BATIN VEYA BATINİ MANA

BATIN VEYA BATINİ MANA

BATIN VEYA BATINİ MANA

Kaldığımız yerden yazılarımız, ?Sivas Postası? ile devam edecek İnşallah. Celaleddin Vatandaş, bir başka eserinde konuyla ilgili şunları söylemektedir. ?Allahın indirdiği? olmadan İslam olmaz. Onun anlamını değiştirip, farklı veya muhalif şeyleri de İslam diyerek ileri sürmenin İslam?la hiçbir ilgisi yoktur. Nass?lara muhalif görünen şeylerin Batın ve bununda hakikat olduğunu söylemek doğru bir tespit olamaz. İbn Teymiye?nin ifade ettiği gibi ?Dalalet sahiplerinin yanında hidayet aramak en büyük zulümdür. (Vahiyden Kültüre, 262) Yine günümüz âlimlerinden, İbrahim Sarmış Hoca, yazdığı ?Tasavvuf ve İslam? isimli eseriyle, İslam?ın aydınlığının ortaya çıkmasına vesile olmuş, bu konuda ise şu tespitleri yaparak, ?Dinin zahiri ve Batıni olduğu inancı? başlıklı bölümde şunları söylüyor: ?Dinin bir Zahiri, birde Batıni olduğu konusunda Şia ile Tasavvufçuların inancı aynıdır. Zahir, avam halkın Nass?lardan anladığı manadır. Batın ise, Nass?lardan kastedilen ve hakiki ilim kabul edilen manadır ki, Onu anca İmamlar ve Veliler bilir. Mesela ?Namaz kılınız ve Zekât veriniz? yetindeki zekâttan maksat ?Şer?i ölçüler içinde mallardan fakirlere verilen paydır. Ayetin zahiri manası böyledir. Ama Şia ve Tasavvufçular, ?Zahiri mana İmam ve Velileri bağlamaz? derler. Zaten Şia, ?Hz. Muhammed?in Kuran?ın lafzını getirdiğini, Hz. Ali?nin de tefsirini getirdiğini? söylemektedir. Ve ?Kuran?ın manasını da yalnız imamların bildiğini? söylerler. Mesela yukarıda geçen ?Namaz kılınız? sözünden maksat ?Masum imamlara biat etmek, ?Zekât veriniz? sözünden maksatta İmam?a karşı samimi ve itaatkâr olunuz demektir? derler. Her iki tarafta iddia ettiği ve inandığı şeylere uygun düşmesi için Kuran?ı Kerim ayetlerini ?Heva ve heveslerine? göre açıklamaktadırlar. Tasavvufçular, Nass?ların bu şekilde Batıni tarzda açıklanmasına ?Hakikat,? zahiri tarzda açıklanmasına da ?Şeriat? adını verirler. Bu yolla Kuran?ı Kerim ve Hadis?i Şeriflerin Nass?larını oyuncağa çevirmişler ve sapık inançlarına uygun düşmesi için canlarının istediği şekilde açıklamışlardır. İnsafla söyleyelim: ?Tin?in? Rasulüllah, ?Zeytun?un? Hz. Ali, ?Turi Sina?nın? Hz. Hasan, ?Hazel Beledil Emin?in? Hz. Hüseyin olmasıyla ne ilgisi olabilir? Yine ?Meracel Bahreyni Yeltegıyan? ayetindeki maksadın Hz. Ali ve Hz. Fatıma, ?Berzah?ın? Hz. Muhammed, ?Yahrucu minhümel Lülüü vel Mercan? ayetinden maksadın Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin olması nasıl bir makul mana olabilir? (Abdurrahman Abdullah, 421,422; Kamil Mustafa eş Şeybi, Tasavvuf ve Teşeyyü, 2/113) Şia?nın bu Batın anlayışına Paralel olarak Batın düşüncesine örnek olarak Mevlana?nın ifadelerini sunalım: ?Şunu bil ki Kuran?ın ayetleri kolaydır. Ancak kolaylığına rağmen ardında çok gizli ve saklı manalar bulunmaktadır. Bu gizli manaya üçüncü bir mana bağlıdır ki, güçlü anlayış ve derin davranış onun karşısında aciz kalır. Dördüncü manayı, benzeri olmayan ve yeterliliği büyük Allah?tan başkası ihata edemez. Bu şekilde ard-arda sıralanan yedi manaya ulaşıyoruz. Onun için Oğulcuğum Şeytanların, Hz Âdem?den ancak çamurdan yaratılan bir yaratık oluşunu görmeleri gibi, zahiri manayı anlama ile sınırlı kalmadır. Kuran?da zahiri mana Hz. Âdemin vücuduna benziyor. Ondan gördüğümüz gizli ve saklı ruhu değil, zahir şekildir.? (Goldizer, el Akide veş Şeria fil İslam, 216) Hulasa?i Kelam: İslam?ın başlangıcında Zahir ve Batın ayırımı yoktur. Tıpkı Şeriat ve Hakikat ayırımı olmadığı gibi. Bu ayırım her şeyin Zahiri ve Batını olduğu gibi Kuran?ın, hatta Kuran?daki he ayetin ve kelimenin bir Zahir, birde Batın Manası olduğunu söyleyenler ilk defa Şii?ler olmuştur. Şia Buna Batın ilmi adını vermiştir. İddialarına göre Rasulüllah onu Hz. Aliye, Oda kendilerine varisler adı verilen Batıni ilim ehline bırakmıştır. Tasavvufçularda bu tarz tevil yolunu izlemiş Şia?nın yöntemlerini kullanmışlardır. İslam?ı yahut Şeriatı Zahir ve Batın diye iki kısma ayıran bu insanlara sormak lazım; Acaba İslam?ın yani Şeriat?ın zahiri mesela içkiyi, zinayı, hırsızlığı, yalanı, haksız yere insan öldürmeyi, kâfirleri dost edinmeyi ve diğer yasakları haram kılarken, Batın onları helal?mı saymaktadır? Şeriatın Zahiri bu işleri yapmayı günah kabul ederken, Batını sevap mı demektedir? Aynı şekilde, Şeraitin Zahiri Orucu, Haccı, Zekâtı, Cihadı, Emri bil maruf ve Nehyi anil Münkeri, İnfakı, Allah?a ve Resul?üne itaati emrederken; Batın bunların emir olmadığını yahut yasaklandığını mı söylemektedir. (İslam ve Tasavvuf, İbrahim Sarmış, 136) Tasavvuf ve Tarikatlar yoluyla İslam?a giren bidatlerden saydığım ?Batın? anlayış bidat olarak İslam?a girmekle kalmamış, ?Batınilik veya Batıniye? diye bir cemaatin veya Tasavvuf anlayışının doğmasına vesile olmuştur. Öyle ki, Onların İslam?a verdiği zararı hiçbir küffar ordusu vermemiştir. Bu zalim güruh asırlarca Müslümanlara kan kusturmuşlardır. Nasip olursa bundan sonra bu bahsi yazacağım, İnşallah.  

Anahtar Kelimeler: 0