BAŞLARKEN

BAŞLARKEN

Kalem ile kâğıdın bir araya gelmesi ile mürekkep kokusu sararken dört bir yanı, düşünceler ete kemiğe bürünerek bir surete dönüşür. Bu dönüşümde bizde tarihe dair, şehre dair bir not düşme derdindeyiz. Amacımız, nefsimizi bir kenara bırakarak şehre, şehrin sahibi insana dair dert sahibi olmak. Aslında bir taraftan da kendimizi bu dertlerle yüceltmek. 

Hedefimizde ise eldeki imkanlar ile hatta biraz bu imkanları da zorlayarak bu ulvi gayenin sonuçlar üretebilmesine katkı sunabilmek. Yaşadığımız bu şehre yönelik, çözüm bekleyen meseleleri de elden geldiği kadar burada ifade etmeye çalışmak. Şehrin kültürel imarına katkı sunup gelenekten geleceğe güzellikleri çoğaltma telaşındayız. Mesela bu şehirde nitelikli kültürel faaliyetler yapılmasına vesile olup, insanımızın kültürüne maneviyatına katkı sunmak niyetindeyiz. Sanatın, edebiyatın, tarihin meseleleriyle hemhal olan, birçok medeniyete ev sahipliği yapan şehrimiz yeniden ayağa kalkarken bizde bundan istifade etmek istiyoruz. Şahsımı bir yazar, bir şair diye tarif edemem çünkü her ne kadar şiir, hikâye, köşe yazısı da yazsak biz o mertebelere henüz ulaşamadık. Şehrimizde değeri bilinmese de öyle kıymetli yazar ve şairler var ki onların yanında şairlikten yazarlıktan bahsetmek hadsizlik olur. 

Onlardan kimi görevlerini yerine getirip bu şehirden bu dünyadan sessizce geçip gitmişken kimi de şehrimizi ihya ve inşaya devam ediyorlar.

Anadolu irfanının emarelerini hissetmekte zorlanmasak da memleketimizde sanattan bahsetmek biraz zordur. Sadece memleketimizde değil maalesef tüm toplumumuzda sanata karşı bir ilgisizlik görülmeye başlandı. Modernite kapitalizm bizi özümüzden kültürümüzden uzaklaştırdı. Dolayısıyla şehirler birer kente, metropole dönmeye başlayalı çok oldu. Şunu da not etmek gerekir biz Sivas olarak şehir ile kent arasında bocalıyoruz. Belki coğrafyamız nedeniyle kent olamazken şehirleşme yolunda diğer şehirlere nazaran çok fazla eksik kalıyoruz. Bir Selçuklu şehriyiz derken, Sivas gibi Selçuklu şehri iddiasında olan şehirlere baktığımızda bu acı gerçeği daha net görebiliyoruz. Sizde bu şehirlere gittiğinizde sanat adına kültür adına yapılanlara bir bakın. Onlar hem ekonomi hem siyaset hem de kültür – sanat adına var olmak için neler yapmışlar. İşin açıkçası bizde onların yaptıklarının esamesi okunmuyor desek yanlış olmaz. Oysa sanatın kültürün olmadığı yerde yaşamdan bahsetmek güdük bir iddiadır. Bir hocamızın tabiri ile geleneği, sanatı ve kültürü olmayanın geleceği sakat olur.

Geleceğimizi inşa etmek istiyorsak sanata kültüre değer vermeliyiz. Çünkü sanatın ezeli konusu olan insan, hayat, ölüm ötesi, ölümsüzlük, varlık, yokluk, sonsuzluk, kader, ıstırap, sevgi, sevinç, nefret, fedakârlık, ümit... gibi tüm konuları kapsıyor. Aslında şehirde yaşamın içinde karşılaşılan soru/sorunlara da sanat bir cevap arıyor. Bu cevapları da kimi zamanda geleneğinde kimi zamanda dininde buluyor. Sanatçı ise bütün bu konuların sürekli yankılanmalarını içinde duyan adamdır. Bu ses onu devamlı ayakta tutmuş hayatta kalmasını sağlamıştır. Yaşadığı şehirlerde asi ipe sapa gelmez gibi iddialarla yerilmişlerdir. Hatta sanatçının duyduğu bu ses kimi zaman onu toplumun dışına itilmesine sebep olmuş ve yalnız kalmıştır. Kendi çağlarında maalesef anlaşılamamışlardır. Şehrin içinde, şehrin kalabalığında garip kalmışlar, çoğu zamanda yalnız bırakılmışlardır. Eski büyüklerimize bir de bu gözle bakarsanız ne söylemek istediğimi daha anlarsınız.

İlk yazımızda, sizlerle olan muhabbete böyle bir başlangıç olduk.

Haftaya görüşmek üzere...

 

Ahmet Salih ASLANTÜRK
asaliharslanturk@gmail.com



Anahtar Kelimeler: BAŞLARKEN