasakal mezarlığında yatıyor. Kızı Ceylan Hilal, oğlu Birdal kanadı yaralı kaldı. Eşi Fatma'nın Beyrut'tan gelecek paketi, piyangodan çıkacak ikramiyesi yoktu.
Hüseyin ani gidişle, sır gidişle, türkulerin randevusuna gelemeyecek artık.

Kemal SARIKARTAL  
08-09-2012
İz bırakan ustalar.



Anahtar Kelimeler: BOZKIRIN -HÜSEYİN KILIÇ