ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM-4

ANILARLA ANADOLU

Yıldızlar göz kırpıyor Çaltepe'ye. Gönlümde 
Yaşayan gecenin mavisine tebessümler gönderiyorum,bekleyerek,özleyerek  Beklemeside güzel, özlemeside güzel. 
                  Kemal SARIKARTAL

Sivas'a girdiğimde otobüsün camına sabah güneşi vuruyordu,tarlalardan buğular yükseliyordu. Otogarda solmuş gömleği, ayağında yıpranmış spor ayakkabısıyla; taze simit, sıcak simit, tanesi 50 kuruş diye bağıran sarışın simitçi karşıladı.

Bu dağlar eze dağlar, 
Nanay nanay, zalım nanay
Yar gele geze dağlar, 
Yad ele bakma, ciğerim yakma.

Suları şarap olur 
Nanay nanay, zalım nanay
Çiçeği meze dağlar 
Yad ele bakma, ciğerim yakma.

Zaralı Halil'in söylediği çiçeği meze dağlardayım. Yüce gönüllü, dedelerimizin,ninelerimizin,nefes alıp verdiği topraklardayım. Rüzgâr, yağmur, güneş, toprak, sis, alacakaranlık sonrasında, göbelekler, papatyalar, kır çiçekleri. Gül yaprağına tomurcuktan düşen damlalar. Ot var, çiçek var, kuş var. Yemyeşil çayırlar, firiklenmeye başlamış ekinler, tikenli tarlalar. Renklerin, yıldızların, sevdalı bulutların arasında dağılan güzellik, ve telefon direkleri, telefon direklerini çocukluğumdan beri severim.  

Acı acı poyraz esiyor, Divane pınarının etrafında ki, yaşlı söğütlerin hışırtısı geliyor, odamda teypten,Dadaloğlunun Avşar elleri türküsünü Muharrem Ertaş,'tan dinliyorum.

Uzun zamandır uğrayamadığım,Çetinkaya'ya gidiyorum, çok sessiz, çok sönük gördüm. Çok göç vermiş, yüzlerce dükkânı içinde barındırıyordu,lokanta,kahve,fırın,manifatura, plakçı, kitapçı, fotoğrafcı, berber mobilya ,terzi dükkanları sıra sıra idi. Şimdi dört yol ağzına sıkışmış, 8-10 dükkân kalmış.

Dabanözü köyüne giden yolda yürüyorum. Yeşil kapılı, tahta merdivenli ev kilitli, baktım, durdum. Kimsesiz sokaklar ,kimsesiz evler. Bekir Sıtkı Erdogan'ın şiirinin dizeleri dolandı dilime. 
Bende bir resmi var, yarısı yırtık 
Ön yıldır evimin kapısı örtük 
Garip, birde sarhoş oldumu artık 
Bütün sırlarını der yavaş yavaş.

Çetinkaya çarşıdayım. Kafasında bir boya firmasının reklam şapkası olan, eskimiş gömleği pembeye benzeyen adam dikkatimi çekti. Göz uçlarımla adamın üzerini süzdüm. Gömleğinin iki ön cebi tıka basa dolu. Arka cepte şişkinlik var,belliki bez mendil, gömleğinin düğmesine takılı siyah bir gözlük, kemerinin sol tarafında büyük bir cep telefonu,sağ tarafında kalçasına doğru kemerine anahtarlık takmış; Anahtarlıkta tırnak makası,küçük ayakkabı çekeceği, uzun ve kısa çokça anahtarlar ve bir düdük.

Hepsi tamam anladımda, düdük niye acaba, bekçi emeklisimi diye düşünürken, otobüs geldi dediler. Adam şakur şukur ederek koştu. İstanbul'a giden otobüsün yanında, bagaj vermeye başladı. Dikkatimi çeken büyük bidonlarla belki 100 kilo tereyağı almıştı. Bu kadar yağı nasıl yiyecek, ne yapacaktı. Adam otobüs muaviniyle münakaşa etmeye başladı. Niydiyin la,şimdi ezilecek bidonlar, dedi. Muavin umursamaz bir şekilde; Ne diyin la emmi, bir bilet alıyın, otobüsü almış gibi emir veriyin ! Şöför kafayı uzatıp; Acale edin gidecek çok yolumuz var,deyince  adam muavini şöföre sikayet ediyor, şöför dönüp yolcuya; darılma emmi, o sana yarenlik ediyor, dedi.

Çetinkaya'da tren istasyonuna uğruyorum. Issız, gurbete giden yolcular gelmemiş,kimseler yok,bekleme salonuna kafamı uzatıp bakıyorum,kısa boylu, avurtları çökmüş adam, uzandığı yerden bana bakıp toparlanıyor, göz göze gelmiyor. Adama bakıyorum, adam yere bakıyor, gözlerini, bakışlarını benden kaçırıyor. Uzandığı yerden kalktı, az ilerideki çeşmede soğuk su ile yüzünü yıkadı. Üzüntülü, kederliydi. Bir şeyler söyleyemezsin, söylenecek kelimeler bulamazsın.

Kemal SARIKARTAL 
30- Eylül 2010
ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM KİTABIMDAN KISA BİR ALINTI.



Anahtar Kelimeler: ANILARLA ANADOLU' YAŞADIM-