BİR ANADOLU DESTANI:ABDURRAHİM KARAKOÇ

BİR ANADOLU DESTANI:ABDURRAHİM KARAKOÇ

BİR ANADOLU DESTANI:ABDURRAHİM KARAKOÇ

Çağdaş Karacaoğlan olarak adlandıranlar oldu onu. Çoğunluk Mihriban türküleri ile tanıdı Onu; O türkülerin şairi olarak. Lambada titreyen alevin üşüdüğünü ondan öğrendi yanık yürekler. Bir girizgâh nevinde Gerdanlık adını verdiği dörtlüklerle başladığı yazıları yayınlandı gazetelerde. Davam dediği bu milletin dertlerini anlatmaya çalıştığı yazılardı bunlar. Az çok mana ikliminde at koşturanlar anlamışlardır Abdurrahim Karakoç?tan bahsettiğimi.

Kara bahtlı, kara yağız Anadolu insanının dertlerine tercüman olmaya; eğreti duran, zulmün sancağını göndere çekenlere karşı sessiz ve naif bir başkaldırıyı dillendirmeye ömrünü adayan yüce bir insan. Gandilerde, Mandelalarda insanlığın davasını dervişvari bir şekilde arayanlar; bu ülkenin Karakoç gibi değerlerini göremediler. Bu değerler açısından mümbit bir toprak olan Anadolu sözün gücüyle hakkın, adaletin davasını yürütenlerin arz-ı endam ettiği bir coğrafyadır.

Her türlü zulme nerden gelirse gelsin direnen, hep haktan yana olan sözün gücünü hep bu minvalde kullanan biri oldu. ?Beni dinle ey kadı/Bozuldu işin tadı/zulümse eğer adı/ Kenan yapsa da aynı/ Yunan yapsa da aynı? dediği kıyas şiirinde tam olarak bunu anlatıyordu.Yine Geç Anladım şiirinde: ?Su taşırken kalbur file/susmak gerekirmiş dile? derken hak olanı söylemenin, eğretiliği, yanlışlığı haykırmanın karşılık bulmadığını iç geçirerek anlattığını hissederiz.

Sözünün künhüne varırsanız;?Çağdaş Karacaoğlan? sıfatının onu yeterince anlatamayan, güdük kalan bir tabir olduğunu görürsünüz. Tabii ki aşk şiirleriyle tanınan Karacaoğlan?a benzerlikleri yadsınamaz. Nitekim bazı şiirlerinde onun gibi muhatabı muğlak olan bir aşkı dillendirmektedir. Lakin Karacaoğlan?la pınar başında hasbihal ettikten sonra; onu pınar başına bırakıp Yunus?la, Akif?le, Hacı Bektaş?la yarışa koyulmuştur. İnsani olan her yerde, her şeyde olduğunu hissettirir bize.

?Saçlarını deli gönlüme/ Bağlamışlar çözülmüyor? dediğinde gönül telinde inlerken gördüğümüz Karakoç, Emmi emmi duy sesimi deyip, bukalemun tabiatlılara şu mısralarla işaret etmektedir: Lacivertlik başa bela/ bir yerlerde bir gökteyiz/ anlamadım biz nerdeyiz. Mananın maddeleşmesinden dem vurup kuru bir sevgini yetmediğini anlatırken bir derviş edasıyla; İsyanlı sükut benzeri şiirlerinde insanımızın makamların krallarından çektiklerini vedillendirmedikleri dertlerini anlatmayı vazife bildiğini görürüz. Bir yandan da İsmailce bir teslimiyet içerisinde Allaha teslim olmayı, hakkı bilip hakkı söylemeyi bizlere salık verir mısralarında.Yunusun, Mevlana?nın dilinde bizi Hakka çağırır.

Bir dava adamı olarak eğilip bükülmemiş, makam mansıp istememiş, yalnız hakkı söylemeyi vazife bilmiş bir söz üstadıdır. Kültürünün güne geçen bir uygarlık olarak yorumlandığı, Sömürge Aydınlığının geçer akçe olduğu bir çağda kendi öz değerlerini aşkla yudumlayarak kendini beslemiş ve yetiştirmiştir.

Bugünün Halk Müziğinde kült bir eser olan Musa Eroğlu?nun bestelediği Mihriban ve Unutursun Mihriban Türkülerinin yürek yakan duygu yüklü sözleri ona aittir. Bu türkülerde aşkın kâğıda yazılamadığını anlatırken diğer taraftan; kavuşamadığı mihribanına teselli sadedinde: ?Süt emerdin gündüz gece/unuttun ya büyüyünce/ İşte beni de öylece/Unutursun Mihribanım.?   demeyi unutmaz.

O sadece kendi memleketinin değil, İnsanlığın derdiyle dertlenmiş bir söz üstadıdır. Dünya?nın birçok yerinde bulunan dindaşları ve soydaşları içinde yüreği coşar bu çağdaş dervişimizin. Bağdat olup mürekkep mürekkep isyanını dillendirir, Mısır, Libya, Şam olur tiranlara başkaldırır. Kendi dindaşları, soydaşlarıyla yetinmez, dünyanın neresinde bir yara varsa merhem sadedinde sözünü bayrak gibi göndere çeker.

Çağdaş Karacaoğlan sıfatı onu açıklamaya haiz değildir. O yeri geldiğinde Karacaoğlan?ı Pınar başına bırakıp Yunus?la, Mevlana ile ve hasılı gönül erleriyle, Alperenlerle yarışmayı bilmiştir. Milletinin nasırlaşmış ellerini, çilesini nasırlı yüreğiyle bayraklaştırmıştır. Ruhu şad olsun?



Anahtar Kelimeler: 0