AKILLILAR YALAN SÖYLÜYOR

AKILLILAR YALAN SÖYLÜYOR

Hepimizin bildiğidir; delilik ile velilik ince bir sınırla komşu olan benzer haldirler. Deli hüzün yaratırken, veli tefekkür mimarı bilinir.

İkisinin oynar kahramanı aklıdır.

Veli dediğiniz zaman aklı iman ve ikrar esasıyla vicdan hükmündeki saraya layık görmüş kişiden, deli dediğinizde akla minneti kalmamış, edip eylediğinden sorumlu tutulmaya ehliyeti olmayan kişiden söz etmiş oluruz.  

Elbette, ikisi aynı kişilik ve benzer davranışlarla mükellef değiller, fakat ibret-i alemlik oldukları şüphe götürmez.  

Dünyanın her yanında olduğu gibi, bizde de ünü çağları aşıp günümüze aklı hatırlatan deliler var. Aklıma gelmişken hemen birinden söz edeyim isterseniz.

Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme döneminde, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yani, bir deli hemen her gün Padişah’ın geçtiği yolun kenarındaki bir taşın üstüne çıkar, üryan hali ile ağzına gelen her küfürü hiç çekinmeden, üstelik padişahın gözlerinin içine bakarak, bağıra bağıra savurur, padişah tam uzaklaşınca çeker gidermiş. Padişah da, bir gün olsun O’nu incitmemiş, kimsenin de böyle bir işe kalkışmasına izin vermemiş.

İnsana beşer oluşunu, şaşar oluşunu, düşer oluşunu hatırlatan bu deli acaba dünyanın en kudretli hükümdarını hangi düşüncelere sevk ediyordu kim bilir.

Delilik, cüzi iradenin acziyetinin adeta her duyuya hitap eden belgesidir. Öyle ya, alemleri içine almış şu muazzam döngüde, madde ve mana olarak yerinin farkında olma yetisini yitirdin mi, deli de sensin, meczup da sensin demektir. Herkes, padişah dahi olsa bu halin potansiyel muhatabıdır. Hatta bu yakınlık muhataplıktan da öte bir yakınlıktır.

Delilerin halk arasında gezerkenki  halleri, gören herkesi kendi ruhunun sınırları içerisinde, makule yol açan muhasebeye götürür. Öyle ki, bu muhasebe beşerin muhtemel dalgınlığını dağıtır, vicdanını, merhametini veya tamahkarlığını masaya yatırmasına sebep olur. Kanaat ve şükür sözcüklerinin ifade ettiği derin anlamların tavır, davranış ve düşünüşe hakim olduğu kıyas alanı da işte o hesap kitap anıdır.

Akıl, açıklarken veya disipline ederken sürdürdüğü krallığı, zevk veya bolluk sarhoşluğunda duyguya, sezgiye ve rastgeleye bırakıp saklanabiliyor. Anlık da olsa, insan akılsızlığın sebep olduğu beşeri meşakkatin farkına varabiliyor. “Akılsız başın elinden sefil taban ne çeker” diyenlerin kastettiği şey tam da bu taşıklıkta meydana gelen yaşantıyı ifade eder.  Düşünün işte, delilerin akıla bağlı olan hiçbir davranışı yok. Acı, sızı, hasret, açlık, düzenlilik gibi sözcüklerle ifade edilen sosyal hiçbir hareketlilik onlar adına konu edilemiyor.

Halkın, delileri ciddiye almalarının altında yatan sebepleri hemen hemen hepimiz biliyoruz. Üstelik bu konuda kendimizce yorumlarımız var. Biri ve en önemlisi şu; biz birlikte insanız, birlikte canlıyız, biz farklı yaratılmışız, bu gerçeğin farkındalığını kaybettiğimiz an, yaratanın külli iradesine olan imanımızı da yitirmiş oluruz. Niyesi belli. Her şeyi yaratan külli iradenin sahibidir.Yaratılanı (temelde) yaratandan ötürü sevmek çabası da bu inancın gücüyle beslenen bir çaba.

Yani, herkes özgür olduğu anlarda biraz delidir. Bu işe çomak sokan önce akıl, sonra da toplumun ürettiği kamusal ve öznel kurallardır.  

Kısacası deliyi bağlayan bir durum yok akıllıların dünyasında.

Gelelim veliye.

Veli nitelemesi, bize aitliği ağır basan tanımlama ve anlamlandırma ile yaşayan niteleme. İyi huyla birlikte, sabır, kanaat, sevgi, batın, hak muhabbeti ve bölüşmek cesaretinden seçilerek nasiplendirilmiş canlara layık görülen bu sıfatın temelinde daha ziyade peygamber ahlakına olan sadakat vardır. Bu canım ülkenin kültürü, yaşanmışlıklardan edindiği bilgi ve birikimi de kullanarak, feyz aldığı, öğrendiği, arılıp durulmasına vesile olandan haberdar eden, iyiyi, güzeli ve cancayı gözeten, Hakkı’ın terazisini kullanmakla model olan, tecrübe ve takva sahibi, zor anlarda elinden geleni yaptıktan sonra tevekkeli olmayı seçmiş insanlara veli demiş. Ermiş olan da, derviş olan da, evliya olan da o. Arapça “yakın dost ve yoldaş’ anlamına gelen veli ifadesi, aziz ve keramet sahibi olmayı da ifade etmekle birlikte, yukarıda ifade ettiğim nitelemeler ile saygıdeğer insan vasfını imler.

Deli, akılsızlığın davranışlarıyla görünürlükteyken veli aklı sayesinde gönül köşkünün müdavimi olma ayrıcalığına erişmiş, deliyi gözardı edemeyecek derecede bir enginliğin erbabıdır. Yani, konar göçerliğin bilincinde, zikrin, fikrin ve nefse gem vurmanın ustası da denebilir.

Aklı ile başı belada olanlar yok değil tabi. Onlar da, zaman zaman, bazı davranışları sebebiyle deli, bazı davranışları sebebiyle de veli diye nitelendirilebiliyor. Bu ikilik genelde, niteleyen kişilerin kendi değer yargıları ve davranışlara yükledikleri anlamlarla ilgili. Fakat, aklını kullanarak, kişilerin veya toplumun ihtiyacı olan tavır ve davranışları sergileme cesareti gösterenler deli de olsa veli de olsa, hizmetleri Hakk’ın katında aynı tarafa kaydediliyor. Burada dikkat edilmesi gereken gerçek, aklı cesaretin katili olmaktan men eden irade kullanımın tercih edilmiş olmasıdır. Dolayısıyla, ruhuyla hakikat ehli olup temelde hakikati arayan delilere veli değil demek hayli delil gerektirir diye düşünüyorum.

Yıldızeli’nde Deli Mustafa olarak bilinen bir can var. Sivas’a her gittiğimde kendisini bulur, kısa da olsa bir kaç soru sorar, cevabını dinlerim. Çünkü, aklı ile başı dertte olduğunu bildiğim, tarihinde bu sebeple kapı kapı gezmiş bir can olduğu sebebiyle diyeceklerini etkileyici bulurum.

Bir defasında, “size deli diyorlar, zorunuza gitmiyor mu” diye sordum, cevaben, “ deli demeseler, çorlu demeseler, kel demeseler, kör demeseler ben bu nefsi nasıl uslandırırım hocam” demişti. Aradan çok geçmeden “peki Mustafa bey, madem size deli diyorlar, akıllılar ile deliler arasındaki fark nedir” sorusunu da yöneltince Deli Mustafa’dan, hepimizi hayatımızın dümeninde olması gereken aklımızın yerini sorgulamaya davet eden şu cevabı aldım; “bildiğim şu ki, akıllılar yalan söylüyor hocam.”

Deliler çocuk saflığında olabiliyorlar, ancak velilerde bu saflığı aramanın (argo tabirle söylüyorum) kendisi saflık olur. Deli, bilgi biriktirmez, dolayısıyla davranışlarında ve duygularında anlamlı yoğunlukta tecrübe desteği göremezsiniz. Veli öyle değil. Her ne kadar, nasibi nispetinde bazı özel niteliklere sahip olsa da, velilik halinde irfanı var eden birikimi, kemâlete erdiren tecrübesi kaçınılmazdır. Dili de, yer, zaman ve diğer uygunlukları gözetmesi bakımından tatlı olması lazım geldiği kadar akli sermayesinin gereğini de içerdiği kanaatindeyim.

Delinin dili belli zaten.
Delice.

İlgi kurulabilir mi bilmiyorum da, “deli deliyi görünce değneğini saklar” denir ya, ben de veli deliyi görünce aklını saklar desem olur mu ki?

Aklı olduğunu akletmeyen şu bizlerden delilerin neler çektiğini düşünmeyi size bırakıyorum.

Gerçeğe hü, Allah eyvallah.

Abbas Turan
Ankara, 12.06.2023



Anahtar Kelimeler: AKILLILAR YALAN SÖYLÜYOR