ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM

ANILARLA ANADOLU

"Analar oğullarını, kadınlar kocalarını bekledi, gelen olmadı. Buğulu gözlerle,özleyerek beklediler,gözler yol gözledi. Hayatlarının baharını, Arap çöllerinde, Rusya sınırında, Güney cephesinde bıraktılar, umutla beklediler dönecekleri güne, dönemediler, yürüdüler çöl sıcağından, karlı dağlara."

"Sokakları dolaştıkca, sokaklar bana, ben sokaklara  bulaşıyorum. Kangal'da elli yaşlarında, şişman, yüzleri kırmızı bir adam pazarcının tezgahından kırmızı bir elmayı, gizlice aldı. Ceketinin koluna sildi, parlattı kütür kütür ısırarak yedi "

"Yılanlı dağının başı dumanlı, Moroğlu ceylanı Dilbero ovaya inmedi. Ne mektubu geldi, nede kendisi.Nereye gitmiştin, başka gönüllerde kaydın yoktu, sen gidince aynaların ayarı bozuldu, gittin, şimdi yanağın yanımda değil, güller kokularını yitirmiş. Biliyorum! Oradasın, bıraktığım yerdesin, hikâyeler dinliyorsun; Zöre ile Şerif'i,Memü Zin'i."

"Malamat Yusuf ile,Ankara'da yiğenim Emrah'ın düğününde karşılaştım, Düğün açık alanda, Malamat Yusuf sigara içiyor, kendisi daha önce kalp rahatsızlığı geçirmişti. Yanına yaklaştım, abi sana sigara yasak değilmi dedim. Malamat ; doktor bana kısa maltepe sigarasını yasakladı, uzun maltepe sigarasını yasaklamadı ya, dedi. Gerçekten önündeki pakete baktım uzun maltepe sigara paketi "

"Dümdüz sokaklardan, kilit taşlarının üzerinden yürüyerek eski Sivas evleriyle, karşılaşıyorsuz. Anadolu'nun yöre mimarisi, konaklar, ahşap geniş dış kapı, üzerinde döğme tokmaklar, büyük kilit, uzun anahtar, ince dar ve yüksek pencereli cumbalı evler. Evlerin bazıları kapalı, dış sıvaları dökülmüş, bazılarının tül perdeleri çürümüş, dökülmek üzere, çoğu evler terk edilmiş  belli ki göç edilmiş. Gitmek kolay mı? Buralarda çocukluğu, aşkları, sevinçleri, hüzünleri, atalarının mezarları vardı. Gittiler! Bilmedikleri topraklara. Yanlarına albümden çıkardıkları yaşanmışlıklarının hatırası fotoğrafları, ve kendileri için vazgeçilmez olan bir kaç eşya alıp gittiler, sandıkları kaldı, yüreklerinde de göç hikayeleri. "

" Sivas, Kepçeli de güzel eşim Türkan'la lokantada yemekteyiz, lokanta çok kalabalık, kapıya yakın bir yerde oturuyoruz. İçeri yaşlı bir adam girdi, parmağı,bıyığı sigara sarısı, kıyafetleri eski, ayakkabılarının üstü soyulmuş, çeketinin rengi solmuş, yakası ezik bir gömlek, siyah pantolonu bozarmış. Kim dilenci, kim aç kalmış ? Belli değil.  Adam garsona önce çorbanın, sonrasında tas kebabının fiyatını sordu, garsona çorba siparişi verdi; Bellli ki,tas kebabı yiyecek parası yoktu. Yerimden kalktım 'Hasan abi merhaba,nasılsın dedim, iyiyim, yalnız benim adım Hasan değil, dedi, isimleri karıştırmış olabilirim, sen babamın asker arkadaşısın dedim, adam durdu, boynunu büktü. Bizimle oturmasını rica ettim, kabul etmedi ' Garsona, bol kepçe tas kebabı,tatlı, ve canı ne istiyorsa vermesini söyledim. Mahcup olmasın diye biz yemeğimizi acale yedik. Yemek mi bizi yedi, bizmi yemeği yedik, anlayamadım. Ahh insanlar canının istediğini değilde, cebinde ki paraya göre yiyenler,yaşamını sırtında taşıyan insanlar...
Yoksulluğun çaresizliği çökmüştü omuzlarına,yoksulluk alın yazısı gibi düşmüştü ömrüne. Yüzü kurumuş Kızılırmak yatağı gibiydi. Hüzün kaplamıştı içini, belki çocukları, belki sevdiği kadın yarasını kanatmıştı.

Kemal SARIKARTAL 
Şair ve Yazar 
ANILARLA ANADOLU'YU YAŞADIM 
KİTABIMDAN - KISA BİR ALINTI



Anahtar Kelimeler: ANILARLA ANADOLU' YAŞADIM