ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM - 2

ANILARLA ANADOLU

Yaşam var oldukça, anılarda olacaktır.

" Gece yarısını geçiyordu, şark odamda kutnu yastık sabun kokuyordu.İnce belli bardağa bir çay dolduruyorum, gece yarısı yalnızlıklarımı demliyorum. Teybin düğmesine basıyorum, Hacı Taşan,derinden gelen bir sesle mestane gözlümü söylüyor. Uykusuz bir gecenin ardından telefon sesiyle kendime geliyorum. Pencereden dışarı baktığımda yağmur yağıyordu, kimseler yoktu  ağaç yapraklarının hışırtısı, çatıya düşen yağmurun hoş sesi, ve akıp giden su sesi vardı "

"Önümde sığırcıklar havalandı, dağ, tepe dolaştım, Bozarmut tren istasyonunu terk edilmiş, ara istasyon olmuş. Karanlık çöktü, tren ışıkları uzaktan göz kırpıyor, tren yaklaştıkça ışıkları raylara düşerek, tak tak sesleriyle uzayan bir boşluğa akıyor. Şampiyonlar caddesinden eve dönüyorum. Bir yerimize bir şey olsa, canı canımızdan çok yanan fedakâr anam, yemek hazır gurban diyor. Katmerle  sac üstünü afiyetle yiyoruz. Ellerin dert görmesin senin ve tüm anaların diyorum. Akşam balkonda oturup, içimdeki adrese hatıralarımı döküyorum, ak saçımın örttüğü yıllar nerede, diyorum "  

"Kuru sırtta akşam güneşi göz kırpıyor, güneşin sarı, turuncu ışıkları kaybolmak üzere. Balkonumda zeytin çekirdeğinden yapılma tesbih elimde,turlar adımlıyorum sessizce, hayaller kurarak şark odama geçiyorum. Eskimiş kilimler, halılar, el işi kırletler,tespihler,saatler,radyolar plaklar,anahtarlar... Özlediğim yer burasıydı, hayat vardı burada. Odamda tarih gizliydi, Ata yadigarı olanlar var,kendi aldıklarım var. Bazılarını antika pazarında, bazılarını dağ köylerinde buldum. Elli, yetmiş, yüz yaşında olanlar var. Ailemden kaybettiklerimin sararmış  solmuş resimlerine bakıyorum viran oldu gönlüm. Ömür aynam karşısında kendimi aradım bu gece. Umut dolu heybemde yaş elli dört olmuştu. Zaman mı hızlandı, benmi yaşlandım anlayamadım. Radyoda ki  kemancının sesi,inceden ve derinden geliyor, kemanın telleri gibi inliyor içim, hiç bir estrüman dindiremez içimi. Gece yarısı hasretler yaşıyorum, yüreğimin ezgin noktalarını bölüşmek istiyorum."

"Kangal'da manifaturacılar, manavlar, bakkallar,kahvehaneler sıra sıra. At arabalarının takırtısı,emeklilerin siyah poşetlerle sağa sola gitmesi, çırakların dükkan temizliği, traktörlerin,eski minibüslerin, eski taksilerin, korna sesleri. Yaşlı bir kadın   kafasında fesi, giyimi kuşamıyla yöremizin, kültürümüzün özü, belkide son temsilcilerinden. Şapkasının siperliği sökülmüş,tomus karı yağmış şakaklarına, hangi  köylü olduklarını tahmin ettiğim iki ihtiyar, duvarın dibine çömelmiş üzüm ekmek yiyorlar, bir ihtiyarın belinde kemeri yoktu, kemer yerine sicim bağlamıştı. Başka bir ihtiyar koltuğunun altına uzun pide almış kopara kopara yiyor, yavaş yavaş yürüyordu, Kangal bir Anadolu mozaiği gibiydi."

"Sivas gar ındayım,Kurtalan Ekspresi,geldi Malatya üzerinden güneye akacak, bende Malatya'da okuduğum lise yıllarına gittim.' Kenarları nakışlı zarfla mektup gönderdim, hasreti raylara takıldı herhalde. Cevap gelmedi derken, gelen cevaplar da yalnızlığıma dokundu. Hayallerimi aldı uzaklara götürdü. Oysa ona okuyamadığı şiirler yazmıştım. Meğer başka sineleri yakmaya gitmiş. Nereye gitti, hangi şehire gitti, Erzurum'lu  kız, gamzeli kız. Şimdi içimde ki,hüzün kimsesiz kaldı."

"Dağları geziyorum 2600 rakımlı Yılanlı dağının  eteklerindeyim, buralar bozulmamış coğrafya, köy evleri yenilenmiş, kerpiç evlerin yerine, Anadolu'nun kara iklimine dayanıklı betonarme  konaklar yapılmış, Yılanlı nın eteğinde Kangal ulumaları karşıladı, Çadırdan iki genç kadın çıktı, masum yüzlerinde mahcubiyet vardı, siyah şalvarlı, manken gibi olan kadın, utanarak çobanların yerini söylüyor. Eski ağılların yanında, çoban Hasan ve Sıtkı ile buluşuyorum. Hasan zor yaşamlarını anlatıyor. Kendileri ile yürüdüm, hayatın zorluğuna karşı, dağlarda saf tutmanın ne kadar yorucu olduğunu anladım. Hayatları kollarında, sırtlarında. Odun ateşiyle çay demledi, çaydanlığın dışı simsiyah, kara çaydanlıkta, kara çaydan bir bardak doldurdu. Bana ve kendisine, üçüncü bir bardağı yoktu. Peynir dürümünü çıkardı,çayla yudumladık "

"Patika yoldan, tarlalardan,kantarladan,çüt çalıyı aşarak, Balıklı kaplıcaya varıyorum. Geleceğim diye giden kaytan bıyıklı Anadolu'nun yiğit  yolcuları henüz gelmemiş, kaplıcanın havuzundayım, sonbahar tatilciler dönmüş, havuzda 10-15 kişiyiz. Bir saat sonra havuzdan bir ihtiyar çıktı. Küçük havlusuyla önce başını kuruladı, sonra yarım yamalak vücudunu kuruladı, altındaki uzun şortunu  çıkardı, havuzdaki insanlar gülmeye başladı. İhtiyar da, insanların gülmesine inat, önce kafasına, arkası yüksek, ucu sivri kasketini koydu. İnsanlar kırılasıya gülüyor. Sonrasında önü ilikli içliğini,sırasıyla düğmeli yarım kollu kahverengi süveterini giydi,belden aşağısı boş, üryan. Çorabını giydi, uzun donunu giyince, havuzdan bravo sesleri yükseldi, en son pantolununu giydi, havuzdan ayrıldı. "  

"Kaplıcada derenin kenarında kırk yaşlarında bir adam yatıyor. Hava soğuk,bir gün öncede hışım hışım yağmur yağmıştı. Adam parka giymiş, kapüşonu başına geçirmişti. Kalk! Hasta olursun dedim. Yok iyiyim, burada yatıyım dedi. Anladım; sarhoştu,şimdi yatarsan gece yatamazsın dedim. Geceleri zaten uykum yok, gececi gibiyim, dedi. Belli ki kırık kalpler durağında bekliyordu. "

Kemal SARIKARTAL



Anahtar Kelimeler: ANILARLA ANADOLU' YAŞADIM