AMOR AMOR ZAHİDEM

AMOR AMOR ZAHİDEM

AMOR AMOR ZAHİDEM

Yaz mevsimi gelince konserler çoğalır. Küçük, büyük yerleşim yerleri fark etmez. İzmir?de de yaz konserleri artar. Fuar Açık Hava Tiyatrosunda haftada bir konser normaldir. Ülkemizde, dünyada ünlü, popülist olanlar gelip dinleyicisiyle buluşur. Sadece konser değil, tiyatrolar da gelir. Oyunlarını sahnelerler. Bazen davetiye gelir, ama pek gitmeyiz nedense. Tiyatrolara giderim de konserler için pek oralı olmam. Davetiyeleri de arkadaşlara veririm?

Neşet Ertaş gelmişti. Gittim, üstelik Karşıyaka Belediyesi Meclis Üyesi Hüseyin Akbaş?la gittik. Koskocaman Açık Hava?nın dörtte biri dolmamıştı. Ancak ona gönül verenler gelmişti. Az ama öz bir dinleyici kitlesi vardı karşısında. Çaldığı türkülerle bir tura çıktık. Anadolu?da doyumsuz bir tur, aslında büyük bir müzik ziyafetine dönüşmüştü. Keyifle dinledik, çoğu türküye de gönülden katıldık. Konser bitince daha dinlenebilirdi dedik. Zahidem türküsünün dizelerini ezgisiyle söyleyerek eve doğru yol aldık?

Hüseyin Akbaş, dünya güzeli bir insandır. İnsan sevgisi her şeyin önüne geçmiştir. Okur, yazar, düşünür. Kendi ürettiklerini gazete sayfalarında yayımlar. Üretken biri olması çoğu şeye değişilmez. Hiç unutmam. Bir kez başkan vekili olmuştu. Kütüphaneler haftası olması nedeniyle ben de bir gecekondu kütüphanesinde öğrencilerle söyleşecektim. Söyleşi sonunda öğrencilere kitaplarımı armağan olarak verecektim. Çok sevdiğim bir şeydir, kitap armağanlarım. Konuşuyorum, soruları yanıtlıyorum. İçeriye baktım Hüseyin Akbaş girdi. Önce inanası olmadım. Çocuklara meclis üyemiz diye tanıttım. Alkışlattım, söz de verdim. Başkan bir yere gittiğinden vekil olduğunu bilmiyordum. Hüseyin Akbaş da konuştu. Kitabı, kütüphaneleri, okumanın önemini anlattı. Benden söz edip ilçemizin en ağırbaşlı, sevecen yazarı olarak söz etti. Mutlu olmuştum?

Söyleşi sonunda kitaplarımı dağıttım. Hüseyin Ağabeye ben de bir incelik yapıp çocuklara kitaplarını ona da imzalatmalarını söyledim. Hüseyin Akbaş, kitapları imzalarken belediyenin şoförü yanıma geldi. Tanıdığım biriydi. Hocam, Hüseyin Bey bu hafta vekil, başkan yurt dışında, bugün programa baktı. Öyle önemli toplantılar, yemekler vardı ki, savaş Ünlü?nün etkinliğine gidiyoruz, dedi. Biz de geldik. İşte o zaman Hüseyin akbaş daha da gözümde büyüdü. Beş yıldızlı otelleri bırak, gecekonduya dostunun yanına gel?

Açık Hava?da bir konser daha, Julio İglesias konseri. Davetiye de gelmiş. Gideyim dedim. Fuardan içeri giriyorum. Baktım, Hüseyin Akbaş da içeri giriyor. Sarıldık, selamlaştık. Gençliğimize dönelim, diye geldik dedi. Ben de severim Julio İglesias. Konserin olduğu yere bir vardık. Ana baba günüydü. Elimizdeki davetiyeleri görenler bin lira teklif ediyordu. İçeri bile zor attık kendimizi. Açık Hava?da adım atacak yer yoktu. Merdivenlere çöktük.

Böyle bir kalabalığı aklımızdan geçiremezdik. Şarkılara çılgınca eşlik ediyordu insanlar. Açık hava Tiyatrosunun sağına soluna iki dev ekran koymuşlardı. Julio yaşlanmıştı. Eski tadı da yoktu, sesi de. İşte o zaman Neşet Ertaş?ı anımsadık. Daha birkaç hafta önce bomboş sayabileceğimiz tiyatro salonunda iğne atılsa yere düşmezdi. İçeri giremeyip de ağlaşanlar, bir davetiyeye bin lira verenler nasıl açıklanabilirdi. Yine de sevdiğimiz şarkıları zevkle dinledik. Pek ses olarak katılmasak da katılanlara saygı duyduk?

Konser bitiminde Hüseyin Akbaş?la eve dönüyoruz. Bunu yaz Savaş, hem de adını Amor Amor  Zahidem, koy dedi. Bu konsere gelenlerin çoğu da orta yaş gurubundaydı. Çılgın gençlik yoktu. Bilmiyorum ya, bu kültürümüze kim sahip çıkacak. Kendi sanatçımızda yüz kişi, yabancı sanatçıda binler? Eve giderken biz yine Zahidem türküsünü mırıldanıyorduk. Çok da hoşumuza gidiyordu.

Tam üç yıl geçmiş. 2008 yılının temmuz ayıydı. 2011 yılındayız, o konseri anlatmaya daha yeni sıra geldi. Bana soruyorlar. Eski yazıların mı, diye. Anıların tanımını şöyle yaparız, daha sonra anımsanıp yazılırlar, ben ise sıraya koyuyorum, öyle yazıyorum.

Sanatçıdan çok sanatçı, insandan çok insan, güzellik demeti sevgili Hüseyin Akbaş, sanırım unuttuğum bir şey yok. İstediğin gibi bir yazı oldu mu bilemem ama en azından kendi sanatçımıza yapılan haksızlığı anlattım sanırım. Merhaba Hüseyin Akbaş?

sır?v ?t`u ?s ile geldi ya.

İşte öyle.

Her şey, her yer güllük gülistanlık.

Bir elimiz yağda, bir elimiz balda.

Bu gün olmaz ise yarın başlarız artık tartışmaya, İsviçre Modeli, Belçika örneği diye.

Nasılsa, Barışın Dili?nin kodları birileri tarafından yazılmış: İhanet, Ayrışma ve Kan.

Bizlere düşen ise bunu okumak, konuşmak ve uygulamak.

Yoksa, Sam Amca elini kaldırmış tepemizde duruyor.

Seve seve olmazsa, döve döve olur der gibi bakıyor bize.

Tabii ki, yersen...



Anahtar Kelimeler: 0